Gündem bazılarına göre çok fırtınalı… Olabilir… Gündemdeki konularla ilgili görüşlerimi ilkesel olarak koydum. Hem ilk günden… Bu nedenle bugün sizleri yaklaşık 23 sene geriye, 7 Temmuz 2001’de okuyucularla paylaştığım yazıma götüreceğim. Dönemin Başbakanı Derviş Eroğlu ve eşi Meral Eroğlu yaptığım sohbet sonrası yazdığım 7 Temmuz 2001 tarihli, “Meral Eroğlu, daha atak” başlıklı yazım…
***
Başbakan Dr. Derviş Eroğlu’nun eşi Meral Eroğlu, çoğu kez kocasından daha fazla hedef tahtasında oldu.
Sohbet sırasında Meral Eroğlu’nun genel politik konularda, güncel gelişmelerde en azında eşinin siyasi tavırlarında ne kadar etkili olduğunu da gözlemeye çalışıyorum. Meral Hanım, Başbakan Eroğlu’ndan daha atak, biraz da daha dobracı. En azından bende bıraktığı izlenim bu.
“Ben Derviş Bey’den önce UBP’liydim. UBP’de delege olduğum zaman Derviş Bey daha parti üyesi değildi. O gün bugündür parti delegesiyim. Mağusa’da parti örgütlenmesinde elimden geleni yaptım. Mağusa’yı postacılardan daha iyi bildiğimi iddia edebilirim. Çocuklarımın bisikletle üyelik formu ulaştırıp, partiye üye kazandırdıklarını bilenler iyi bilir.”
Bunları söyleyen Meral Eroğlu’na Başbakan üzerindeki etkisini ve alınan kararlardaki payını soruyorum:
“İnanın hiçbir zaman karışmadım. Hele kim müdür, kim müsteşar olacak? Kimler aday olacak, kimler bakan olacak asla karışmadım.”
Bu noktada Başbakan Eroğlu, “Hayır bir konu var ki o konuda her zaman fikir söyler” deyince Meral Hanım kahkahayı çatlattı. “Doğrudur, hademe işlerinde fikrimi söylerim. Çünkü o konuyla genellikle fakir fukara insanlar ilgilidir.”
“Peki ya partizanlık?”
Meral Hanım, Başbakan’dan önce söze girip, “Asla” deyip ekliyor, “Biz CTP’li, TKP’li, parti farkı gözetmeden çok insana yardım ettik. Partiye bağlılığımızla partizanlığı birbirine karıştıranlar var.” Yorum yapmıyorum…
Bu arada aklıma geldiği için Meral Hanım’a bana iletilen bir duyumu aktarıyorum. “UBP – TKP Koalisyon Hükümeti döneminde Sağlık Bakanlığı’ndan bir müdürün görevlendirmelerle ilgili size telefon açıp onay aldığı doğru mu?”
Meral Hanım hiç tereddütsüz yanıt veriyor: “Siz nereden duydunuz? Bu telefonda ikimiz arasında geçen bir konuşmaydı. Halit Özbek’in Kardiyolojiye sorumlu olarak görevlendirilmesinden sonra bir gün telefon çaldı, aldım. Telefon da bir müdürdü ve bana, yapılan görevlendirmeyi nasıl karşıladığımı, memnun olup olmadığımı soruyordu. Hiç ikiletmeden bana niye sorduğunu, benim ne alakam olduğunu söyleyip telefonu kapattım.”
***
Söz protokol yemeklerine geliyor. O noktada anılarda yolculuk yapıp, 1976’dan günümüze protokol yemeklerinden ilginç anıları hem Başbakan hem de eşi aktarıyor.
Meral Hanım, Türkiye’den üst düzey konuk geldiği zaman verilen yemeklerin yıllardır vazgeçilmez yerli isimleri için de ilginç bir isim kullanıyor. “1571 protokolü.” O denli eski isimler ki 1571’i çağrıştırıyor.
* * *
… Peki ya bundan sonrası.
Meral Hanım’ın yanıtını yine merakla bekliyorum. “Vallahi biz bu mücadeleye alıştık. Kim ne derse desin saltanat sürmüyoruz. 1993’e kadar Başbakanlık konutunun mutfak dahil temel giderlerini biz cebimizden karşıladık. Şimdi de bir tek kadın yardımcımız var, o da misafir yoksa saat üçte gider. Biz kendi işimizi kendimiz görürüz. Ben kendi adıma bu tempoya alıştım ve sevdim. Halkın, köylünün Kıbrıs ağzıyla şikayet ve isteklerini dile getirmelerini çok severim. Kendini beğenmişleri ise hiç sevmem.” ( 7 Temmuz 2001 – KIBRIS)
Yorumlar kapalı.