Gökhan Güler

Doğu Akdeniz’in stratejik önemi






Geçtiğimiz hafta Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ) iş birliğinde Uluslararası Akademik, Sosyal ve Ekonomik İlişkiler Federasyonu (USKEF) ile Uluslararası Sosyal, Kültürel ve Akademik İlişkiler Derneği (USKAİD) tarafından, DAÜ Mustafa Afşin Ersoy Salonu’nda“Doğu Akdeniz’in Stratejik Önemi” konulu son derece başarılı bir sempozyum düzenlendi. Öncelikle emeği geçen herkesi kutluyor ve tebrik ediyorum.
Konuyla ilgili olarak şunu belirtmek isterim ki,“Doğu Akdeniz’in Stratejik Önemi” konulu sempozyumun en kısa sürede sonuç bildirgesinin açıklanacağı ardından da kitap olarak yayımlanacağı açıklandı…
Sempozyum Moderatörlüğünü çok başarılı bir şekilde Türkiye A Milli Takım eski menajeri ve Tüm Bürokratlar ve İş İnsanları Derneği (TÜMBİAD) Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Can Çobanoğlu gerçekleştirdi.
Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın da katılarak konuşma yaptığı sempozyum açılışında; USKAİD Genel Başkanı Av. Selman Yaray, USKEF Genel Başkanı Öğretim Görevlisi Umut Elbir, KKTC Ticaret Odası Başkanı Turgay Deniz ile DAÜ Rektör Vekili ve Akademik İşlerden Sorumlu Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Osman M. Karatepe de birer konuşma gerçekleştirdi.
Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, konuşmasında; Doğu Akdeniz’in ticaret, enerji kaynakları ve enerji koridorları bakımından önem taşıdığını, KKTC’nin egemenlik hakları, denizlerdeki hakları, karasuları, kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölgedeki hakları olmazsa, Mavi Vatan’da hak iddia edilemeyeceğini dile getirdi. Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, konuşmasında ayrıca,Mavi Vatan’a KKTC’nin de büyük katkısı olduğunu, KKTC’nin önemli limanları ve havaalanları ile Doğu Akdeniz’in vazgeçilmez bir parçası durumunda bulunduğunu,adanın enerji kaynakları ve deniz yolları açısından kritik bir noktada yer aldığını, Türkiye Cumhuriyeti’nin garantörlüğünün, bölgenin barış ve güvenliği için kritik rol oynamakta olduğunu ve KKTC’nin Doğu Akdeniz’deki varlığının büyük bir öneme sahip olduğunu vurgulamıştır.
Sempozyum kapsamında düzenlenen İlk oturumda, Türkiye Cumhuriyeti Eski Devlet Bakanı Prof. Dr. Yüksel Yalova moderatörlüğünde gerçekleştirildi. Oturumda, Journal of Global Strategic Management Baş Editörü ve Yıldız Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cemal Zehir, Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Birleşik Türk Devletler Topluluğu Açısından Stratejik Analizi ve Geleceği, Prof. Dr. Soyalp Tamçelik, Türkiye’nin Doğu Akdeniz Güvenlik Konseptine(DAGK) Bütünleşik Bakış, Orta Doğu – Doğu Akdeniz(OD-DA/ODA) ve Kıbrıs(ODA-K/ODAK) Stratejilerinin Bütünleştirilmesi,DAÜ İşletme ve Ekonomi Fakültesi, Ekonomi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Vedat Yorucu ise Doğu Akdeniz’de Deniz Yetki Alanları ve Enerji konulu sunumlarını gerçekleştirdi.
Oturum başkanlığını yürüttüğüm ikinci kısımda ise; Milli İstihbarat Akademisi’nden Prof. Dr. Nurşin Ateşoğlu Güney, 7 Ekim Sonrası Değişen Akdeniz Jeopolitiği, KKTC E. Dışişleri Bakanı ve DAÜ İşletme ve Ekonomi Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kudret Özersay, Yeni Dönemde ABD’nin Doğu Akdeniz’e Dair Olası Yaklaşımları ve KKTC Cumhurbaşkanı Eski Özel Temsilcisi Mustafa Ergün Olgun da Doğu Akdeniz’in Önemine ilişkin sunumlarını gerçekleştirdi.
“Doğu Akdeniz’in Stratejik Önemi” konulu sempozyumda gün boyunca birbirinden değerli isimler, yine birbirinde değerli sunumlarını başarılı bir şekilde gerçekleştirdiler. Son derece güncel bilgilerin ele alındığı sempozyumun en kısa sürede sonuç bildirgesinin açıklanması, ardından da sunumların kitap olarak yayımlanması büyük bir önem taşımaktadır…
***

