
Birçok insan, geçmişte yaşadığı bir olayın ya hiç geçmeyeceğini ya da zamanla tamamen kaybolacağını düşünür. Ancak gerçek şu ki, hiçbir deneyim bütünüyle silinmez veya ilk yaşandığı an gibi taze kalmaz; sadece zihnimizde şekil değiştirir. Geçmiş, onunla nasıl bir ilişki kurduğumuza bağlı olarak ya bizi güçlendiren bir öğretiye ya da sürekli taşıdığımız bir yüke dönüşebilir. Bu yüzden mesele, geçmişi unutmaya ya da ondan kaçmaya çalışmak değil, onu sağlıklı bir şekilde anlamlandırabilmekte saklı olabilir.
Geçmişte takılı kalmak neden bizi zorlar?
Zihnimiz, özellikle çözülmemiş duygusal deneyimleri tekrar tekrar gündeme getirir. “Keşke farklı davransaydım”, “Bunu neden fark edemedim?” gibi düşünceler, zihinsel bir döngü yaratır ve bizi sürekli aynı noktada tutar. Bu ruminasyon hali, yani takıntılı düşünceleri zihinde döndürme eğilimi, zamanla kaygı ve depresyonun temel tetikleyicilerinden biri haline gelebilir. Beynimiz, çözümlenemeyen olayları işlemeye devam eder çünkü onların bir anlam kazandığını hissetmek ister. Ancak bu döngü, olayları çözmek yerine genellikle duygusal yükü ağırlaştırır ve bugünü yaşamamıza engel olur.
Dahası, geçmişe bakarken genellikle bir “olumsuzluk filtresi” kullanırız. Yani yaşananları, hatalarımız, pişmanlıklarımız ve kırgınlıklarımız üzerinden değerlendiririz. Oysa o dönemde yaşadığımız güzel anlar, kazandığımız deneyimler, mutluluklar, kahkahalar da vardır. Bugün hata olarak gözüken ama geçmişte ki o an için gerekli olan davranışlar da. Zihin, travmatik veya yoğun duygusal deneyimlere daha fazla odaklanma eğiliminde olduğu için, zamanla yaşananları daha karanlık bir perspektiften görmeye başlar ve geçmiş daha çok olumsuz anlardan oluşan ve düşündükçe daha da olumsuzlaşan bir zaman dilimine dönüşür.
Geçmişi unutmak mümkün mü?
Geçmişi tamamen silmek de mümkün değildir ve aslında buna gerek de yoktur. Çünkü bizi biz yapan, yaşadığımız olaylardan çıkardığımız derslerdir. Ancak geçmişin bir yük olmaktan çıkması için, onunla sağlıklı bir ilişki kurmak gerekir. Travmalar, pişmanlıklar ve kayıplar, işlendiğinde kişisel büyüme ve psikolojik dayanıklılık için bir fırsata dönüşebilir. Burada önemli olan, geçmişi sadece acı dolu bir hikâye olarak değil, gelişimimizin bir parçası olarak da görebilmektir.
Geçmişle barışmanın anahtarı, onu tamamen unutmaya çalışmak değil, duygularımızı kabul edip deneyimlerimize yeni bir anlam verebilmektir. Öncelikle, geçmişin gölgesinde yaşamamak için ruminasyon döngüsünden çıkmak gerekir. Bunun için zihinsel farkındalık (mindfulness) teknikleri, bilişsel yeniden çerçeveleme denilen olaylara alternatif bakış açıları ile bakmaya çalışmak ve duygu düzenleme becerileri önemli araçlardır. Geçmişte yaşanan olayları bir “hata” ya da “kayıp” olarak görmek yerine, bunların kişisel gelişimimize nasıl katkı sağladığını sorgulamak, yaşananlara yeni bir perspektif kazandırır.
Duygularımızı bastırmak yerine onlara alan açmak, yani üzüntüyü, öfkeyi, pişmanlığı olduğu gibi yaşayıp ardından dönüştürmek gerekir. Psikolojik esneklik kazanmak, olayları değiştiremeyeceğimizi kabul etmek ama bu olayların üzerimizdeki etkisini yönetebileceğimizi bilmekle mümkündür. Bazen geçmişle barışmak, ona yeni bir anlam vermekten ibarettir; çünkü her deneyim, ona yüklediğimiz anlamla şekillenir.
Zaman hiçbir şeyi kendi başına tamamen çözmez
Sıkça duyduğumuz “zamanla her şey düzelir” sözü, aslında tek başına doğru değildir. Zaman sadece geçer; onun içinde nasıl bir dönüşüm yaşadığımız ise tamamen bizim çabamıza bağlıdır. Eğer geçmişi sadece unutmaya çalışır, yüzleşmekten kaçınırsak, olayların üzerimizdeki etkisi kaybolmaz, sadece bilinçdışımıza itilir. Bu da ilerleyen dönemlerde kaygı, travmatik stres tepkileri ya da tekrarlayan düşünce kalıpları olarak kendini gösterebilir.
Önemli olan, geçmişi yok saymak değil, onunla hesaplaşmaktır. Kendi kendimize şu soruyu sormak iyi bir başlangıç olabilir: “Bu yaşadığım olay bana ne öğretti?” Cevap her zaman hemen ortaya çıkmayabilir, ancak bu soruyu sormak bile, yaşanmışlıkları yeniden şekillendirmemizi sağlar.
Geçmişi geride bırakmak, yaşanmışlıkları yok saymak, olmamış gibi yapmak anlamına gelmez; onu taşıma biçimimizi değiştirmek demektir. Bazı kapılar, yanlış anahtarlarla değil, sadece geriye birkaç adım atıp yeni bir anahtar seçerek açılır.
Yorumlar kapalı.