Yrd.Doç.Dr.Erdoğan Saraçoğlu

Halkçı Şairimiz Cahit Külebi






Yaşam öyküsü

Cahit Külebi, 10 Ocak 1917’de Zile ilçesinin Çeltek köyünde doğdu. İlköğrenimini Niksar’da yaptı. Niksar Gazi Ahmet Danişment İlkokulu’nu (1929) ve Sivas Lisesi’ni (1936) bitirdi. İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu öğrencisi olarak İstanbul Üniversitesi’nin Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden mezun oldu (1940). Antalya Lisesi, Devlet Konservatuarı, Ankara Gazi Lisesi’nde Türkçe ve Edebiyat öğretmenliği yaptı. Milli Eğitim Bakanlığında müfettiş olarak çalıştı. İsviçre Bölgesi kültür ataşeliği ve öğrenci müfettişliği, MEB başmüfettişliği, kültür müsteşar yardımcılığı görevlerinde bulundu. 1973’te başmüfettişlik görevinden emekliye ayrıldı. 1983’e kadar Türk Dil Kurumu’nda genel yazman olarak çalıştı.

Cahit Külebi, şiirin dışına pek çıkmamış; şiirleriyle kendine özgü gerçekçi romantizm adını verdiği akımın öncüsü olmuştur. Şiirlerini nasıl yazdığını şöyle anlatır: “Konularımı nereden bulursam, orada peşini bırakmam. Bıraksam bile bir gün daha kuvvetle kendini duyuracağına inanırım. Bazen uzun olsun diye başladığım şiirler kısa oluverir. Kısa olsun diye başladığım şiirler, uzar gider. O zaman ya şiirden vazgeçerim, yahut bir gün işime yarar ümidiyle bir kıyıya atarım. Çoğu zaman da bu müsveddeyi bir daha bulamam. Ama bir gün, farkına varmadan başka bir şiir halinde aklıma geliverir.”

İlk şiirlerini Mahmut Cahit ve Nazmi Cahit imzalarıyla yayımlayan Cahit Külebi, ilk şiirini Yücel Dergisi’nde yayımladı. Daha sonra İnsan, Yaratış, Varlık, Türk Dili, Kültür Dünyası, Söz, Hisar, Oluşum gibi dergilerde şiirleri yayımlandı. Yazdığı şiirleri, Adamın Biri (1946), Rüzgâr (1949), Atatürk Kurtuluş Savaşında (1952), Yeşeren Otlar (1954), Süt (1965), Yangın (1980), Güz Türküleri (1991) adlı şiir kitaplarında topladı. Daha sonra Varlık Yayınları, bütün şiirlerini tek kitap halinde 1969 yılında, Bütün Şiirleri adıyla yayımladı. Cahit Külebi’nin şiir kitapları yanında,1985 yılında yayımlanan Şiir Her Zaman adlı deneme kitabıyla, 1986 yılında yayımlanan İçi Sevda Dolu Yolculuk adlı bir de anı kitabı vardır. 1997’de İstanbul’da vefat eder.

 

Sanat anlayışı

 

Cahit Külebi bir yazısında, kendi sanat anlayışını şu cümlelerle tanımlar: “Benim şiirim halkçıdır. Toplumculuk da halkçılığın içinde bir yer alır. Halkçılık, toplumculuktan daha geniş ve kapsamlıdır. Elbette benim şiirimde, herhangi bir öğreti belirtisi yoktur. Herhangi bir öğretiye dayanarak da şiir yazmıyorum. Toplumcu ülkelerde de artık öğreti açısından şiir yazma modası gittikçe azalmaktadır. Ama toplumculuktan çok halkçılığı benimsemiş bir insan olduğum için, toplumculuğuma gölge düşürmenin yanılgı olduğunu belirtmek isterim. Ben halkçı bir şairim.” Cahit Külebi’nin dikkati çeken bir diğer özelliği de lirizmidir. O, acıyı anlatırken bile lirik olmayı tercih eder.

