Gökhan Güler

Neye niyet neye kısmet…






İki binli yılların başlarından itibaren Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, sırtlarını dayadıkları bazı batılı devletlere güvenerek, Doğu Akdeniz’deki bazı bölge ülkeleri ile deniz hukukunun oluşumunu henüz tamamlamamış olmasını, kendi lehlerine fırsata çevirmek isteyerek, Türkiye ve KKTC’ye ait deniz alanlarını gasp etme girişimlerinde bulunmuşlardı…
Dolayısıyla Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, kendilerine destek veren bazı batılı devletler ve Doğu Akdeniz’deki yine bazı bölge ülkelerin küreselleşmeci yönetimleri Türkiye ve KKTC’ye ait deniz alanlarını gasp etmeye niyet etmişlerdi…
Öyle ki, Doğu Akdeniz’de Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin talebi doğrultusunda eşit uzaklık/orta hat yönetimine göre deniz sınırlandırma anlaşmaları imzalayan ülkeler bu durumun kendi aleyhlerine büyük deniz alanları kaybettiklerini bile bile yine de bu yanlıştan dönmemekte inat etmişlerdi!
Bilindiği üzere, GKRY, Nisan 2004’te Kıbrıs Türklerini /KKTC’yi yok sayarak sözde “Kıbrıs Cumhuriyeti” ismi altında tüm ada adına ilan ettiği MEB çerçevesinde 17 Şubat 2003 tarihinde Mısır Arap Cumhuriyeti, 17 Ocak 2007 tarihinde Lübnan ve 17 Aralık 2010 tarihinde ise İsrail ile MEB sınırlandırma antlaşmaları imzalamıştır.
İsrail’in GKRY ile imzaladığı MEB anlaşmasında; 4.600 km2,Mısır’ın GKRY ile imzaladığı MEB anlaşmasında; 21.500 km2ve Lübnan’ın da GKRY ile imzaladığı MEB anlaşmasında; 2600 km2 kaybının olduğu görülmüştür.
Türkiye ve KKTC GKRY’nin Mısır, Lübnan ve İsrail ile imzalamış olduğu MEB sınırlandırma antlaşmalarının hukuki geçerlilikleri olmadığı gerekçesiyle yok hükmünde olduklarını açıklamıştır.
GKRY’nin ayrıca 2007’de 13 adet petrol arama ruhsat sahası ilan ettiği ve bahse konu sözde hidrokarbon ruhsat sahalarının 1, 4, 5, 6 ve 7 numaralı sahalarının Türkiye’ye ait deniz yetki sahaları ile; ayrıca 1, 2, 3, 8, 9, 12 ve 13 numaralı sahalarının KKTC’nin deniz yetki bölgeleri ile de çakıştığı görülmüştür.
Türkiye ve KKTC, GKRY’nin tek yanlı olarak imzalamış olduğu anlaşmaları tanımadıklarını defaten belirtmişlerdir.
GKRY, süreç içerisinde Suriye ve Libya ile de MEB imzalamak istemiş, ancak bir neticeye varamamıştır.
Türkiye ve KKTC’nin süreç içerisinde tüm sağduyulu yaklaşımlarına karşın GKRY ile Yunanistan’ın sürekli artan bir ivme ile tam aksi yöndeki tavır, tutum ve davranışlarını sergilemeye devam etmesi neticesinde 21 Eylül 2011’de Türkiye ile KKTC devletleri arasında “Akdeniz’de Kıta Sahanlığı Sınırlandırılması Hakkında Antlaşma” imzalamıştır. Devamında KKTC Bakanlar Kurulu, Kıbrıs Adası’nın güneyindeki kısımlarda hidrokarbon rezervleri aranabilmesine yönelik olarak Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’na ruhsat verilmiştir. KKTC’nin kendi hükümranlık haklarını kullanarak Türkiye’nin ulusal kuruluşu olan Türkiye Petrol Anonim Ortaklığı’na A, B, C, D, E, F, G diye 7 alan tanımlayarak ruhsat verilmiştir.
Kıbrıs Türklerinin, tıpkı Kıbrıslı Rumlar gibi Ada’nın kıta sahanlığının tümü üzerindeki eşit, meşru ve ayrılmaz hakları vardır.
Türkiye ve KKTC en başından itibaren Doğu Akdeniz’in bir sulh, denge ve iş birliği bölgesi şekline dönüşmesine imkân verecek kalıcı bir uzlaşıya varılması ve Kıbrıs’ın tüm doğal zenginliklerinin Ada’nın ortak sahibi olan her iki halk tarafından hakça pay edilmesi gerektiğini ortaya koymuşlardır.
Türkiye ve KKTC ayrıca Doğu Akdeniz’de en başından itibaren uluslararası hukuka uygun hakça paylaşımdan yana olduğunu belirterek, Doğu Akdeniz’e kıyısı bulunan tüm aktörlerin katılımıyla yapılacak uluslararası bir konferansın toplanmasına yönelik her fırsatta çağrıda bulunmaktadır…
