
Hayatımızda bazen en büyük engelin, karşımıza çıkan dış zorluklar değil, kendi düşüncelerimiz ve davranış kalıplarımız olduğunu fark ederiz. Bu durum çoğu zaman “kendini sabote etmek” olarak adlandırılır. Dışarıdan bakıldığında her şey yolunda gibi görünse de, içeride görünmeyen bir savaş yaşanır: “Bir yanınız ilerlemek isterken, diğer yanınız farkında bile olmadan geri çeker.”
Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) bakış açısından baktığımızda, bu tür içsel çatışmaların temelinde çoğu zaman bilişsel çarpıtmalar bulunur. Gerçekliği olduğu gibi algılamak yerine, zihnimiz bazı düşünce hatalarına düşer:
-“Ya mükemmel yaparım ya da hiç yapmam.” (ya hep ya hiç düşüncesi)
-“Nasıl olsa yine başarısız olacağım.” (felaketleştirme)
-“Bir kere hata yaptım, demek ki tamamen yetersizim.” (aşırı genelleme)
Bu çarpıtmalar, zihnimizin kısa vadede kaygıdan kaçınmak için bulduğu yollar gibi görünür. Ancak uzun vadede tam tersi bir etki yaratır: Kendimizi olduğumuz yerde kilitleriz.
Bir örnek düşünün: Bir iş görüşmesine çağrıldınız. Heyecanla hazırlanmanız gerekirken, zihninizde şu düşünce beliriyor:
“Zaten almayacaklar, rezil olmaktansa hiç gitmemek daha iyi.”
Ve belki de gitmemeye karar veriyorsunuz. O anlık bir rahatlama… Sanki kendinizi korudunuz. Ancak sonrasında içinizde büyüyen pişmanlık ve kendinize yönelik öfke hislerini yönetmek kolay olmaz.
İşte burada, kısa vadeli kaçınmanın uzun vadeli bedelini öderiz.
Kendini sabote eden kişi, çoğu zaman farkında olmadan bir kısır döngü oluşturur:
-Zihinde çarpıtılmış düşünceler belirir.
-Bu düşünceler kaygı yaratır.
-Kaygıdan kaçmak için davranışsal bir kaçınma gerçekleşir.
-Anlık rahatlama sağlanır.
-Ancak uzun vadede özgüven zedelenir, pişmanlık ve suçluluk duyguları artar.
-Bu da bir sonraki seferde daha fazla kaygı ve kaçınmayı beraberinde getirir.
Bu döngüyü kırmak için öncelikle şunu fark etmek gerekir:
Kaçındığımız her an, kısa süreli bir rahatlama sağlasa da, uzun vadede bize zarar verir. Kendini sabote eden davranışlar, bir tür “kendi kendine koyduğumuz görünmez engeller” gibidir. Ve bu engelleri aşmak, dış dünyayı değiştirmekten çok daha fazla iç dünyamızla çalışmayı gerektirir.
Peki, bu kısır döngüden nasıl çıkılır?
-Farkındalıkla Başlamak: Önce hangi durumlarda kendinizi sabote ettiğinizi fark etmek. “Neden böyle yapıyorum?” değil, “Hangi duygudan kaçıyorum?” diye sormak.
-Düşünce hatalarını yakalamak: Bilişsel çarpıtmalarınızı tanımayı öğrenmek. Bu düşünceler doğru mu? Yoksa kaygının sesi mi?
-Kısa vadeli rahatlığa direnmek: Kaçınmak yerine küçük adımlarla yüzleşmek. Konfor alanından çıkmak korkutucu olabilir ama gelişim de tam olarak orada başlar.
-Kendi iç sesinizi dönüştürmek: Sert ve cezalandırıcı bir iç ses yerine, şefkatli ve destekleyici bir iç diyalog geliştirmek.
Son söz olarak muhakkak vurgulamak isterim ki, kendini sabote etmek bir zayıflık değildir. Çoğu zaman, bir zamanlar işe yarayan ama artık bize zarar veren eski savunma mekanizmalarının izidir.
Dahası, değişim, rahatsız edici hissettiren anlarda sabırla kalabilme cesaretiyle mümkün olur. Bugün attığınız küçük bir adım, yarın aşılmaz sandığınız duvarları yıkabilir. Kendinizden kaçmayı bıraktığınızda ise, gerçek gücünüzle tanışırsınız.
Yorumlar kapalı.