Bir dönem CTP’den Maliye Bakanlığı da yapan, rahmetli Özker – Zehra Özgür çiftinin oğlu Akademisyen Birikim Özgür’le sohbeti severim.
Birikim Özgür’le yaptığım sohbetleri çok verimli bulurum.
Nedeni de çok yalındır… Birikim soyadı gibi Özgür düşüncelidir. Söylediklerinin siyasi ya da bir başka anlamda getirisinin – götürüsünün hesabını yapmaz.
Yine bir sohbet yaptık Birikim Özgür’le. Sorularıma çok samimi yanıtlar verdi. Örneğin söylediklerinden şu kesiti söyleyecek kaç babayiğit var: “Türkiye ile ilişkileri düzenleyebilmek en önemli meziyete dönüşmüş durumdadır.
Eğer bu yoksa hırsızı, arsızı alternatifsiz iktidardır demektir.
Kıbrıslı Türkler bunu hak etmiyor.
Bu kriter üzerinden bilhassa barış yanlısı liderlerin biraz da nostaljik yaklaşımlarla küçük düşürülmeye çalışılması bana göre son derece anlamsızdır.
Anti-Türkiyecilik üzerinden barış ve demokrasi havariliğinin artık deşifre olmuş, statükoya hizmet ettiği net olarak anlaşılmış olmalıdır.”
***
İşte Birikim Özgür’e sorduğum sorular ve aldığım yanıtlar:
H.Hastürer: Geçenlerde sosyal medyada bir video paylaştınız. Babanız Özker Hoca’ya Güney’de bir ödül verilmiş. Merak ettim. Nedir bu ödül bize açıklar mısınız lütfen?
Özgür: İlginiz ve dikkatiniz için öncelikle teşekkür ederim.
Güney’de “Oxygen for Democracy” adında 2014 yılında kurulmuş kâr amacı gütmeyen bir sivil toplum kuruluşu var.
Son 4-5 yıldır ekim ayının ilk haftasında “Cyprus Forum” başlığıyla bir etkinlik düzenliyorlar.
Düzenlenen panellerde dış politikadan barış yapıcılığına, demokrasiye, hukukun üstünlüğüne, eğitime, ekonomiye ve çevreye kadar pek çok farklı alanda iki toplumdan siyasi lider ve uzman konuşmacılar görüşlerini paylaşıyor.
Bu yıl barış ve demokrasiye katkı yapmış bir Kıbrıslı Rum ve bir Kıbrıslı Türkü onurlandırmak amacıyla anket düzenlemişler.
Ankette Lena Melanidou ve Özker Özgür isimleri ön plana çıkmış.
3 Ekim gecesi düzenlenen törende iki aile adına Lena Melanidou’nun oğlu ve ablam Münevver Özgür Özersay kısa birer konuşma yaparak bu iki değerli ismin düşünceleri ve duruşlarıyla ülkemizdeki pek çok insan gibi barış ve demokrasiye katkılarını anlattılar.
Ölümünün üzerinden 20 yıl geçmiş olmasına rağmen babamızın Güney’de de bu şekilde anılması bizleri çok mutlu etti ve gururlandırdı.
H.Hastürer: Özker Hoca’nın barış ve demokrasiye yaptığı katkıları özel kılan sizce ne idi?
Özgür: Bu bence önemli bir soru çünkü yaşamını yitirmiş böylesi bize göre çok değerli insanlar zaman zaman güncel siyasi analizlerde kıyaslama yapmak ve mevcudu küçük düşürmek için kullanılır.
“Özker Hoca gibisi henüz gelmedi” gibi.
Özker Hoca modernleşme çağında ve soğuk savaş koşullarında belirlediği ilkeler doğrultusunda yazılar yazan ve konuşan bir aydındı.
O dönemde yazmak ve konuşmak her babayiğidin harcı değildi.
Bana göre onu özel kılan en önemli yanı tutarlı bir şekilde belirli mesajları hem toplumumuza hem de Kıbrıslı Rumlara verebilmiş olmasıydı.
Çözüm ve barış çizgisinden sapmamak adına Kıbrıslı Rumlarla etkileşimi çok önemserdi.
Onları incitecek ifadelerden kaçınırdı.
Bunu yaparken kendi toplumuyla etkileşimini de önemsizleştirmiyordu.
Dikkat çekmek için sivri ifadeler kullanmak değildi tarzı.
Ancak yine de zaman zaman kurulu düzenin hışmına uğrardı.
Bu gibi durumlarda asla düşüncelerinden taviz vermemesi onu kuzeydeki barış ve demokrasi savunucuları arasında da saygın bir konumda tutuyordu.
Hastürer: Güncel siyasi koşulların farkı ne peki o dönemle kıyaslandığında?
