AV.Hasan Sözmener

Yangın






Geçen pazartesinden beridir, keyfim yok. Günlerdir yağmur yağıyor. Ben yağmuru ve yağmur sesini dinlemeyi çok severim. Çocukluk ve gençlik yaşlarımda köyde kalırken, yattığım odanın oluğunun altına, su sesini duyabilmek için kova koyuyordum. Arabada ve lamarina bir damın altında yağmuru seyretmeye ve sesini dinlemeye bayılırım.

Annem de yağmuru çok seviyordu ancak o, yağmuru, ekilmiş olan arpalara, buğdaylara, zeytin ağaçlarına iyi geldiği için seviyordu. 2010 yılına kadar annemin yağmura karşı olan sevgisi tek yanlı idi.

2010 yılı Şubat ayında yağmurlar yağmış, barajlar taşmış- ve Taşkınköy’ün bir kısmı, sel suları altında kalmıştı. Annemin evi de Taşkınköy’de sel suları altında kalan bölgede idi ve onun evi de, sel suları altında kalmıştı. Bütün eşyaları, kullanılmaz hale gelmişti. O tarihten beridir, her yağmur, annemi bir taraftan sevindiriyor, bir taraftan da, telaşa sokuyordu. Yağmura karşı sevgi duyuyor, evini sel suları basacak diye de telaşa giriyordu. Bu yıl çok yağmur yağdı ve annem, yağmurlu günleri, korkular içerisinde geçiriyordu. Biz ona ne kadar da, artık sel olmaz desek de, o bize inanır gibi görünmekle birlikte içten içe korkuyordu.

Geçen pazartesi yine yağmur yağıyordu, annemin içinde yine sel korkusu vardı ancak üşümüştü. Belki de hava o kadar soğuk değildi ancak, sel korkusu onu çok üşütmüştü. Evinde yalnızdı ve tüp gazlı sobasını yakıp ısınmak istedi. Annem, soba kapalı olduğu müddetçe, gazı da kapalı tutmakta idi. Kalktı ve tüpün başından gazı açtı, sobanın çakmağına bastı ve basar basmaz, her tarafı alevler sardı.

Neticede, annem yangından kurtuldu ancak, evindeki her şey, kapısı, penceresi, çatısı ile birlikte yandı ve kül oldu.

Tek sevincimiz, annemin, yanmadan, yaralanmadan kurtulması oldu. Buna sevindim ancak, o günden beridir, bir şeyler gücüme gidiyor, bir şeyler fenama gidiyor. Annemin başına gelenleri hazmedememek gibi bir şey bu… Allaha karşı bir isyan değil ama annem, bu olanları hiç ama hiç hak etmeyen birisi. Tam tersine, her şeyin en iyisini hak eden, örnek bir insan.

İnanınız ki, dünyamın kararmasına, dünyası kararmış bir insan haline gelmeme bile bu kadar gücenmemiştim, bu duruma gelmem bu kadar fenama gitmemişti.

Bu yangın olayından sonra en çok sorulan sorulardan birisi, evin sigortalı olup olmadığına ilişkin olmuştur. Hayır sigortalı değildi. Sigortalı olmadığına üzüldüm mü? Belki başka bir ülkede olsam üzülürdüm. Ancak bu memlekette üzülmedim. 2010 yılındaki selde, evleri ve işyerleri ve arabaları, sigortalı olanların yaşadıkları sıkıntıları gördükten sonra, pek de üzülmedim. Sigorta poliçelerinde yapılan kelime oyunları yüzünden mahkemeye düşenler olmuştu. “Su baskını” ne demekmiş, yok efendim şebeke suyu baskını imiş da, sel baskınlarını kapsamıyormuş. En azından bir de sigortacılara laf anlatma derdinden kurtulmuş olduk. Çünkü bu memlekette hiç bir kurum, kuruluşunun gereklerini yerine getirmek için kurulmuyor. Örneğin, 2010 yılından sonra annemin bütün eşyalarını değiştirmiştik. Yeni gaz ocağının boyaları kısa bir zaman sonra kavladı ve çıktı. Ha bugün ha yarın derken, ha İstanbul’a sormamız lazım derken, 2 sene doldu ve bu defa da dediler ki, garanti süresi doldu.

Niçin mahkemeye vermedin? Mahkemeye verince ne olur? Sele kapılan bir arabamın tazminatı ödenmedi diye dava açmıştık. Son derece lüks arabalardan aşağı araba kullanmamış olan yargıç, arabamızın modelini beğenmediğini ve iddia ettiğimiz zarar miktarı ile üç tane o modelden araba alınabileceğini avukatımıza ifade etti. Anglo- Sakson hukuk düzeninde yargıçların konuşmamaları gerekiyor ancak, bizdeki yargıçlar, dosyanın kabına bakarak bile davanın sonucu hakkında görüşler bildiriyorlar. Anglo- Sakson, bizde anglo sokar, hale getirilmiş.

 

 

Yangın
Yorum Yap

Yorumlar kapalı.