
Yeni dönemde uluslararası meşruiyetini kazanacak Suriye Hükümeti ve Türkiye arasında Libya ile 27 Kasım 2019’da imzalanmış olan Deniz Sınırlandırma Anlaşması’na benzer bir anlaşma yapılması gündeme gelebilir. Böyle bir gelişme yaşanırsa, Doğu Akdeniz’de yeni bir denklem ortaya çıkacaktır…
Önümüzdeki süreçte Türkiye ile Suriye arasında Deniz Sınırlandırma Anlaşması imzalanması halinde, Doğu Akdeniz ve Ortadoğu’da jeopolitiğin mimarisi yeniden şekillenecektir…
Suriye’de yaşanmakta olan son gelişmeler Türkiye’nin bölgedeki güçlü bir oyun kurucu ve aktör olduğunu kanıtlamıştır.
Ayrıca Suriye Hükümeti ile Türkiye arasında Deniz Sınırlandırma Anlaşması imzalanması Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın her daim dile getirdiği KKTC’nin Mavi Vatan’ının daha da güçlenmesine neden olacaktır. Nitekim 2019’da Libya ile Türkiye arasında imzalanan Deniz Sınırlandırma Anlaşması KKTC’nin Mavi Vatan’ının güçlenmesine neden olmuştur…
***
Türkiye, Doğu Akdeniz’de en başından itibaren uluslararası hukuka uygun hakça paylaşımdan yana olduğunu belirterek, Doğu Akdeniz’e kıyısı bulunan tüm aktörlerin katılımıyla yapılacak uluslararası bir konferansın toplanmasına yönelik her fırsatta çağrıda bulunmaktadır…
Buna karşın, gerek Yunanistan gerekse Rum yönetimi en başından itibaren Türkiye’nin yaptığı önerileri görmezden gelmiştir.
Yunanistan Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanlarına ilişkin olarak, ‘Girit, Kaşot, Kerpe, Rodos ve Meis’ hattını esas alarak orta hatta dayalı bir deniz yetki alanı oluşturmak istemiştir.
Yunanistan’ın deniz hukukunun oluşumunu henüz tamamlamamış olmamasından faydalanmak istemesi doğrultusunda yaptığı bazı oldubitti girişimleri incelendiğinde;
a)Yunanistan’ın sipariş üzerine hazırlattığı ve hiçbir geçerliliği bulunmayan sözde Sevilla haritasını ileri sürmesi,
b) Türkiye’ye 2 kilometre, Yunanistan’a ise 580 kilometre uzakta olan Meis adasının 40 bin kilometre kare genişliğinde deniz yetki alanı olduğunu ileri sürmesi,
c) Yunanistan’ın Türk kıta sahanlığı içinde yer alan bölgede Mısır ile MEB anlaşması imzalamaya kalkışması,
d)Yunanistan’ın Libya’da Kaddafi sonrası karışıklıktan faydalanarak 39 bin km2’lik Libya’ya ait deniz alanını sahiplenmeye/gasp etmeye kalkışması vb. attığı adımlar Yunanistan’ın konuya ilişkin yaklaşımını yansıtmaktadır.
Bu kapsamda Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti, Türkiye ile Deniz Yetki Sınırlandırma Anlaşması imzalamasının ardından hem 39 Bin km2 alanı Yunanistan’ın gasp etmesini engellemesini önlemiş, hem de toplamda da 100 Bin km2’lik bir alanı ülkesine kazandırmıştır…
Rum yönetiminin de Yunanistan ile benzer ve eş güdüm içerisinde deniz hukukunun oluşumunu henüz tamamlamamış olmamasından faydalanmak istemesi doğrultusunda yaptığı bazı oldubitti girişimlerine bakıldığında ise;
a) GKRY, Nisan 2004’te Türkiye ve KKTC’yi yok sayarak sözde “Kıbrıs Cumhuriyeti” adına ilan ettiği MEB çerçevesinde 17 Şubat 2003 tarihinde Mısır Arap Cumhuriyeti, 17 Ocak 2007 tarihinde Lübnan ve 17 Aralık 2010 tarihinde ise İsrail ile MEB sınırlandırma antlaşmaları imzalaması,
b) GKRY’nin ayrıca 2007’de 13 adet petrol arama ruhsat sahası ilan etmesi,
c) Söz konusu sözde hidrokarbon ruhsat sahalarının 1, 4, 5, 6 ve 7 numaralı sahalarının Türkiye’ye ait deniz yetki alanları ile 1, 2, 3, 8, 9, 12 ve 13 numaralı sahalarının ise KKTC’nin deniz yetki alanları ile çakışıyor olması,
d) Türkiye ve KKTC’yi yok sayarak süreç içerisinde Suriye ve Libya ile MEB imzalamaya çalışması vb. attığı adımlar GKRY’nin konuya ilişkin yaklaşımını yansıtmaktadır.
