Güney Lefkoşa’da İngilizce dilinde öğretim yapan bir okulda, 10 yaş grubu öğrencilerin bulunduğu bir sınıf.
Sınıfın, bir de Kıbrıslı Türk kız öğrencisi var.
Sıcakkanlı, kimlik değerlerini bilmesine karşın, arkadaşlık ilişkilerinde ayırım yapmıyor. Okulun kapısından girdiği andan başlayarak, Türk, Rum, Ermeni ya da etnik kökeni farklı olanlar, ayırımı yapmadan herkesle çok rahat arkadaşlık ilişkisi kuruyor.
En yakın arkadaşı Kıbrıslı bir Rum kız çocuğu.
İsimleri biliyorum ama yazmama gerek yok.
Okulun açılmasından kısa bir süre sonra arkadaşı Kıbrıslı Türk olan Kıbrıslı Rum kız çocuğu eve gidip, anne babasına, “Ben Türkçe öğrenmek istiyorum” der.
Özellikle annenin, ilk tepkisi, barışçıl olmaz.
“Neden?” diye sorar.
Yanıt, siyasi etkileşimden uzak, doğal ve çocuk masumiyetiyle gelir. “Çünkü okulda en iyi arkadaşım Kıbrıs bir Türk kızı.”
Anlaşılan annenin, kapılar açıldıktan sonra da Kıbrıslı Türklerle neredeyse hiç iletişimi olmamış.
“Böyle kaliteli bir özel okulda, bir Kıbrıslı Türk öğrencinin ne işi var? Okul idaresi buna nasıl izin verdi?” diye düşünür ve bunu eşiyle paylaşır.
Çocukların arkadaşlığı ve yakınlaşması, aileleri de buluşturdu…
Okulda kısa vadeli görüşmeden sonra, Rum aile, Kıbrıslı Türk aileyi Güney Lefkoşa’daki evlerine davet etti.
Özenle hazırlanmış bir sofra ve özellikle seçilmiş kaliteli şarap.
Kıbrıslı Türk aile de sosyal gelişmişlik ve kültürle, elleri boş gitmedi.
Siyaset konuşmaktan kaçma çabalarına rağmen, kaçınılmaz olarak siyasal nitelikli konular da sohbette varlığını hissettirdi.
Nezaket kuralları sınırları için karşılıklı yapılanlar, konuşulmaya başlandı.
Kıbrıslı Türk baba şunları söyledi: “Güney’e gelelim, Türklerin size yaptıklarının acı izleriyle bizi buluşturun. Biz fiilen yapan olmasak da hüzünle karışık, utanç duyabiliriz. Ertesi gün siz Kuzey’e gelin. Biz de sizleri, belki de hiç duymadığınız, bilmediğiniz14 günlük bebeklerin de bulunduğu toplu mezarlara götürelim.
Hiç kuşkum yok, siz de utanarak, derin üzüntü duyacaksınız. Belki de ağlayacaksınız. Günlerce karşılıklı benzer acı izlerini ziyaret edebiliriz. Geleceğe bakacaksan bunun sonu ve de yararı yoktur.”
Dönelim okula ve sınıfa…
Hizbullah’ın adaya terör saldırı olasılığı, minicik, çocuk yüreklerde de yer bulunca, bizim Kıbrıslı Türk öğrenci Kıbrıslı Rum arkadaşlarına, “Korkmayın” deyip eklemiş: “Babamın çok Türk askeri, komutan arkadaşları var. Onlar hepimizi korur.”
Kıbrıslı Rum çocuklar, doğal olarak bunu da evlerine taşımışlar.
… Ve Kıbrıslı Türk kız öğrenci, öğretmenin onu Kıbrıslı Türk olarak tanımlarken, Kıbrıslı Rum arkadaşlarını sadece Kıbrıslı olarak tanımladığını fark etmiş. Bir süre sesiz kalırken, sonunda Kıbrıslı Rum öğretmene sorusunu patlatmış: “Ben Kıbrıslı Türk isem, onlar neden, Kıbrıslı Rum değil de sadece Kıbrıslı?… Ya bana da Kıbrıslı ya da onlara da Kıbrıslı Rum diyeceksiniz.”
… Bu Kıbrıslı Türk kız çocuğu, siyasi bir etkileşimle bu tepkiyi koymadı. Çocuk masumiyetiyle, varlığını ve eşitliğini harika dile getirdi… BRAVO…
Yorumlar kapalı.