İster bireysel, ister yerel, isterse çok taraflı uluslararası sorun olsun.
Hiç fark etmez. Bir sorunun, üç çözüm yolu vardır.
Bir… Görüşerek, uzlaşmak, anlaşmak. Eğer taraflar baskı altında kalmadan anlaşmışsa en sağlıklı olan budur.
İki… Güç üstünlüğüne dayalı çözüm… Hukukun geçerli olduğu yerde güç kullanılarak gerçekleşen elde edilmeler, hukuka uygun hale gelene kadar sağlıklı ve kalıcı değildir. Güç el değiştirirse, kazanılmış varsayılanlar da el değiştirir. Hatta fazlasıyla…
Üç… Hukuk, yargı yoluyla çözüm… Bu ilk bakışta doğru ve evrensel hukuk kurallarına uygun görülse de, tek yanlı ve de yargının adil davranmasının sorgulanır olduğu koşullarda çare mekanizması değildir.
***
En az otuz sene önce Almanya’nın Potsdam kentinde düzenlenen uluslararası bir toplantıda Kıbrıs sorununda çözümü en zor olan konu başlığının, toprak ve mülkiyet başlıkları olduğunu söylemiştim.
O toplantıya katılanların çoğu için, yönetim, güç paylaşımı, garantörlük, egemenlik, vatandaşlık gibi konular akıllarının ön tarafındaydı.
Benim toprak ve mülkiyet konusunu öne çıkarmam, biraz da hayretle karşılanmıştı.
***
Avrupa’nın yakın tarih diyebileceğimiz geçmişte, siyasi haritalara yansıyan değişimlerin popüler ikisi, Doğu ve Batı Almanya’nın birleşmesi ve 1918’den başlayarak var olan Çekoslovakya’nın 1993’te Çek Cumhuriyeti ve Slovakya olarak bölünmesidir.
Almanya’da, farklı iki rejimde, iki devlette, tek ulus vardı. 1949’da oluşturulan Doğu Almanya ile Batı Almanya, 3 Ekim 1990’da birleştiğinde farklı rejimden kaynaklanan mülkiyet sorunları ortaya çıkmıştı.
En son verileri bilmiyorum ama yaklaşık on yıl önce mülkiyet sorunlarının yüzde 94’ü çözülmüş, yüzde 6’sı yargıda çözüm bekliyordu.
***
Çekoslavakya’nın Çek Cumhuriyeti ve Slovakya olarak iki ayrı devlete dönüşmesi ile Kıbrıs’ta oluşan, iki bölgeli, iki toplumlu, KKTC tanınmasa da iki devletli yapı, Çekoslovakya örneğiyle bağlantılı yorumlanabilir.
Almanya’nın yeniden birleşmesi ve Çekoslovakya’nın bölünmesi sancısız, sıkıntısız oldu.
Almanya, tek ulusun yeniden tek çatı altına gelmesiydi. Rejimden kaynaklanan kültürel ve disiplin farklılıklarına rağmen, bedeli ödemeyi kabul eden Batı Almanya, birleşmenin “acısını” azalttı.
Çekoslovakya da kolay bölündü.
Çünkü Çek Cumhuriyeti’nin olduğu bölgede hem nüfus hem de taşınmaz mal mülkiyeti bakımında Çekler, Slovakya’nın olduğu bölgede de Slovaklar, sorgusuz çoğunluktaydı.
***
1963’ten 1974’e kadar adanın her yerinde Türk Bölgeleri vardı. O bölgelerde Rumların işgalindeki Kıbrıs Cumhuriyeti’nin değil, Kıbrıslı Türklerin oluşturduğu yönetimin hükmü geçiyordu.
Rumlar da o bölgeler için “İşgal altındaki bölgeler” demiyordu.
Kıbrıs’ta toprak ve mülkiyetle ilgili temel mesele 1974 sonrası oluşan iki bölgeli yapıda Kuzey’deki toprak ve mülkiyetin, 1974 kayıtlarına göre Rumlara ait olmasıdır. Rumların, Kuzey’deki mülkiyet hakkını reddetmediğimiz içindir ki, Rumların, takas, tazminat ya da iade yoluyla Taşınmaz Mal Komisyonu’na başvurusuna olanak tanıdık, kapı açtık.
Bizde de Kuzey’deki toprakların mülkiyet hakkı, itirazsız, Kıbrıslı Türklere ait olsaydı, Rumlar seslerini bu kadar çıkaramayacak, kendi dillerinden bir ifadeyle “Fasariya” çıkaramayacaklardı.
***
Bu durumda Rumlar haklı mı?
Ya da Kıbrıslı Türkler haksız mı?
Unutmayalım taraflardan biri yüzde yüz haklı ya da yüzde yüz haksız olamaz.
1963 sonrası, Kıbrıs sorununa çözüm müzakereleri başladığı zaman, zemin, Kıbrıslı Türklerin devletten dışlandığı enklavlarda, gettolarda yaşaması üzerine oturtulmuştu.
1974 sonrasında da 1974’te ortaya çıkan iki bölgeli, iki toplumlu, farklı iki yönetimin var olduğu düzen üzerine kuruldu.
Topraktan, emlak sektöründen yoksun ekonomi olmaz. Kuzey’de mevcut yapı üzerine bir emlak sektörü oluşacaktı. Oluştu da…
***
Yarın kaldığım yerden devam edeceğim… Yarınki başlığımı bugünden paylaşayım: “Rum tarafı, kontroller dışında çözümü ŞİDDALIYOR…”
Yorumlar kapalı.