Buna karşın, gerek Yunanistan gerekse Rum yönetimi en başından itibaren Türkiye’nin yaptığı önerileri görmezden gelmiştir.
Türkiye 2019 sonunda Libya’da BM tarafından resmen tanınan meşru Serac Hükümeti ile deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasına ilişkin anlaşma imzalamıştır. Türkiye ile Libya arasında imzalanan anlaşma ile bölgede Türkiye ve KKTC aleyhine kurgulanan birçok senaryo ve plan ortadan kalkmıştır.
Yunanistan hatırlanacağı üzere Kaddafi sonrası karışıklıktan faydalanarak 39 bin km2’lik Libya’ya ait deniz alanını sahiplenmeye/gasp etmeye kalkışmıştır!  Türkiye ile Libya arasında imzalanan anlaşma ile hem Yunanistan’ın Libya’ya ait deniz bölgelerini gasp etmesi engellenmiş, hem de Libya toplamda da 100 Bin km2’lik bir alanı ülkesine kazandırmıştır…
***
2020 Yılı başında şöyle yazmıştım; “Türk tarafı, Seville haritası hamlesini Libya ile Deniz Sınırlandırma Anlaşması yaparak bozmuştur! Süreç içerisinde Libya Anlaşması’na benzer şekilde günü ve saati geldiğinde uygun şartların oluşması durumunda İsrail, Lübnan, Suriye ve Mısır ile de deniz sınırlandırma anlaşmaları yapılması gündeme gelebilecektir.”
Yeni dönemde uluslararası meşruiyetini kazanacak Suriye Hükümeti ve Türkiye arasında Libya ile 27 Kasım 2019’da imzalanmış olan Deniz Sınırlandırma Anlaşması’na benzer bir anlaşma yapılması gündeme gelebilir. Böyle bir gelişme yaşanırsa, Doğu Akdeniz’de yeni bir denklem ortaya çıkacaktır…
Önümüzdeki süreçte Türkiye ile Suriye arasında Deniz Sınırlandırma Anlaşması imzalanması halinde, Doğu Akdeniz ve Ortadoğu’da jeopolitiğin mimarisi yeniden şekillenecektir…
Suriye’de yaşanmakta olan son gelişmeler Türkiye’nin bölgedeki güçlü bir oyun kurucu ve aktör olduğunu kanıtlamıştır.
Ayrıca Suriye Hükümeti ile Türkiye arasında Deniz Sınırlandırma Anlaşması imzalanması Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın her daim dile getirdiği KKTC’nin Mavi Vatan’ının daha da güçlenmesine neden olacaktır. Nitekim 2019’da Libya ile Türkiye arasında imzalanan Deniz Sınırlandırma Anlaşması KKTC’nin Mavi Vatanının güçlenmesine neden olmuştur…
Suriye’de yaşanan yeni süreçte daha şimdiden Yunanistan, Rum yönetimi ve bazı destekçileri Türkiye ile Suriye arasında imzalanması muhtemel Deniz Sınırlandırma Anlaşması’nı engellemeye yönelik girişimlerde bulunmaya başlamışlardır.
Türkiye’nin Suriye ile deniz yetki anlaşması imzalamasının ardından yakın gelecekte Mısır ve Lübnan ile de deniz yetki anlaşması imzalaması gündeme gelebilir. Bu durum Yunanistan ile Rum yönetiminin uykularını kaçırmaktadır…
Suriye’de normalleşmenin sağlanmasının ardından Türkiye ile Suriye arasında deniz yetki anlaşmasının imzalanması; gerek Mavi Vatan’ın gerekse Gök Vatan’ın daha da genişlemesini sağlayacak bu gelişme de KKTC’nin statüsünün daha da artmasına neden olacaktır…
Sonuç olarak, Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, kendilerine destek veren bazı batılı devletler ve Doğu Akdeniz’deki yine bazı bölge ülkelerin küreselleşmeci yönetimleri iki binli yılların başlarından itibaren neye niyet etmişlerdi? Türkiye ve KKTC’ye ait deniz alanlarını gasp etmeye?
İşte Neye Niyet Neye Kısmet…
Yakın gelecekte, Türkiye’nin önce Suriye ardından da Lübnan ile deniz sınırlandırma anlaşması imzalaması gündemdedir. Sonrasındaki süreçte Mısır ve İsrail ile de benzeri anlaşmalar imzalaması gündeme gelecektir. Suriye’nin normalleşmesi sonrasında KKTC ile de karşılıklı işbirlikleri yapabileceği konuşulmaya başlanmıştır. İlerleyen günlerde bakalım daha ne gibi sürprizlerle karşılaşacağız…

Neye niyet neye kısmet…
Yorum Yap

Yorumlar kapalı.