Doğu Akdeniz’in Stratejik Önemi Sempozyumu’na ilişkin bazı notlarım…

Türkiye’nin Orta Doğu (OD), Doğu Akdeniz (DA) ve Kıbrıs’a (K) yönelik politikaları ele alınırken, her üç bölgenin eylemsel politikalarının birbirinden ayrı düşünülmemesi, birinin ötekinin gerisine düşmemesi veya birinin öncelenip diğerinin ötelenmemesi gerektiği,
Buna göre her üç sahayı kuşatan alana “Doğu Akdeniz Güvenlik Kompleksi” adının verildiği, alt segment olarak OD ve DA ile ilgili sorunsal alana “ODA”, buna Kıbrıs’ın da ilave edildiği durumlarda “ODAK”, siyaseten bütün bunların birleşimine “ODA veya ODAK Doktrinasyonu” ve eylem alanında dış politika uygulamalarına geçilmesi hâlinde ise “ODA veya ODAK Diplomasisi” denebileceği,
Türkiye’nin her üç bölgeyle ilgili uygulamalarında önerilen dış politika paradigması; bölgesel olarak ayrıştırıcı olmaktan çok bütünleştirici olmasına, ulusal çıkarların icrasında yerel olmaktan çok bölgesel geçişkenliğin sağlamasına,
Söz konusu doktrinasyonun başlıca hedefinin, OD ve DA ile ilgili politik mülahazaları enerji politiği çerçevesinde değerlendirmek, bu iki bağımsız sahayı, birbirine eklemlenmiş bir bütün veya yekpare bir saha olarak idrak etmek (OD-DA) ve bu alana yönelik yeni bir dış politika geliştirmek gerektiği,
KKTC’nin Türk dünyası ile daha güçlü ekonomik ilişkiler kurabilmesi için enerji, ticaret, turizm ve eğitim alanlarında stratejik adımlar atmasına ihtiyaç duyulduğu,
KKTC’nin çeşitli alanlarında farklılaşarak kendine özgü avantajlar sunmasının rekabet gücünü arttırabileceği,
Egemenlik konusunun çok önemli olduğu,
Çok Kutuplu Küresel Sisteme dikkat edilmesi gerektiği,
Benimde 2017’den bu yana sıklıkla yazılarımda değindiğim, Avrupa’nın yeni NATO’su olarak nitelendirilen, “Daimi Yapısal İş Birliği Savunma Anlaşması (Permanent Structured Cooperation PESCO)” konusuna dikkat edilmesi gerektiği,
Deniz Yetki Alanlarının ve Mavi Vatanın büyük önem taşıdığı,
Kıbrıs Türklerinin tüm ada üzerindeki hak ve menfaatlerine dikkat edilmesi gerektiği,
ABD ile Rusya arasında belli başlı konularda uzlaşma olduğunun görülmeye başlandığı,
Ülkelerin son dönemdeki ittifak ve müttefiklik konusundaki yaklaşımlarında önemli değişimler yaşandığı,
Uluslararası alanda BM ve NATO gibi kuruluşlar yerine ikili ilişkilerin öne çıktığı,
Ülkelerin ittifak kurdukları müttefiklerinin sayısını arttırarak çeşitlendirme konusuna dikkat edilmesi gerektiği,
ABD’nin bölgedeki çıkarlarını İngiltere üzerinden aramaktan vazgeçtiğinin görüldüğünü,
Kıbrıs konusunda egemen eşitlik ve eşit uluslararası statüye dayalı iki devletin iş birliğine dayalı çözümün kabul görerek önemli mesafe kat ettiği, bu durumun desteklenerek etkinliğini daha da arttırmasının önemi,
BM’nin uluslararası alanda meydana gelen olaylara karşı etkin müdahalesinin olamadığı ve bu durumun mağduriyetler yarattığı,
Bu kapsamda BM’nin etkileme gücünü kaybettiği ve Kıbrıs konusunda siyasi gerekçelerle 4 Mart 1964 tarih 186 sayılı kararı aldığını, bununda küresel sistemde ilk kurbanının/mağdurumun Kıbrıs Türkleri olduğu bu kararında ABD ile SSCB işbirliğiyle alındığı,
KKTC ile GKRY arasında iki devletin işbirliğine dayalı küçük anlaşmalar yapılamasına önem verilmesinin gerektiği,
Medeniyetler çatışması kapsamında Kıbrıs Türklerinin ötekileştirilmek istendiği,
İsrail’in, Batıya çıkışını AB içerisinde GKRY ve Yunanistan üzerinden yapmaya başlayarak destek aldığı,
AB liderliğine soyunan Fransa’nın, Afrika’daki sömürgelerini kaybetmemek için Türkiye ile çatışmaya başladığı, diğer taraftan da GKRY ile Yunanistan’ın desteğini almak üzere Kıbrıs konusunda federal çözüme destek vermeye çalıştığı, vb. konularına değinilmiştir.

Doğu Akdeniz’in stratejik önemi
Yorum Yap

Yorumlar kapalı.