
İnsan zihni, geçmişin izleriyle şekillenir. Çocuklukta duyduklarımız, yaşadıklarımız, bize öğretilenler ve maruz kaldığımız olaylar, dünyayı nasıl gördüğümüzü belirleyen birer filtre haline gelir. Tıpkı gözlük gibi… Bu gözlüğün rengi bazen iyimserdir, bazen de karamsar. Özellikle zorlayıcı deneyimlerden geçen insanlar, hayatı daha olumsuz bir perspektiften görme eğiliminde olabilir.
Bir kez bu negatif gözlük takıldığında, zihin her olayda en kötüsünü düşünmeye başlar. “Bu iş yolunda gitmeyecek.”, “Beni yine hayal kırıklığı bekliyor.”, “Ya başarısız olursam?” gibi cümleler iç sesimizin bir parçası haline gelir. Daha da kötüsü, bu düşünceler gerçeğin ta kendisi gibi hissedilir. Oysa, durup gerçekten düşündüğümüzde fark ederiz ki, bu düşünceler yalnızca geçmişimizin bir yorumu, bugünün mutlak gerçeği değil.
Gerçekten en kötüsü mü olur?
Hayatta en korktuğumuz şeyleri düşündüğümüzde, onları henüz yaşamadığımızı fark ederiz. Olayların en kötü senaryosunu zihnimizde defalarca oynatırız ama gerçek hayatta o senaryoların çoğu ya hiç gerçekleşmez ya da düşündüğümüz kadar korkutucu olmaz.
Çünkü hayat, düşüncelerimizden farklı işler. Zihin belirsizlikten hoşlanmaz, kontrol hissini kaybettiğinde en kötü ihtimalleri üretir. Ama gerçek yaşamdaki zorluklar karşısında insan adaptasyon gösterir, çözüm üretir, anlam bulur. Yani yaşamak, düşündüğümüz kadar zor değildir.
Adım atmaktan kaçmak, kar topunu çığa dönüşebilir
Peki ya bu olumsuz düşüncelere kapılıp hareket etmezsek? İşte o zaman, kaçınma başlar. Kendimizi korumak için olaylardan, kararlardan, adımlardan uzak dururuz. Ancak psikolojide “kar topu etkisi” (snowball effect) olarak bilinen bir gerçek vardır: Kaçtıkça sorunlar büyür. Küçük bir korku, üzerine gidilmediğinde zamanla büyük bir çığa dönüşebilir.
Örneğin, başarısız olmaktan korkup denemekten vazgeçen biri zamanla “başarısız biri olduğuna” inanmaya başlar. Sosyal ortamlarda yanlış bir şey söylemekten çekinen biri, gitgide daha az insanla iletişime girer ve yalnızlaştıkça kaygısı artar. Kaçındığımız her şey bizi daha da sıkıştırır.
Yaşamak için adım atmak gerekir
Öyleyse ne yapmalı? Öncelikle fark etmeliyiz ki, düşüncelerimiz mutlak gerçek değildir. Geçmiş deneyimlerimiz, bugünün tek belirleyicisi olamaz. Ardından, en kötü ihtimali düşünsek bile adım atmaktan vazgeçmemeliyiz. Çünkü gerçek deneyimler, zihnimizin ürettiği korkulardan çok daha farklıdır.
Bazen düşündüğümüz kadar kötü olmayan bir gerçekle yüzleşmek, yıllarca zihnimizde yarattığımız korkularla yaşamaktan çok daha kolaydır. Çünkü yaşam, düşünmekten daha az yorucudur. Gerçekle yüzleşmek, kaçmaktan daha hafif hissettirir.
Öyleyse sormak gerek: Bugün, zihninizde büyüttüğünüz hangi korkuyla yaşıyor ve hangi adımı atmaktan kaçınıyorsunuz? Çünkü belki de o adımı atmak, düşündüğünüzden çok daha rahatlatıcı olacaktır.
Yorumlar kapalı.