
Eski Avrupa Komisyonu Yapısal Reform Destek Bölümü Genel Müdürü Mario Nava ile önce 2022 ortalarında Kıbrıs’ta bir televizyon programı çekmiştim.
O program akışında, öz olarak, “Biz kuyunun dibindeki kurbağa gibi yaşamak istemiyoruz. Gerçek anlamda kuyunun dışına çıkmak istiyoruz. Gelip, kuyunun ağzından bize seslenmeniz, biraz da yardım atmanız bizim için fazla bir değer taşımıyor.” demiştim.
Sonrasında, 29 Kasım 2022’de Brüksel’de bulunmayı fırsat bilip, ofisinde kahve içip sohbet etmiştik.
O gün odasına girdiğimde, “Kuyunun dibindeki kurbağa benzetmeni unutmadım” demişti, hoş geldin seslenmesinin hemen ardından.
İngilizce olarak “Şimdi de size bir söz aktarayım” deyip, “Hatice değil netice önemlidir”dedim Türkçe olarak.
“Ne diyorsun? Ne diyorsun?” dedi gülerek.
Ben de Hatice’nin bir kadın ismi, neticenin ise sonuç olduğu ifade edip eklemiştim: “Kadının Hatice isminin bir önemi yok, ancak netice her zaman önemlidir. Biz Kıbrıslı Türkler, AB ile ilişkilerde ciddi anlamda netice istiyoruz. Kıbrıs’ın AB üyeliğinin avantajlarını tek yanlı kullanan Rumların, verdiği izin kadar katkı ya da yakınlık bizi tatmin ediyor.
Böyle gidecekse, bir sonraki gelişimde sizlerle kahve bile içmeye gelmeyebilirim.”
Samimi olayım, Mario Nava ve arkadaşlarının beni iyi anladıklarından hiç kuşkum yoktu.
Hatta o görüşmemizin ardından ertesi günü Kıbrıs Türk Sanayi Odası heyetiyle yapılan görüşmede oldukça verimli geçmiş. O verimlilik Kuzey Kıbrıs’a kadar uzanmıştı.
Sanayi Odası Başkanı Ali Kamacı ve arkadaşları, AB ile ilişkilerdeki iyileşmeyi çok iyi biliyor.
***
Hayatın her alanında verimlilik arzu edilen ve de olması gerekendir.
Orijinal Kıbrıslı Türklerin, Kıbrıs Cumhuriyeti’nden doğan haklarıyla, Kıbrıs Cumhuriyeti, AB kimlik ve pasaportuna sahip olması, hayatımızda sınırlı iyileşmelere neden olmaktadır.
Güneye geçen, çocuğu AB üyesi bir ülkeden öğrenim gören, vizesiz seyahat ederek bu iyileşmeden yararlanan, Kıbrıslı Türklerin sayısı ne kadardır, net olarak bilmem.
Ancak yüzde ellinin üzerinde olduğunu da düşünmüyorum.
***
Kıbrıslı Türkler, Kıbrıs sorununun hiçbir kritik aşamasında etkin belirleyici olmamıştır, olamamıştır.
21 Aralık 1963’te de 20 Temmuz 1974’te de ortaya çıkan durumu Kıbrıslı Türkler mi yarattı?
21 Aralık 1963 EOKA’nın, 15 Temmuz 1974 darbesi EOKA B ve Faşist Yunan Cuntasının eseriydi.
15 Temmuz 1974 darbesi sonrasında Türkiye, garantörlük hakkını kullanarak Barış Harekâtı’nı düzenledi. 15 Temmuz darbesi sonrası korku içinde olan Kıbrıslı Türkler, Türk askeri müdahalesini sevinçle karşıladı. Darbecilerin iktidarı sonlandı diye Makarios yanlıları da mutlu oldu.
20 Temmuz 1974 Barış Harekâtı iki aşamada tamamlandı.
Adada iki bölgeli, iki toplumlu yapı oluştu.
Bu yapıyı oluşturmaya da Kıbrıslı Türklerin ya da TMT’nin gücü yetmezdi elbette.
***
Biz, Rumların ganimetine konmak için, önce tasarlanmış bir arzuya da sahip olmadık.
Kuzey’deki Rumların, Güney’e gitmeyi, Güney’deki Türkler de Kuzey’e gelmeyi tercih etti.
Kuzey’de hayat yeniden düzenlenirken Rumlardan kalan taşınmaz mallar değerlendirilmek zorundaydı.
Kimse biz Kıbrıslı Türkleri, Rum mallarında yaşam sürüyoruz diye eleştiremez.
Mukayese edildiği zaman daha az olsa da Güney’de kalan Kıbrıslı Türklere ait taşınmaz mallarda Kıbrıslı Rumlar tarafından değerlendiriliyor.
Kamulaştırma söz konusu olduğu zaman da seçeneklerde Kıbrıslı Türklerin malları varsa proje o tarafa kaydırılıyor.
***
Orijinal Kıbrıslı Türkler, Kıbrıs sorunuyla bağlantılı bedel ödemekten yoruldu.
Hem de çok.
Bunca yıllık mücadelenin sonunda Kıbrıs sorununda, Kıbrıs’la ilgili gelişmelerde, taraflar arasında kritik sayılacak kararların üretilme aşamasında ÖZNELERDEN BİRİ OLDUĞUMUZU, ARTIK, NEREDEYSE HİÇ DÜŞÜNMÜYORUM.
Bu düşünceyle Türkiye’nin Kıbrıs Rum Bandıralı gemilere liman açma konusuna da ‘buruk’ duygularla yaklaşıyorum.
***
Rum basın haber kaynaklarına göre nedir liman konusu şöyle…
“Ta NEA” gazetesinin haberine göre, yaklaşık 1.100 Güney Kıbrıs bandıralı gemi için bir Türk limanı açılacak.
Ankara, Güney Kıbrıs bandıralı gemilere limanlarını açma niyetini ortaya koymuş görünüyor.
Liman sorunu son derece ciddidir, zira Güney Kıbrıs dünyanın en büyük on birinci (Avrupa’nın üçüncü büyük) ticaret filosuna sahiptir ve 1987 tarihli Türk kararının denizcilik sektörüne verdiği zarar çok büyüktür. Bu durum AB’yi de ilgilendirmektedir.
Rum yetkili, Güney Kıbrıs’ın Ankara’ya böyle bir garantiyi sağlamak için ne verebileceği sorusuna çarpıcı bir cevap verdi.
Alınan cevap, Güney Kıbrıs’ın Türkiye için önemli konulardan biri olan Türk vatandaşlarının Avrupa Birliği’ne giriş vizeleri konusunda taviz verebileceği yönünde oldu.
Kaynak, ancak bunun sadece Türk iş insanları için geçerli olacağını belirtti. Bu, Türkiye’nin vize konusunda gösterdiği çabaların en önemli noktasıdır.’
***
Sorum şu ‘KKTC ya da Kuzey Lefkoşa, bu sürecin bir yerinde olamaz mı?
Sözlerle, demeçlerden alıntılarla mutluluk nedeni yaratmanın içi boştur.
Netice önemlidir. Hatice’yi boş verin…
Yorumlar kapalı.