Yrd.Doç.Dr.Erdoğan Saraçoğlu

Şiirlerinde Doğu Anadolu’nun yerli ögelerini işlemeye çalışan şairimiz Ahmet Arif    







Yaşam öyküsü

 

23 Nisan 1927’de Diyarbakır’da doğdu. Babası Kaymakamlık, nahiye müdürlüğü gibi görevlerde bulunmuş olan Arif Hikmet, annesi Sâre Hanımdır. Çocukluğu Harran ve Siverek’te geçti. Ortaokulu Urfa, liseyi yatılı olarak Afyon’da bitirdi. İlk şiirlerini 1940’da Şiir Demeti dergisinde yayımladı. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nin Felsefe Bölümü’nde okurken şiirleri okurlarla buluştu. Türk Ceza Kanunu’nun 141’nci maddesine aykırı eylemleri nedeniyle tutuklanınca öğrenimini tamamlayamadı (1950).

Cezaevinden çıktıktan sonra çeşitli işlerde çalıştı. Ama hiç umutsuz olmadı. Bir söyleşiye verdiği yanıtta bunu şöyle açıklar: “Umutsuzluğa düşmek bir devrimciye yasaktır. Yalnız yasak değil ayıptır da. Cellat elinde işkencede, ölüme bir soluk kalmışken bile. Çünkü bu görevdir, ilkedir. Kendisi, insanlığın yarını ve umududur. Güzel ve onurlu bir dünya bu temel ilke üzerine kurulur”.

1968’de “Hasretinden Prangalar Eskittim” adlı şiir kitabı yayımlanınca yer yerinden oynar. Tartışmalar başlar. Onu savunanlar da olur ona karşı olanlar da. Fakat o, hiç mücadeleden yılmaz. Doğru bildiği yolda tek başına yürür ölene kadar. Ahmet Arif, M. İlkan Erdost’un söylediği gibi ‘Mavzerine şiir doldurmuş’ bir şairdi. Yine de eleştirilerden kurtulamadı. Onun üzerine toz kondurmayan üç şairden biri olan Cemal Süreya, Ahmet Arif için şöyle der: “Arif’in şiiri, düşünceye yönelik ya da düşünceyi besleyen bir şiir değil, saptaması ona yönelik eleştirilerin en acısıdır”.

Cezaevinden çıktıktan sonra çeşitli işlerde çalıştı. 1952’de gizli örgüt üyesi olduğu için tekrar tutuklandı ve iki yıllık mahkûmiyetin ardından Ankara’ya yerleşti. Çeşitli gazete ve dergilerde düzeltmenlik, sayfa sekreterliği gibi işlerde çalıştı; gazetecilikten emekli oldu. 2 Haziran 1991’de 64 yaşında iken geçirdiği kalp krizi nedeniyle öldü. Kabri Ankara Cebeci Asri Mezarlığı’ndadır.

 

Sanat anlayışı

 

Ahmet Arif şiire gençlik yıllarında Ahmet Haşim, Ahmet Hamdi Tanpınar ve Cahit Sıtkı Tarancı gibi şairlerin etkisi altında başladı. Şair olarak ilk ününü 1942 yılında Millet dergisinde basılan şiirleriyle duyurdu. Bu yıllarda, Nazım Hikmet etkisinde “toplumcu gerçekçi” şiir anlayışını benimsedi. 1940 Kuşağı diye anılan toplumcu şairlerin arasına katıldı. 1967’de Soyut dergisinde toplu şiirleri yayımlanınca yeniden dikkati çekti.

1968’de ilk ve tek şiir kitabı olan ‘Hasretinden Prangalar Eskittim’ adlı kitabını yayımladı. Büyük bir ilgi gören kitap üst üste birkaç baskı yaptı. Bugün kitabın altmışın üzerinde baskısı bulunmaktadır. Şiirlerinde Doğu Anadolu’nun yerli ögelerini işlemeye çalıştı. Memleket gerçeklerini Marksist bir duyarlılıkla anlatmayı denedi. Ahmet Arif’in şiirlerinde, çetin tabiat şartlarıyla yoksulluğun zor bir hayata zorladığı insanların dramatik ve trajik öyküsü anlatılır. Bu şiirlerde katı gerçeklik ideolojik bir kimlikle sunulur.

Şair şiirlerini yazarken yörenin efsane, masal, deyiş ve hikâyelerinden yararlandı. Fakat Hasan Hüseyin Korkmazgil’de olduğu gibi bir lirizme ulaşamadı. Sevda, insan sevgisi, emek-sömürü, özgürlük, hapishane ve başkaldırı gibi konuları işledi. Gençliğinde birkaç kez tutuklanıp hapis yatması sanatını da etkiledi. Estetik açıdan kusurlar taşımasına karşın ideolojik destek ve bir dönemin Marksist ideolojiyi yasaklayan kamu anlayışının ters tepmesiyle ünü bu günlere kadar ulaştı. Ancak ideolojik söylemle yazılmış birkaç şiiri dışında bazı edebiyat tarihçileri dışında adı pek anılmaz oldu.

