
En az 60 yıldır Kıbrıs sorunu, günlük yaşamımızda etkili yerini koruyor.
Bizim nesil, hatta daha genç nesil “Ne olacak bu Kıbrıs meselesi?” sorusu sorulurken doğduk, çocukluk ve gençlik yıllarımızı geride bıraktık, bugün yine aynı soru gündemde. Değişen bir şey yok. Belki daha öz Türkçe olsun diye ‘mesele’yi, ‘sorun’ yapıp, “Ne olacak bu Kıbrıs sorunu?” diyoruz.
Toplum yaşamında yeri olan her türlü sorunun, mutlaka bir de sosyal yanı vardır. Sosyal etkileşim ya pozitif ya da negatif yönde olabilir.
Eğer bir toplum kendi geleceğini planlı, bilimsel ve en önemlisi kendi inisiyatif ağırlığıyla belirleyebilirse, sosyal sorunlar göğüslenebilir. Yok, eğer gelişmeler bizde olduğu gibi yaşanırsa sosyal sorunlar, toplumun, insanların üzerine heyelan gibi, çığ gibi düşer.
***
Kıbrıs sorunu Kıbrıslı Türkler, Kıbrıslı Rumlar, kısaca Kıbrıs adasında yaşayanların yaşamlarında daha fazla yer tutuyor. Türkiye ve Yunanistan için de önemlidir.
Ancak en çok Kıbrıslı Türkler için Kıbrıs sorununun çözümü önemlidir.
Kıbrıs sorunu, henüz çözümlenmedi. Eğer suçlu suçsuz ya da suçun oransal dağılımı yapılacaksa o henüz yapılmadı. Buna karşılık Kıbrıs sorununun bedelini Kıbrıslı Türkler ödüyor. Öteki taraflar akıp giden zaman içinde günlük yaşamlarını etkileyen olumsuzluğu yoğun olarak hissetmiyor.
Acı ama gerçek. Kıbrıs Türkü, gelinen noktada hemen hemen her türlü olumsuzluğun nedenini Kıbrıs sorununda buluyor. Nedeni orada bulduğu için çareyi de orada görüyor. Aksi söylenmeye çalışılsa da gerçek budur.
Kıbrıs Türk insanı, 1963’ü esas alsak 62 yıldır kalıcı bir barışı bekliyor. Var olan olanaklara rağmen sabır eğer tükenme noktasına gelirse nedeni kendi yönetim yapımızdır.
Cefayı büyük çoğunluk sırtladı. Sıra birtakım değerlerin paylaşımına gelince öyle olmadı. Küçük bir toplumuz, “kırk dervişin birbirini bilmesi” gibi biz de birbirimizi çok çok iyi biliyoruz. Kimin nelere, nasıl sahip olduğu da çok iyi biliniyor.
***
Eskiden tüm faturayı TL’deki değer kaybına keserdik. Uzunca bir süredir, döviz kurları yatay seyreder gibi. İsrail – İran savaşının piyasalara etkilerini bu sabahtan başlayarak daha net göreceğiz.
Ancak ekonominin bütününde bir huzursuzluk, kaygılı bir bekleyiş var.
Bu durumun yanına aile ya da birey düzeyinde gelirlerin giderleri karşılamaması da eklenince aile yapıları çatırdıyor.
Belirli zaman dilimlerinde evlenenlerle boşananlar at başı ya da boşananlar fazla…
Sorunların her tırmanışında umut Kıbrıs’ta barışa bağlanır.
Çözüm modeli teferruattır. Sandıkları kurulsa, çözüme evet diyecek olanların evet diyeceği konusunda hiç ikilemim yoktur.
Bunu, Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın da bildiğine eminim.
***
Arabalara ya da cep telefonu sayısına göre refah düzeyi belirlemeye çalışmak yüzde yüz yanlıştır.
Ortaya çıkan ve toplumu bunalım sınırlarında dolaştıran olumsuzluklarda ortalama vatandaşın bir milim suçu yoktur.
Halkın çok ciddi bir kesiminin, siyasi tercih farkına bakılmaksızın, ille de inadına barış, çözüm istemesinden rahatsızlık duyanlar var. Barış, çözüm istemek en basit ifadeyle, “Rum’un kucağına oturmayı kabul etmek” asla değildir. Ancak Kıbrıs Türk toplumunun yararına bir barışı elde etme becerisini gösteremeyip, sessizce göç edip gidenlerin arkasından umursamaz bir tavırla omuz silkenler insanların moralini olumsuz etkileme yanında, rahatsızlığı tepkiye hatta öfkeye dönüştürmektedir.
***
Net bir şekilde yazayım. TOPLUMSAL PSİKOLOJİMİZ, İYİ DEĞİL. Psikiyatr ve psikologlarda randevu talep kuyrukları var. Psikolojisi bozuk insanların yoğun olduğu toplumlarda, toplumsal direnç zayıf olur.
Kıbrıs sorununda olası hareketlilik öncesinde toplumsal direncimiz keşke çok daha iyi noktalarda olsa. Ancak bu işler keşkelerle meşkelerle, nutuk atmalarla olmuyor…
Yorumlar kapalı.