Kuzey Kıbrıs’ta umutla açılan, ancak sonrasında dert kapısına dönüşen kapılar vardır. Bunlardan biri de inşaat sektörü ya da betonlaşmadır. Çok yönlü pek çok sorunun kaynağı olan inşaat sektörüyle ilgili yirmi sene önce yazdığım yazım… Her türlü olumsuzluk göz göre göre geldi.
İşte 20 Ağustos 2004 tarihinde yayımlanan yazım.
***
“Rumların, Kıbrıs’ın güneyini betonlaştırıp mahvetmesi için yirmi küsur yıl gerekti.
Biz Girne bölgesi ile Mağusa-Karpaz sahilini çok değil 3-5 senede “halledeceğiz.” Bundan hiç ama hiç kimsenin kuşkusu olmasın.
1995’te büyük orman yangınını yaşadık. O felaketin yarası, insan katkısı, artı doğanın kendi yarasını sarabilmesiyle yüz yılda bile olsa sarılacak. Ancak çılgınca süren inşaatların tahribatını yüzlerce yıl bile tamir edemeyecek.
Bizim devlet çarkımız ve kilit noktalardaki insan yapımız büyük ölçekli parasal boyutu olan olaylarda hep sınıfta kaldı. Önce yasalar delinir, sonra etik anlayış iğfal edilerek parayı bastıran istediğini yapar. Acı ama gerçek budur.
Bu inşaat anarşisinin pis kokuları zaten çıkmaya başladı. Kokunun izi sürüldüğü zaman da pisliğin kaynağına ulaşılacak ama iş işten çoktan geçmiş olacak.
* * *
Girne dağlarının kuzeyinde resmen bir talan yaşanmaktadır. Yetiştiren bir yolunu bulup inşaat başlatıyor.
İnşaat yapılmasın mı? Yapılsın tabii. Ancak yarım avuçluk bir memlekette bu tempo devam ederse bırakın doğa katliamını, ardından daha nice sorunlar yaşanacak.
Hiç ama hiç kimse beni yanlış anlamasın. Bu soruna karşı uluslararası destek alarak kalıcı ve uzun vadeli çare üretemezsek Kıbrıs’ın bizim kontrolümüzdeki bölgesinin öncelikle en güzel yerlerini perişan edeceğiz.
Kıbrıs bir adadır. Toprak sınırlıdır.
Kaçınılmaz olarak arazi her zaman değer bulacak. Bu değer bulma baskısına teslim olmadan doğru kararları vermek önemlidir.
Bu konulara yakın insanlara soruyorum, “Girne bölgesinde kısa, orta ve uzun vadede yerleşim alanlarının alacağı yapılanma belli midir? Muhtemel arsa açmaları ve konut yapımı düşünülerek öncellikle ana yollar harita üzerinde var mıdır?”
Adam gibi yanıt veren yok. İşin kötüsü alıp başını giden çarpık yapılanma, yetkili konumda insanlar tarafından sahipleniliyor.
* * *
Konuyu azıcık eşelediğiniz zaman altından neler çıkıyor neler…
Lüks konutlar, villalar için normal arsa ölçülerini yeterli bulmayan ya da arsa açma işine gelmeyenler neler yapıyormuş da haberimiz yok.
Sulu araziler dönüm dönüm parsellenebiliyormuş. İşimiz olmadığı için bugüne kadar haberimiz yok.
Sayıları her geçen gün artan uyanıklar ne yapıyormuş biliyor musunuz?
Dönüm dönüm parsellemek istediği arazinin içine bir kuyu kazar… Tabii su yok. Hiç önemli değil. Yerden su fışkırmazsa tankerle taşımak çok mu zor? Tanker gelir bir güzel kuyuyu doldurur. İşte o an elin çabuk tutulması gerek. Toprak taşıma suyu çekmeden, araziye “sulu arazi” onayı verecek yetkili çağrılır, kuyuya bakar, “emin olmak için” birkaç da taş bırakır, kuyudan yankılanan, “lup” sesi, “Tamam burası sulu arazidir” onayına yeter…
Kuyudan yankılan “luuup!” sesinin nerelere kadar uzanabileceğini bu ülkede yaşayan herkes bilir.
Bundan sonraki aşama, geçit hakkı elde etmektir.
Villa yapılacak araziye ulaşmak için önceki arazilerden geçit hakkı elde edilir.
Böylece sekiz-on ayaklık Kıbrıslıların monobadi dediği keçi yollarıyla ulaşılan arazilere, villalar kondurulacak alt yapı sağlanmış olur.
Monobadi- Villa, Kuzey Kıbrıs’ın doğa katliamına geçecektir.
* * *
Sorun burada da bitmez. Şu an Girne bölgesinin yer altı su kaynakları, binlerce pis su kuyusunun tehdidi altındadır.
Nerede bu ülkenin yetkilileri?
Nerede bu ülkede doğal yaşamı korumak için sivil toplum örgütü kuranlar?
Bu güzel ada tüm değerleriyle gelecek kuşaklara en iyi şekilde aktarmak üzere bizlere emanet edilmiştir.
Aman inşaatlardan, arsalardan para kazanılıyor diyerek buna göz yummaya kimsenin hakkı yoktur.
Bir kez daha yineleyeyim… Asla inşatlar dursun demiyorum. Ciddi ve ülke gerçekleriyle bağdaşan politikalarla yapılanma yönlendirilsin.
Arazi ve konuttaki hareketlilik ekonomideki ayıbı örtebilir. Ancak bu makyaj çok pahalı bir makyajdır ve zamanında önlem almazsak bedeli çok ağır olacaktır.
Bu işin peşini bırakmayacağımı da anımsatayım.” (20 Ağustos 2004)
Yorumlar kapalı.