Bu bakımdan Ahmet Arif adı hemen daima, Hasretinden Prangalar Eskittim şiiriyle beraber zikredildi.

Cemal Süreya’nın Ahmet Arif için söylediği: “Özellikle imge konusunda yaptığı sıçramayla, bugünkü şiiri hazırlayanlardan biri olmuştur” yargısına ihtiyatla yaklaşmak gerekir kanısındayız.

Ahmet Arif’in Tutuklu adlı şiirinin çözümlemesi.

 

 

TUTUKLU

 

Birden

Kurşun yemiş gibi susar

Gözbebeklerine karşı

Susar da

Açılıp yol verir şehir

Sade radyolarda bir gamlı hava

“Elaziz uzun çarşı”

 

Firarda gözüm yok

Namussuzum yok

Yok pişmanlık bir halim

Yaslanıp bir cigara yakmak isterim

Dumanı cevahir değer

 

Mağlup mu desem mahcup mu

Ama ikisi de değil

Ben garip sen güzel, dünya mutlu

Öyle bir tuhafım bu akşamüstü

Sevgilim

Canavar götürür gibi

İki yanım

İki süngü.

 

Bu şiir, tutukluluk halinin insanda yarattığı travma üzerine kurgulanmıştır. Bu travmayı edebiyatımızda en iyi anlatan Aka Gündüzdür. Onun İki Süngü Arasında adlı romanı bir genç kızın tutuklu olarak hapishaneden mahkemeye, oradan tekrar hapishaneye getirilip götürülmesi sırasında yaşadığı travmaları anlatır.

Şiirin başından itibaren tutuklunun ruh hali gözler önüne serilir. İlk bölümde mahkûmun jandarmalar tarafından götürülüşü, şehrin susup yol verişi sade radyodan duyulan “Elaziz uzun şarkı” türküsünün sesi bu gidişe tanıklık eder. Böylelikle tutuklunun ruh hali bu türkünün saçtığı ezgiyle bir nebze olsun hafifler.

İkinci bölüm tutuklunun ruh halini verir. Tutuklunun firar etmek, kaçmak gibi bir niyeti yoktur. Tek isteği bir yere yaslanıp sigara içmektir. Son bölümde tutuklunun ruhsal durumu dış dünyaya ait nesnelerle karşılaştırılarak verilir. Ben-sen-dünya, yani bir tümdengelimdir bu: “Ben garip, sen güzel, dünya umutlu”.+   Fakat şiirin asıl anlamını yüklenen son iki dizedir. Tutuklunun travmasına yol açan bir canavar götürür gibi iki süngü arasında götürülmesidir. Özne henüz tutukludur; bir mahkûmiyet almamıştır. Belki ilk mahkemede serbest kalacaktır. Fakat onun bu şekilde iki süngü arasında götürülmesi toplumun gözünde suçlu damgasını yemesine yeter de artar bile. İşte şair bu travmayı şiirinin merkezine oturtmuştur.

Türkiye’de bir dönem Türk Ceza Kanunu’nun 141, 142 ve 163 gibi düşünce suçlarını yasaklayan kimi maddeleri şair ve yazarların, gazeteci ve bilim adamlarının hapse girmesine, çeşitli cezalar almasına neden olmuştur. Doğal olarak bu, yaşanan soğuk savaş döneminin bir sonucuydu. İki kutuplu dünyada bu kutuplar, kendi uydusu olan devletlere birtakım yaptırımlar dayatmaktan geri durmuyordu. Bunun acısını da kendisini ifade etmekte siyasal ve ideolojik bir dil kullanan aydınlar çekmekteydi. Nazım Hikmet’ten Necip Fazıl’a, Kemal Tahir’den Nihal Atsız’a, Ahmet Arif’ten Osman Serdengeçti’ye, Hasan İzzet Dinamo’dan Aziz Nesin’e birçok sanatçı, ömrünün bir kısmını hapishanelerde geçirmiştir. İşte bu durum, edebiyatımıza mahpusluk, tutukluluk, cezaevi ve sürgün konulu birçok edebi eser kazandırmıştır. Ahmet Arif’in “Tutuklu” adlı bu şiiri de bunlardan biridir.

Şiirlerinde Doğu Anadolu’nun yerli ögelerini işlemeye çalışan şairimiz Ahmet Arif    
Yorum Yap

Yorumlar kapalı.