
Yaklaşık 25 yıl önce, iki binli yılların hemen başında, geleceğe yönelik öngörülerimi kaleme aldığım köşe yazılarımda özetle;
– Yunanlıların Ortodoks olmalarına da bağlı olarak Rusya’nın büyük oranda desteği ile 1830’da devlet sahibi olabildiklerini,
– Rumların da yine Ortodoks olmalarına da bağlı olarak Rusya’nın büyük oranda desteği ile 1960 Kıbrıs Ortaklık Cumhuriyeti’nin ortağı olabildiğini,
– Buna karşın hem Yunanlıların hem de Rumların, Ruslarla işleri bittikten sonra yollarını ayırıp ağırlıklı olarak Avrupa Birliği ve ABD’deki küreselleşmeye, siyasi kanallarla yakınlaştıklarını,
– Soğuk Savaşın sona erip SSCB’nin dağılması ile ortaya çıkan kaotik ortamda, ciddi bir Rus sermayesinin ülke dışına kaçtığını ve bu Rus sermayesinin önemli bölümünün Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne geldiğini,
– Ada’nın güneyindeki (off-shore) kıyı bankalarının ve deniz taşımacılık şirketlerinin o dönemde en az yarısının Ruslara ait olduğunu,
– Aynı dönemde, Rusların GKRY üzerinden, Ukrayna’da ABD’den sonra en büyük ikinci yatırımcı durumda olduklarını vb. yazmıştım. Rusya, pan-slavik kimliğinin sancak taşıyıcısı olabilmesi için Ukrayna’nın yanında ve kontrolünde olmasını istemiştir. Ukrayna, Rusya’nın Ortodoks ve Slav projeleri açısından Avrupa ile arasında tampon bölge olması açısından da büyük önem arz etmiştir.
1 Mayıs 2004 tarihinde Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Avrupa Birliği’ne kabul edilmesi sonrasında ise;
-Avrupa Birliği’nin 1 Mayıs 2004 tarihinde GKRY’ni üye olarak kabul ederken, dolaylı olarak Ruslara ait çok miktarda büyük sermayeli şirketleri de içerisine aldıklarını, kara para aklanma konularının gündemde olduğunu irdeleyerek, AB’nin o dönemden sonra nasıl hareket edeceğine dikkat edilmesi gerektiğini,
– Rusların, GKRY’nin 1 Mayıs 2004 tarihinde Avrupa Birliği’ne üye olması sonrasında ne yapmayı planladıklarını yine o günlerde ele alarak Rusların kıyı bankalarını/sermayelerini önümüzdeki süreçte GKRY’nden nereye taşımayı düşündüklerini irdelemiş ve devamında da Suriye ya da dolaylı olarak KKTC’nin bir alternatif olarak düşünülüp düşünülmediğini sormuştum…
-Kıbrıs Adasının bir takım küresel aktörlerce kara parçası şeklinde örgütlenmiş bir uçak gemisi, askeri üs vb. merkez olarak görüldüğünü,
– GKRY’de askeri üs sahibi olan Rusya’nın o dönemde ayrıca Doğu Akdeniz’de Suriye’nin Tartus Limanı’nı daha aktif şekilde kullanmaya başladığını,
-Diğer yanıyla da dünya ölçeğinde ışık hızıyla dolaşan ve günlük cirosu milyon/milyarlarca doları bulan finansal ağın ihtiyaç duyduğu yapılardan da biri olarak görüldüğünü,
-Küresel birtakım aktörlere göre Kıbrıs Adasında, hızla (off-shore) kıyı bankacılığı hesaplarının yoğunlaşacağı, dünya finans şebekelerinin vergi cenneti olarak değerlendirileceği, turizm potansiyelinden yararlanılarak kongre turizminin gelişeceği, birçok alanda belki yeni yapılanmalara gidilerek uygun bir üs olacağı böylelikle bir yeryüzü cenneti olarak değerlendirileceğini,
-Gelecekte Kıbrıs Adasının kıyı bankacılığı ile çok uluslu şirketlere sağladığı vergi kolaylıkları ve Ortadoğu, Doğu Akdeniz eksenli askeri stratejik yapılanmasıyla bölgede çok uluslu sermayenin ve kirli para trafiğinin de gözde merkezlerinden biri haline gelmesinin hesaplandığını,
Bu kapsamda ABD ile Rusya’nın acaba Ortadoğu ve Kıbrıs konularında perde gerisinde işbirliği yapıp yapmadıklarına dikkat edilmesi gerektiğini yazmıştım.
Ayrıca Türkiye’nin 2005 ve sonrası dönemde hatırlanacağı üzere Ortadoğu ülkeleriyle ekonomi ve enerji temelli bir teşkilat/organizasyon kurulması yönünde ciddi girişimleri olmuştur.
