
Kaç kere şöyle düşündünüz?
“Önce şu sınavı geçeyim, sonra rahatlarım.”
“Önce biraz para biriktireyim, sonra gerçekten keyif almaya başlarım.”
“Önce hayatım biraz daha yoluna girsin, sonra mutlu olurum.”
Farkında bile olmadan mutluluğu hep bir sonraki durağa erteliyoruz. Zihnimiz, sanki mutluluk ancak belirli bir hedefe ulaştıktan sonra mümkün olacakmış gibi bizi ikna ediyor. Oysa işin ilginç yanı, o hedefe vardığımızda bile çoğu zaman düşündüğümüz gibi “mutlu” hissetmiyoruz. Çünkü zihin hızla yeni bir hedef belirliyor ve aynı cümleyi tekrar ediyor: “Önce şu olsun, sonra…”
Mutluluk bir hedef değil, bir yolculuk
Psikolojik araştırmalar, mutluluğun belirli bir başarıya veya dışsal bir olaya bağlı olarak kalıcı şekilde artmadığını gösteriyor. Elbette bir terfi almak, yeni bir eve taşınmak ya da kilo vermek iyi hissettirebilir. Ancak bu hissin etkisi genellikle geçicidir. Hedonik adaptasyon dediğimiz süreç nedeniyle, zihnimiz zamanla her duruma alışır ve yeni bir tatminsizlik noktası belirler.
Bu yüzden “Mutlu olmak için önce şu olsun” diyerek yaşadığımız anları feda etmek, aslında kendimize kurduğumuz bir tuzaktır. Gerçek mutluluk, gelecekte bir yerde değil, şu anda sahip olduklarımızla mümkün olan bir deneyimdir.
Peki biz neden bu ertelemeyi yapıyoruz? Beynimizin işleyişi yüzünden. Beynimiz, bizi hayatta tutmak için sürekli olarak eksik olanı bulmaya ve tamamlama ihtiyacı hissetmeye programlanmıştır. Eğer bu döngüyü fark etmezsek, elimizde olanın değerini görmek yerine hep daha fazlasını isteyeceğimiz bir kısır döngü içerisinde yaşamaya mahkum oluruz.
Erteledikçe hayat geçiyor
Danışanlarımla çalışırken en sık duyduğum pişmanlıklardan şunlardır:
“Keşke zamanında hayatın tadını çıkarsaydım.”
- Yıllarca hayalini kurduğumuz işe gireriz ama kısa süre sonra “Daha iyi bir pozisyona gelmeliyim.” deriz.
- Oğlunun oyununa gitmeyip “İşler biraz hafifleyince daha çok ilgilenirim.” diyen bir baba, yıllar sonra çocuğunun büyüdüğünü, o anları sonsuza dek kaçırdığını fark ediyor.
- “Önce biraz daha para biriktireyim, sonra gezerim.” diyen biri, sağlığının eskisi gibi olmadığını görüyor.
- “Önce hayatım tam anlamıyla düzene girsin, sonra kendimi iyi hissederim.” diyen biri, hiçbir zaman o mükemmel düzenin gelmediğini fark ediyor.
Gerçekte, hayatın tam anlamıyla düzenli olduğu, her şeyin yoluna girdiği o “kusursuz zaman” hiç gelmez. Çünkü hayat, kontrol edemediğimiz değişkenlerle doludur. Mükemmel şartları beklerken, elimizdekileri kaçırırız. Kısacası, bu kısır döngü içinde mutluluk hep bir adım uzağımızda kalır.
Mutluluk an meselesidir
Mutluluk, ulaşılması gereken bir varış noktası değil, şu anda elimizdekilerle yaşanabilecek bir duygudur.
Peki, mutluluğu bugüne taşımanın yolu nedir? Öncelikle, küçük anların değerini fark etmekle başlar. Sıcak bir kahvenin kokusu, sevdiğimiz bir şarkı, güneşin yüzümüze vurduğu o kısa an, sevdiklerimizle geçirdiğimiz bir gece… Mutluluk büyük olayların değil, işte tam da bu küçük ama anlamlı anların toplamıdır.
Bir diğer önemli nokta ise, eylemi ertelememek. Kendimizi mutlu edecek bir şey için hep doğru zamanı bekliyorsak, o zaman hiç gelmeyebilir. Arkadaşımızı görmek, sevdiğimiz kitabı okumak, yeni bir hobiye başlamak için “mükemmel anı” beklemek yerine, o anı kendimiz yaratabiliriz.
Ayrıca, mutluluğu hep bir koşula bağlamak yerine, zihnimizdeki bu kalıpları sorgulamak gerekir. Gerçekten daha fit olduğunuzda mı özgüvenli olacaksınız, yoksa özgüvenli olmayı sürekli ertelediğiniz için mi mutsuz hissediyorsunuz? Daha fazla para kazandığınızda mı hayattan keyif alacaksınız, yoksa zaten keyif almayı unuttuğunuz için mi tatmin olmuyorsunuz?
Ve en önemlisi, mükemmeli beklememek. Hayat, “Önce şu olsun, sonra mutlu olurum” diyerek yaşanamayacak kadar kısa. O yüzden, geliştirmemiz gerekenlerle, tamamlanmamış hikâyelerimizle ve belki de bazı belirsizliklerimizle, tam da şu anda mutlu olmayı seçebiliriz.
Bugün kendinize şu soruyu sorun:
“Şu an mutlu olmak için neyi bekliyorum?”
Eğer cevabınız gelecekte bir şeye bağlıysa, belki de mutluluğu yanlış yerde arıyorsunuzdur.
Yorumlar kapalı.