Hasan Hastürer

Trump Show, baş-lı-yor…






ABD’de Başkanlık yarışında ipi göğüsleyen Cumhuriyetçi aday  Donald Trump oldu.

Trump’ın kazanması ya da Demokrat başkan adayı Kamala Harris’in kaybetmesi sürpriz mi oldu?

Tüm düşünce eksersizlerime rağmen “sürpriz oldu” diyemiyorum.

Trump, 1880’lerde Grover Cleveland’ın ardından, başkanlığa ara verdikten sonra Beyaz Saray’a ikinci kez çıkan ikinci başkan olacak.

   Trump, çok vasıflı olduğu için mi, dört yıl aradan sonra yeniden başkan seçildi?

   Hâlâ dünyaya hükmeden bir ABD’yi, evrensel dengeleri de gözeterek yönetecek yüksek vasıflı biri olmadığını, uluslararası diplomasiyi, yüzde ellinin üzerinde nitelikle izleyen bilenle rahatlıkla söyleyebilir.

Trump, 2016’da da yine bir kadın adaya, Hilary Clinton’a karşı yarışıp Başkan olmuştu.

İlginçtir Hilary Clinton % 48.2’lik oranla 65 milyon 853 bin 516 oy alırken Donald Trump, % 46.1 oranla 62 milyon 984 bin 825 oy almıştı. Ancak Trump, seçici kurulda 304-227 üstünlük sağladığı için ABD’nin 45. Başkanı seçilmişti.

Bu kez Trump, oy oranını % 51’e, aldığı oy sayısını da 71 milyon 969 bin 923’e yükseltti.

Demokrat aday Kamal Haris’in oy oranı ve aldığı oy sayısı ise, % 47.5 ve 67 milyon 125 bin 910.

Seçici Kurulda Trump’ın üstünlüğü:  292- 224.

ABD seçimlerini analiz ederken seçmen profilini ya da seçmenin algı operasyonuna ne kadar açık olduğunu sağlıklı okumak gerekiyor.

   Belki bazıları abartılı bir tanımlama olarak kabul edecek ama yıllardır, değişmeyen kanaatlerimden biri ABD’deki seçmenlerin genel ortalamasının düşük profilli olduğudur.

   Bir anlamda dünyaya hükmeden bir ABD’nin, yurttaşlarının ya da seçmenlerinin,  dünyada olup bitenden haberdar olma düzeyi, yerlerde sürünür.

   ABD’nin değişik bölgelerinde sokak röportajlarıyla insanların, dünyadan ne kadar haberdar olduklarıyla ilgili görüşler saptanmaya çalışılsa, ne demek istediğim çok kolay anlaşılır.

Trump’ın seçimi kazanmasında Biden’ın her bakımdan yaşlanmış duruşunun olumsuz mirasının Kamala Harris’e geçmesi ve Harris’in iddialı bir başkan adayı olamamasının payı vardır. Hem de çok ciddi oranda.

   Trump’ın başarısı popülizmin başarısı, hatta zaferidir.

Biden’ın dört yıllık döneminden ABD ekonomisi aslında kötü değildi.

   Trump, popülist bir yaklaşımla, özellikle değişik alanlarda sürekli vergi indirimleriyle, seçmenin cebine, iş dünyasının kasasına oynadı.

İşte kampanya döneminden birkaç örnek…

   “Araba mı almak istiyorsunuz? Trump sizin için bir vergi indirimi hazırladı.

   Bahşiş, fazla mesai veya Sosyal Güvenlik vergileri için vergi ödemek zorunda kalmamayı mı isterdiniz? Trump’ın bu konuda da size yardımcı olacak önerileri var.

   Seçime, 24 saatten kısa bir zaman kala, ABD dışında yaşayan Amerikalılara çifte vergilendirmeyi sonlandıracağına dair söz yine Trump’tan.

   Kasırgalara karşı savunmasız olan bazı eyaletlerdeki Amerikalıların, ev jeneratörü satın alma maliyetlerini gelir vergilerinden düşebilmelerine, izin sözü de Trump’tan…”

Cumhuriyetçi stratejist Liam Donovan, bakınız Trump’ı nasıl tarif etti: “O, özünde bir satıcı. Satıştaki avantajlarından biri de, utanç, tutarlılık veya politika ayrıntılarıyla kendini kısıtlanmamış olması.”

Sonuç… Dünyaya “hükmeden” ABD’nin başkanı, kendini, dünyadan haberdar olmayan seçmenine, iyi pazarladı ve seçildi.

   Trump’ın ABD politikalarında, radikal değişiklik yapabileceğini düşünmüyorum.

   Trump, politikaları değil, çok iyi bildiği Showları haber olacak…

   Trump Show, baş- lı-yor…

Trump Show, baş-lı-yor…
Yorum Yap

Yorumlar kapalı.