2009’da ise Katar gazının, Suriye ve Türkiye üzerinden Avrupa piyasalarına taşınma projesi gündeme gelmiştir.
2015 Sonrasında ise tek kutuplu Batı merkezli uluslararası küresel sistemin yerini Asya merkezli çok kutuplu uluslararası küresel sisteme bırakmaya başladığını yazmaktaydım…
***
AB, süreç içerisinde gerek Yunanistan’a gerekse GKRY’ne offshore (kıyı bankası) şirketler konusunda defalarca uyarılarda bulunarak kara para sorununa karşı, kurallara uymaları istenmiştir. Ancak Yunanistan ve GKRY’nin AB’nin yaptığı tüm uyarıları gereğince yerine getirmemesi neticesinde 2012/2013’de bankacılık sistemleri iflas etmiştir!
Katar gazının, Suriye ve Türkiye üzerinden Avrupa piyasalarına taşınma projesi de gerek Esad rejiminin karşı çıkması gerekse Suriye’de başlayan iç savaş nedeniyle uygulanamamıştır…
Türkiye’nin bölge ülkeleriyle ekonomi ve enerji temelli bir teşkilat/organizasyon kurulma çalışmaları da bölgede yaşanan iç savaşlar (Suriye), askeri darbeler, Arap Baharı vb. ayaklanmalar nedeniyle hayata geçirilememiştir…
Aradan geçen yirmi / yirmi beş yılın ardından yaşananlara da kısaca göz atacak olursak;
Ukrayna’nın AB ve NATO ile yakınlaşması Rusya’yı rahatsız etmiş ve önce 2014’te Kırım, Rusya tarafından ilhak edilmiş. Ardından da Şubat 2022’de Rusya, Ukrayna’nın doğusundaki Luhansk ile Donetsk Cumhuriyetlerini tanıdığını açıklayarak bölgeye askeri birliklerini göndermiştir. Rus-Ukrayna savaşı bir vekalet savaşıdır. Küreselleşme yanlısı aktörler, Ukrayna halkını kırdırma pahasına Rusya ile Ukrayna’yı savaştırmışlardır!
2025’de Ulusalcı Trump’un ABD’de seçimi kazanması ile küreselciler kaybetmiştir. Trump’un seçimi kazanması ile çok kutuplu dünya düzenine geçişte önemli bir mesafe daha kat edilmiştir.
Küreselcilerin kaybetmesinin ardından, Suriye’de Türkiye’nin öncülüğünde yeni bir dönem başlamış, Gazze’de geçici ateşkes sağlanmış, Rusya-Ukrayna savaşında ise Trump ve Putin’in savaşı sonlandırılmasına yönelik görüşmeleri gündeme gelmiştir.
Yirmi beş yıl önce ABD ile Rusya’nın Ortadoğu ve Kıbrıs konularında perde gerisinde işbirliği yapıp yapmadıklarına dikkat edilmesi gerektiğini yazmıştım. Rusya, artık günümüzde GKRY’de sınırlı seviyede varlığını üs ve şirketleri ile devam ettirirken, buna karşın ABD ise artık GKRY’de boy göstermeye başlamıştır. Görüldüğü üzere GKRY’de Rusya ve ABD’nin rolleri bir bakıma değişmiştir.
***
Kıbrıs konusunda federasyon temelindeki en son denemeler Annan Planı ile Crans Montana süreçleri idi. Her ikisi de Rum tarafının katı ve uzlaşmaz tavırları ile Kıbrıs adasına ait zenginlikleri ve yönetimi paylaşmak istememeleri nedeniyle sonlanmıştır.
KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın 2020’de kamuoyunun bilgisine getirdiği ‘egemen eşitlik ve eşit uluslararası statü’ temelinde ‘iki devletin iş birliğine dayalı yeni uzlaşı vizyonunu’ küresel bir aktör olan Anavatan Türkiye’nin güçlü desteği ile emin adımlarla yoluna devam etmektedir. Bu kapsamda yeni dönemde görüldüğü üzere KKTC’nin uluslararası statüsü her geçen gün yükselmeye devam etmektedir. Bu kapsamda İİT ve TDT’den sonra en somut adim Pakistan’dan gelmiştir…
Türkiye de sahip olduğu konumuyla, bölgenin anahtar devleti olma özelliği ile, bölgeyi yapılandırmasının yanında küresel sistemin işleyişi konusunda sunduğu çözüm önerileriyle, sistem değiştirici küresel bir aktör olarak yoluna emin adımlarla devam etmektedir..
Yorumlar kapalı.