İsrail’in GKRY ile imzaladığı MEB anlaşmasında; gerek uluslararası hukuk içerisinde yer alan hakkaniyet ilkelerini uyulamamış olmasından, gerekse buna bağlı olarak iki ülke arasında yer alan kıyı uzunluklarını göz önünde bulundurmamasından kaynaklı olarak 4.600 km2 kaybının olduğu görülmüştür.
Mısır’ın GKRY ile imzaladığı MEB anlaşmasında; gerek uluslararası hukuk içerisinde yer alan hakkaniyet ilkelerini uygulamamış olmasından, gerekse buna bağlı olarak iki ülke arasında yer alan kıyı uzunluklarını göz önünde bulundurmamasından, kaynaklı olarak 21.500 km2 kaybının olduğu görülmüştür.
Lübnan’ın da GKRY ile imzaladığı MEB anlaşmasında; gerek uluslararası hukuk içerisinde yer alan hakkaniyet ilkelerini uyulamamış olmasından, gerekse buna bağlı olarak iki ülke arasında yer alan kıyı uzunluklarını göz önünde bulundurmamasından kaynaklı olarak 2600 km2 kaybının olduğu görülmüştür.
Görüldüğü üzere, GKRY’nin süreç içerisinde MEB anlaşmaları imzaladığı Mısır, Lübnan ve İsrail’e karşı manipülasyon uygulaması neticesinde Doğu Akdeniz’de deniz bölgelerinde hukuk dışı olarak 30.57 km2 deniz bölgesi elde etmiştir.
Türkiye ve KKTC’nin uluslararası hukuk ve uluslararası deniz hukuku bağlamında Doğu Akdeniz’de sahip olduğu deniz yetki alanları Yunanistan ve Rum yönetimi tarafından bir takım oldubittiler ve gasp etme girişimleri neticesinde elde edilmeye kalkışılmıştır.
Durum böyle iken Doğu Akdeniz ve Ortadoğu bölgesindeki çıkar ve menfaatlerini sözde koruyabilmek adına AB ülkeleri Yunanistan ve GKRY adına yapılan oldubitti ve gasp girişimlerini süreç içerisinde sahiplenmeye çalışmıştır…
***
Suriye’de yaşanan yeni süreçte daha şimdiden Yunanistan, Rum yönetimi ve bazı destekçileri Türkiye ile Suriye arasında imzalanması muhtemel Deniz Sınırlandırma Anlaşması’nı engellemeye yönelik girişimlerde bulunmaya başlamışlardır.
Türkiye’nin Suriye ile deniz yetki anlaşması imzalamasının ardından yakın gelecekte Mısır ve Lübnan ile de deniz yetki anlaşması imzalaması gündeme gelebilir. Bu durum Yunanistan ile Rum yönetiminin uykularını kaçırmaktadır…
Suriye’de normalleşmenin sağlanmasının ardından Türkiye ile Suriye arasında deniz yetki anlaşmasının imzalanması; gerek Mavi Vatan’ın gerekse Gök Vatan’ın daha da genişlemesini sağlayacak bu gelişme de KKTC’nin statüsünün daha da artmasına neden olacaktır…
Sonuç itibarı ile yakın gelecekte TÜRKİYE İLE SURİYE ARASINDA DENİZ SINIRLANDIRMA ANLAŞMASI imzalanabileceği ve ardından da KATAR-TÜRKİYE DOĞALGAZ BORU HATTININ Suriye/Doğu Akdeniz üzerinden döşenerek önce Türkiye iç piyasasına oradan da Avrupa’ya iletilmesi beklenmektedir…
Yorumlar kapalı.