Özgür: İcraatın ön plana çıkmış olması…
Artık siyasette yazmak ve konuşmak belli bir hedefe sizi yeterince yakınlaştıramıyor.
Soğuk savaşın ardından Kıbrıs Türk halkı farklı partilerin iktidara gelebildiği yeni bir sürece girdi.
Barış ve demokrasi yanlısı partiler açısından da halka dokunabilmenin yolu, yaşam koşullarını iyileştirebilmekten geçiyor.
Bu çok daha fazla dengeyi gözetmeyi gerektiren bir durumdur.
Örneğin Türkiye ile ilişkiler daha bir önem kazanmıştır.
Hem çözüme giden yolda Türkiye’nin yapacağı katkıları göz ardı etmemek bakımından hem de mevcut koşullarda Kıbrıs Türk halkının beklenti ve ihtiyaçlarının karşılanabilmesi bakımından.
Dolayısı ile Türkiye ile ilişkileri düzenleyebilmek en önemli meziyete dönüşmüş durumdadır.
Eğer bu yoksa hırsızı, arsızı alternatifsiz iktidardır demektir.
Kıbrıslı Türkler bunu hak etmiyor.
Bu kriter üzerinden bilhassa barış yanlısı liderlerin biraz da nostaljik yaklaşımlarla küçük düşürülmeye çalışılması bana göre son derece anlamsızdır.
Anti-Türkiyecilik üzerinden barış ve demokrasi havariliğinin artık deşifre olmuş, statükoya hizmet ettiği net olarak anlaşılmış olmalıdır.
Hastürer: Peki sizce günümüzde barış sürecine nasıl katkı sağlanabilir?
Özgür: Son 6-7 yıldır Kıbrıs Türk liderliği ve Türkiye gerek Kıbrıs Rum liderliğinin maksimalist tavırlarla sürekli masayı deviren yaklaşımlarının son bulması gerekse Crans Montana sonrasında dengenin yeniden sağlanabilmesi için sert bir tutum içerisine girmiştir.
Bu yaklaşım belki Türk tarafının olup bitenlere itirazını dünyaya duyurabilmesi bakımından etkili de olmuştur fakat Kıbrıs sorununun parametreleri göz önünde bulundurulduğunda geçici olduğu, öyle olmak zorunda olduğu da bir gerçektir.
Nitekim bence şimdi artık kapsayıcı bir yaklaşımla Türk tarafının son dönemdeki çıkışlarını da hiçe saymadan ama dünyanın anlayacağı biçimde çözüm istencimizi ön plana çıkarma zamanıdır.
Örneğin izolasyonların anlamını yitirdiğini 2004 sonrasında bizzat BM Genel Sekreteri yazdığı raporda ifade etmişti.
Bunu dünyaya hatırlatmak gerekiyor.
Siyasi eşitliğin bir BM parametresi olduğunu unutturmaya çalışanlar olsa da bunun altını kalın kalemle çizmek ve farklı yaklaşımları eleştirmek bizi barıştan uzaklaştırmaz tam tersine barışa yakınlaştırır.
Daha da önemlisi BM parametreleri zemininde kendimizi ifade ettiğimizde dünya bizi çözümden kaçan taraf olarak algılamaz ve daha dikkatli dinlemeye başlar.
Müzakerelerin bir kez daha olumsuz sonuçlanmaması adına sonuç odaklı ve takvimli olmasının önemini vurgulamak da bizi çözümden uzaklaştırmaz, tam tersine bizi çözüme yakınlaştırır.
Benzer şekilde müzakerelerin tekrardan Kıbrıslı Rumların siyasi eşitlik ve benzeri temel konularda yan çizmesi nedeniyle başarısızlıkla sonuçlanması halinde bizim artık dünyaya daha kolay açılabileceğimiz koşulları talep etmemiz de son derece anlaşılır bir konudur.
Eğer biz bunu yapamazsak yaşananlardan hiç ders çıkarmamışız demektir.
Bu gibi konularda bence sağcısıyla solcusuyla Kıbrıslı Türklerin tek yürek olup çözüm iradesi zemininde dünyaya güçlü mesajlar vermesi en güncel ihtiyacımızdır.
Aksi takdirde mevcut durumda hem biz hem de Türkiye artık kendini dünyaya anlatamaz pozisyona hapsolacak ve küreselleşmenin geldiği aşamada yeni sınır ötesi iş birliği programlarında ya da bölgemizde oluşmakta olan yeni ticaret koridorlarında ve benzeri alanlarda Türk tarafı olarak hak ettiğimiz yeri almamız imkânsızlaşacak, dünya ile bağımız gittikçe zayıflayacaktır.
Bu da bölgemizde olup bitenleri izlerken akla çok kötü senaryoları dahi getirebilecek denli vahim bir hata olacaktır.
Yorumlar kapalı.