Hasan Hastürer

Anılarda yolculuk… “O bakışlar hep gözlerimin önündedir”






Bu gün anılarda yolculuk durağımız 6 Ocak 2005… O gün KIBRIS gazetesinde okurlarla “O bakışlar hep gözlerimin önündedir” başlıklı yazımı buluşturmuştum.

İşte o yazım:

***

“Savaşı yaşayıp da barışı yürekten savunmayanları hiç ama hiç anlayamam.

1974 savaşında seferi kadro denilen kadrodan biri olarak savaşı yaşadım. Önce Lefkoşa’daydım, sonra o zamanlar Koçerolar denilen Dikomo tepelerinde.

Şimdiki adı Dikmen olan Dikomo, Türklerin eline geçerken yaralı bir Rum askeri bulmuştuk.   Komutan kaçan Rum birlikleriyle ilgili bilgi amacıyla da hastaneye götürmemizi emretmişti.

Van tipi wolkswagen bir arabayı kısa devre yaparak çalıştırdık, yaralı Rum askerini de vanın içine koymuştuk. Direksiyonda ben, yanımda hava indirmeyle gelen başçavuş ve arkada yaralı Rum’un başucunda oturan bir asker.

Biri omzunda, öteki karın bölgesinde yakın iki mermi yarası vardı. Cebinden askeri kimliğini alıp yaşını ve adını öğrenmek istemiştim. Yaralı Rum askeri Karavalı ve yanılmıyorsam on dokuz yaşındaydı.

Bir ara dönüp arkaya bakıp göz göze gelmiştim. Göz göze geldiğimiz anki bakışını aradan otuz yıl geçti, unutmadım. Savaş haliydi, yaralanmıştı ve yaralı haliyle düşmanının elindeydi.

O unutamadığım bakışı tarif etmem olası değildir. O korku içindeydi, ben ise ona gerçekten acıyordum.

Ve o gün acımanın temelinde kendini ya da kötü durumda olanın yerine uygun bir yakınını koyarak “Amannnn!” diye irkilerek duyulan bir korku olduğunu anladım.

Hatırladığım kadarıyla o Rum askeri tedavi edilip daha sonra Rum tarafına iade edilmişti.

***

Dün (5 Ocak 2005) öğleden sonra 1974’ten beri yaşadığım evimin yaklaşık 500 metre batısında tarihi bir operasyonun başlangıcına tanıklık ettim bir süre.

Akıbeti bilinmeyen ve kayıp kişi olarak anılan Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Rumların bulunduğu tahmin edilen toplu mezarların açılmasında dün önemli bir adım atıldı.

Kıbrıs Türk tarafı adına Rauf Denktaş’ın dönemin Rum toplumu lideri Klerides’e 1998 yılında verdiği kuzeydeki üç toplu mezar yerinden biri olan, Kızılbaş’ta eski araba mezarlığı yakınındaki alanda dün uluslararası iki uzmanın sorumluluğunda saptama kazısı yapılmaya başlandı.

Sabahleyin o bölgeden geçerken çalışmalar dikkatimi çekmiş ancak ne olduğunu anlayamamıştım.

Yeşil renkli çadır bezini çağrıştıran yeşil bir malzeme ile geniş bir alan kuşatılmış, içine de bir çadır kurulmuştu. Önce orada bir inşaat başlayacağını düşündüm; daha sonra sivil savunma tatbikatı daha ağır bastı, kendi tahmin ikilemimde.

Öğle saatlerinde yapılan toplu mezarlarla ilgili saptama kazısı olduğunu öğrendim.

Gazetecilik merakımla gidip yerinde gözlem yapıp bilgi almaya çalıştım.

Önce panaromik bir resmini aldım alanın.

Orası otuz yıldır her gün geçtiğim yolun kenarı. Bir an gözlerimi kapatıp 1974’e gittim. O savaş ortamında yaşamını yitiren insanların cansız bedenleri, kendinden insanlar için değerliydi. Türklerin kontrol alanında bir Rum’a ait cansız bedenle ilgili akla ilk gelen bir an önce bir çukur açılıp gömülmesiydi. Çünkü o yaz sıcağında kokup sağlık için tehlike oluşturacaktı. Bir çukur kazılıp üzeri toprakla örtülürken o kişinin kimliğini o şartlarda kimse düşünmüyordu.

