Irmak ÇAVUŞOĞLU KANBUR

Mükemmeliyetçilik ve tükenmişlik sendromu







Toplumda başarıya ve yüksek performansa dair beklentiler arttıkça, mükemmeliyetçilik neredeyse yaygın bir özellik haline geldi. Her şeyin en iyisini yapmaya odaklanmak, hata yapmaktan kaçınmak ve kusursuz görünmeyi hedeflemek, özellikle iş hayatında ve sosyal ilişkilerde oldukça teşvik edilebilen davranışlar. Ancak bu çabanın maliyeti, çoğu zaman farkında olmadan ödeniyor: Tükenmişlik sendromu.

 

Mükemmeliyetçilik illüzyonu: Yanıltıcı bir hedef

 

Mükemmeliyetçilik, birçok insanın ulaşmaya çalıştığı bir hedef gibi görünse de aslında bir illüzyondan ibarettir. Bir psikolog olarak gözlemlerime dayanarak, mükemmelliği aramanın genellikle kendimizi yetersiz hissetmemize, hayal kırıklığına uğramamıza ve hatta tükenmişliğe sürüklenmemize yol açan bir kısır döngüye soktuğunu söyleyebilirim. Çünkü gerçek şu ki, mükemmellik diye bir şey yoktur. Her birimiz farklıyız ve hatalarımız, geliştirmemiz gereken yönlerimiz, iniş çıkışlarımızla insanız.

Belki de mükemmelliği tanımlarken gözden kaçırdığımız en önemli şey, kusurlarımızın da bizim bir parçamız olduğu ve bu farklılıkların bizi biz yaptığıdır. Mükemmel olmaya çalışırken, içsel dünyamızdaki tüm bu doğal dalgalanmaları bastırmaya ve onları kontrol altına almaya çalışırız. Ancak insan doğasına aykırı olan bu çaba, bizi yalnızca kendi gerçekliğimizden uzaklaştırır. Kendimize karşı daha dürüst, kabul edici ve şefkatli bir yaklaşım benimsemek, bize hem duygusal denge hem de zihinsel dayanıklılık sağlar.

 

İçsel eleştirmenle yaşamak: Kaba bir yoldaş

 

Mükemmeliyetçi bir bakış açısı, kişiyi sürekli daha fazlasını yapmaya zorlar. Hedefler yüksek, hatta bazen gerçekçilikten uzak bir şekilde ulaşılmazdır ve bu hedeflere ulaşmaya çalışırken kişi kendinden, sağlığından ve yaşam kalitesinden ödün verir. Çoğu zaman, mükemmeliyetçilik, son derece sert olan bir içsel eleştirmenle birlikte yaşamak gibidir. Bu eleştirmen, yapılan her işte kusur bulur, yetersizlik hissi uyandırır ve başarıya ulaşıldığında bile “Daha iyisi olabilirdi” düşüncesini dile getirir. Böyle bir içsel ses, insanı motive etmek yerine sürekli kaygı, stres ve endişe yaratır.

Bu içsel eleştirmeni yatıştırmanın yolu, kendimize karşı şefkatli bir yaklaşım geliştirmekten geçer. Eleştiriyi daha yapıcı hale getirmek, kişisel gelişimi teşvik ederken tükenmişliği önleyebilir. Kendi iç diyalogumuzun niteliğini değiştirmek, başarısızlık anlarında bile bize güven ve güç sağlayabilir.

 

Gerçekçi hedefler ve yeterince iyi olmanın değeri

 

Mükemmeliyetçilik ve tükenmişlik arasındaki ilişki, bilimsel araştırmalarla da desteklenmiştir. Mükemmeliyetçi bireyler, diğerlerine oranla tükenmişlik sendromuna daha yatkındır. Bunun temel nedeni, kişilerin kendi belirledikleri veya dışarıdan dayatılan yüksek standartlara sürekli olarak ulaşmaya çalışmalarıdır. Bu süreçte beden ve zihin aşırı yüklenir, bir süre sonra fiziksel ve zihinsel enerji tükenir. Kişi artık işine, ilişkilerine veya günlük yaşamına gereken ilgiyi ve enerjiyi veremez hale gelir.

Burada önemli olan, “mükemmel” değil, “yeterince iyi” olmanın değerini anlamaktır. O anki koşullar içerisinde elimizden gelenin en iyisini yapmak, bizi tükenmişlikten koruyabilir. Bu bakış açısı, hayatta dengeyi yakalamamız için bir rehber olabilir. “Yeterince iyi” olmak, zorlukları daha gerçekçi ve sakin bir şekilde karşılamamıza yardımcı olur. Kendimize bu şekilde yaklaştığımızda, aşırı beklentilerin baskısını üzerimizden kaldırmış ve daha esnek bir düşünce yapısı geliştirmiş oluruz.

 

Küçük adımları ve hataları kabul etmek

 

Her şeyin mükemmel olması gerektiği fikrini bir kenara bırakmak, başarıya ulaşma yolunda küçük adımların da kıymetini anlamamızı sağlar. Bu bakış açısı, mükemmeliyetçiliğin yerini daha sağlıklı bir gelişim ve ilerleme anlayışına bırakabilir. Hayatta başarılı olmak demek, her şeyin kusursuz olması demek değildir; aksine, kişinin hata yaparak, deneme yanılma yoluyla kendini geliştirmesi de başarı sayılmalıdır. Bu küçük ama sürekli adımlar, aslında ilerlemenin en güçlü yoludur. Hatalar, öğrenme süreçlerimizin doğal bir parçasıdır ve onlardan kaçmak yerine onları kucaklamak, daha sağlıklı bir gelişimi destekler.

 

Sağlıklı bir denge için zaman ayırmak

 

Tükenmişlikten korunmanın bir diğer yolu ise dengeli bir yaşam tarzı oluşturmaktır. Çalışma hayatı dışında, kişisel ilgi alanlarına, sosyal ilişkilere ve dinlenmeye zaman ayırmak önemlidir. Ayrıca, zorlandığımızda yardım istemek veya gerektiğinde destek almak, insan olmanın bir gerekliliğidir. Destek arayışında olmak, bu döngüyü kırmada önemli bir adımdır. Bir terapistten veya güvenilir bir dosttan yardım almak, kendimizi daha objektif değerlendirmemize ve gerçekçi bir bakış açısı kazanmamıza destek olabilir.

 

Yaşamın güzelliği kusurlarda saklı

 

Yaşamın gerçek güzelliği kusurların, iniş çıkışların ve sürprizlerin içinde saklıdır. Hayat bir yarış değil; bir öğrenme, deneyimleme ve kendimizi keşfetme yolculuğudur. Kendimize daha insaflı, daha hoşgörülü ve daha gerçekçi davranmayı öğrendiğimizde, mükemmelliğin değil; sağlıklı bir yaşamın peşinden gitmeyi seçmiş oluruz. Her şeyin kusursuz olduğu bir dünya değil, o anda elinden gelenin en iyisini yapan ve hatalarıyla barışık bir dünya aslında en büyük huzuru getirir.

Mükemmeliyetçilik ve tükenmişlik sendromu
Yorum Yap

Yorumlar kapalı.