
Dün öğle saatlerinde Müteahhitler Birliği çatısı altında bulunan bir grup genç iş insanı ile buluştum. Onların davetiyle gerçekleşen bir buluşmaydı. Hem onlar hem de ben, sohbetten memnun olduk. Dünkü sohbette genç iş insanlarında umut olduğunu net olarak gördüm.
Yaklaşık bir buçuk saat etkileşimli bir sohbet yaptık.
Neden? Çünkü klasik kalıpların dışında konuştuk… Konuştuklarımız ortak verimlilik havuzuna düştü.
Özgüvenin önemini altını çizerek anlattım.
***
Öğrenilmiş çaresizlik, bireysel boyuttaysa, bireyin, toplumsal boyutta ise toplumu kemirir.
Belirleyici, etkili olma becerisinden yoksun olduğumuz inancı yıkılmadığı sürece, istikrarlı bir yol alışımız olası değildir.
Özgüven, önem ve değer bilincinden beslenir.
Sıfır, yerine göre değerlidir, değer belirleyendir.
Sıfır, sayı doğrusunun sağına konulursa o sayıya on kat değer büyütmesi yapar.
Aynı sıfırı sayı doğrusunun sola tarafına yani sayının ön tarafına koyarsanız hiç bir değer değişimine neden olmaz.
Sayının soluna istediğiniz kadar sıfır yerleştirin değer değişimi söz konusu değil.
Özgüven erozyonu Kıbrıs Türklerinin geniş kesimini, etkisi olmayan sıfır haline getirdi.
***
Özgüven eksikliği, devamında öğrenilmiş çaresizliği ve sonunda her türlü olumsuzluğu içselleştirmeyi getirir.
Tıpkı bizde olduğu gibi.
Öğrenilmiş çaresizlik özgüvenden beslense de, özgüveni daha da yerlerde sürünür hale getirir.
Öğrenilmiş çaresizliği gerçekten anlarsak, daha iyiye dönmek için verimli çaba şansımız artar.
Araştırmacıların, öğrenilmiş çaresizlikle yaptıkları çalışmalardan birkaç örneği sizlerle paylaşmak istiyoruz. Okuyalım ve biraz da yakın çevremizle ilgili çağrışımlarını düşünelim:
***
“KÜÇÜK BALIKLARI YİYEMEYEN KÖPEKBALIĞI
Araştırmacılar bir köpekbalığını oda büyüklüğündeki bir cam bölmeye koymuşlar. Cam bölmenin diğer tarafında da balıklar var. Köpekbalığı ne tarafa gitse cam bölmeye çarpmış. Bir süre sonra cam bölmeye çarpmamayı öğrenmiş. Çünkü ne kadar uğraştıysa da diğer taraftaki balıklara ulaşamamış. Köpekbalığı 21. günden sonra cam bölmelere hiç çarpmamayı öğrenmiş. Bunun üzerine cam bölmeyi çıkarmışlar. Köpekbalığı oralı bile olmamış. Kendisinin sadece o bölme alanına kadar yüzebileceğini sanıyormuş. Artık diğer balıkları yiyemeyeceğini anlamış ve balıklara dokunamamış. Çünkü köpekbalığı çaresizliği öğrenmiş.
***
ZIPLAYAN PİRELER
Öğrenilmiş çaresizlikle ilgili psikologlar bir pire deneyi yaparlar. Pirenin ne kadar zıpladığını ölçerler ve 50 cm zıpladığını görürler. Pireyi yüksekliği 30 cm olan cam kavanoza koyarlar. Kavanozun ağzını kapatırlar. Kavanozun altından ısıtırlar. Pire ısındıkça zıplar ve zıpladıkça kapağa çarpar. Bir süre sonra pire kapağa çarpmamak için 29 cm sıçrar, düşer. Ama kapağa çarpmaz. Pire bunu alışkanlık haline getirdikten sonra kavanozun kapağını açarlar. Pire hala 29 cm sıçrıyor. Halbuki eskiden 50 cm sıçrardı. Pire bu deneyle 29 cm’den fazla sıçrayamayacağını öğrenir.
***
KURBAĞALAR
Bir gün kurbağaların yarışı varmış. Hedef, çok yüksek bir kulenin tepesine çıkmakmış. Bir sürü kurbağa da arkadaşlarını seyretmek için toplanmışlar. Ve yarış başlamış. Seyirciler arasında hiçbiri yarışmacıların kulenin tepesine çıkabileceğine inanmıyormuş. Sadece şu sesler duyulabiliyormuş:
“Zavallılar! Hiçbir zaman başaramayacaklar!” Yarışmaya başlayan kurbağalar kulenin tepesine ulaşamayınca teker teker yarışı bırakmaya başlamışlar.
İçlerinden sadece bir tanesi inatla ve yılmadan kuleye tırmanmaya çalışıyormuş.
Seyirciler bağırıyorlarmış: “Zavallılar! Hiçbir zaman başaramayacaklar!”
Sonunda, kurbağaların bir tanesi hariç, hepsinin ümitleri kırılmış ve bırakmışlar. Ama kalan son kurbağa büyük bir gayret ile mücadele ederek kulenin tepesine çıkmayı başarmış. Diğerleri hayret içinde bu işi nasıl başardığını öğrenmek istemişler.
Bir kurbağa ona yaklaşmış ve sormuş bu işi nasıl başardın diye. O anda farkına varmışlar ki kuleye çıkan kurbağa sağırmış!”
Yorumlar kapalı.