Rum tarafı için de durumun çok farklı olduğunu sanmıyorum.

Yetkililerden izin alıp kazı yapılan alana girdim.

Yapılan saptama kazısı, “adli arkeoloji” ismi verilen toplu mezarları gün ışığına çıkarma çalışmalarının bir parçası. Kazı yapılan alanı perdelemede kullanılan malzeme, Kızılhaç tarafından bağış olarak verilmiş, dünyanın değişik yerlerinde bu amaçla kullanılan malzemenin aynısı.

Daha önce Bosna Hersek’te de benzer çalışma yapan Inforce kuruluşundan iki uzman çalışmaları büyük bir titizlikle yapıyordu.

KKTC’den görevliler sadece onlara istediklerini sağlamak için orada.

Kazı için kullanılan dozerin kepçesi kurallara uygun olarak 90 cm genişliğinde ve dişleri yok.

İki İngiliz uzmandan erkek olan, kazılan hendek şeklindeki çukurlarda inceleme yaparken bayan arkadaşı da sürekli not tutuyordu.

O çukurlara bakarken bir an yazımın girişinde anlattığım olay aklıma geldi. Çok duygulandım.

İngiliz uzmana toplu mezarla ilgili bir bulguya rastlayıp rastlamadıklarını sordum, uygar bir şekilde, “Gazetecilere konuşmamız çalışma kurallarımıza uymuyor” yanıtını verdi.

Bu kez Kayıp Kişiler Komitesi’nde görevli Kıbrıslı Türklerden Ahmet Erdengiz’e çalışmaların ne olduğunu sordum.

Bir an bilgi verme konusunda ikilem geçirdikten sonra anlattı:

“1997-1998 yılında Rauf Denktaş ile Glafkos Klerides, kayıp kişiler konusunu ele alırken toplu mezar olarak nitelenebilecek yerleri karşılıklı olarak masaya getirdiler. O tarihte Kıbrıs Türk tarafı biri Beşparmak dağlarında yanık konvoy bölgesi; bir diğeri Kılıçaslan (Kördemen) köyü yolu üzerindeki bir alanı ve üçüncü olarak ise Kızılbaş’ta şu anda kazı yapılan yeri Birleşmiş Milletler’e bildirdi.

Birincisi bir Rum askeri konvoyuna yapılan saldırı da ölen Rumların o bölgeye gömülmesidir.   İkincisi hava saldırısında ölen Rumların, uçaktan atılan bombanın açtığı çukura yine Rumlar tarafından gömüldüğü yerdir. Yani oradaki toplu mezar Rumların kendi yarattıkları bir toplu mezardır.

Kızılbaş’ta toplu mezar yeri olarak bildirdiğimiz bu yerin ne kadar toplu mezar olduğu konusunda elimizde aslında net bir bilgi yoktur. Bu nedenle Birleşmiş Milletler ve Rumların da temsilci bulundurduğu Kayıp Kişiler Komitesi’nin finansmanı ile saptama kazısı yapılmasına başlanmıştır. Saptama kazısı, taraflarca kazı için kabul edilen uzman kuruluş Inforce elemanlarının gözetiminde konuya ilişkin uluslararası kurallara uygun olarak yapılıyor. Kayıp Kişiler Komitesi’ndeki Rumlar bu çalışmayı yerinde izleme hakkına sahiptir. Bu çerçevede 6 Ocak 2005 Perşembe günü saat 10.00’da KKTC’ye geçip çalışmaları izleyeceklerdir.”

***

Dün (5 Ocak 2005) kazı devam ederken Rauf Denktaş’a yakınlığı ile bilinen Şehit ve Kayıp Aileleri Derneği Başkanı Ertan Ersan, kazı yapılan yere bir şehit eşiyle gelip yapılan çalışmalardan duydukları rahatsızlığı öfkeyle dile getirdi. Oraya gelmenin ötesinde gönderilmiş bir hali vardı. Ve Ersan’ın şahsında eski kafaların toplu mezarların açılmasından duydukları rahatsızlık çok kolay anlaşılıyordu.

Toplu mezarların açılması çalışmalarının başlatılması ciddi sayılacak değişimlerin önemli göstergelerinden biridir.” (6 Ocak 2005 – KIBRIS)

Anılarda yolculuk… “O bakışlar hep gözlerimin önündedir”
Yorum Yap

Yorumlar kapalı.