Cahit Külebi, yurdumuzun ilkel, katkısız coğrafyasından hareket ederek dağ çeşmeleri gibi serin, tertemiz bir şiir söylemek dileğindedir. İyimser, açık ve gerçekçidir. Hayalci değil, halkçı ve toplumcudur. Gerçeğe sağlam bağlarla bağlanmıştır. Çoğu zaman iyimserdir. Üzüntüsü de kederi de başkadır. Onun şiiri çok kaynaklı bir terkibin ürünüdür. Bir yandan çağdaş söylemi ihmal etmezken diğer yandan halk şiirine ait unsurları şiirine taşır. Dil konusunda herhangi bir arayışın içine girmez. Yaşayan Türkçeyi kullanır ve dilin iç imkânlarını araştırır. Memleket düşüncesi onda bir temel tema olarak belirir.

Garip hareketinin dışında kalan şairlerden bir kısmı, memleket edebiyatını devam ettirirler. Bir önceki nesilden farkları, memleket coğrafyasını anlatırken yeni keşfettikleri yerleri değil, içinde doğdukları bölgenin özelliklerini, hayallerini şiirlerinde işlerler. Artık Anadolu’ya açılanlar sadece İstanbullu gençler değildir. Anadolu’da doğan, hiç değilse çocukluklarını oralarda geçirenler o bölgelerin kültürünü, hayallerini de şiirlerine taşırlar. Şehre gelen köylü gençler, eskisinden farklı bir özlemle doludurlar. İşte bu genç şairlerden biri de Cahit Külebidir. O, Anadolu’dan yetişen aydın şairin özlemlerini dile getirir. Kuvvetli çocukluk izlenimleri, hatıraların beslediği şiirler halk edebiyatı geleneğine bağlıdır. Zile’nin Çeltek köyünde doğmuş olan Cahit Külebi, kendisini büyük şehirde yalnız hissetmiş, daima doğduğu toprakların özlemini çekmiştir. Yoksulluk temi, bütün şiirlerine hâkimdir.

 

Cahit Külebi’nin Sivas Yollarında Adlı Şiirinin Çözümlenmesi:

 

SİVAS YOLLARINDA

 

Sivas yollarında geceleri

Katar katar kağnılar gider

Tekerleri meşeden.

Ağız dil vermeyen köylüler

Odun mu, tuz mu, hastamı götürürler?

Ağır ağır kağnılar gider

Sivas yollarında geceleri.

 

Ne yıldızlar kaynaşır gökyüzünde,

Ne, sevdayla dolup taşar gönüller,

Bir rüzgâr eser ki, bıçak gibi

El ayak şişer.

Sivas yollarında geceleri

Ağır ağır kağnılar gider.

 

Kamyonlar gelir geçer, kamyonlar gider

Toz duman içinde,

Şavkı vurur yollara,

Arabalar dağılır, şoförler söver,

Sivas yollarında geceleri

Katar katar kağnılar gider.

 

Memleketin içine seyahat konusu, edebiyatımızda Faruk Nafiz’in ünlü Han Duvarları şiiriyle girmiş, şair ve yazarlarımızın bakışlarını bu topraklara çevirmiş; seyahat türünde eserler vermeye itmiştir. Reşat Nuri Güntekin’in öykü ve romanlarından başka, iki ciltlik Anadolu Notları da böyle bir dikkatin ürünüdür.

Sivas coğrafyası, Tokatlı olan ve liseyi Sivas’ta okuyan Cahit Külebi için yabancı bir coğrafya değildir. Bu toprakların dilini, türküsünü iyi bilir. İşte bu şiir de böyle bir dikkatin ürünüdür. Sivas yollarında geceleyin seyahat eden çiftçi, köylü ya da herhangi bir nedenle yola düşmüş yolcuların durumu toprağa ve o toprakların ürettiği kültürle birlikte verilir. Şiirin daha ilk başında yer alan iki dize buradaki kaderi de tanımlar:

 

Sivas yollarında geceleri

Katar katar kağnılar gider

 

Toprağın ve üzerinde yaşayan insanların öyküleri, bir zaman uzamının akışıyla paralel anlatılır. Sivas yollarında geceleyin ağır ağır giden kağnıların taşıdığı nice dertler vardır. Yolcuları, ağız dil vermeyen yani konuşkan olamayan köylülerdir. Kendilerini dış dünyadan ancak suskun kalarak korumaya çalışan insanlardır bunlar. Bu kağnıların yükleri odun mu, tuz mu yoksa hasta mıdır, belli değildir.

Şiirin ikinci öbeğinde bu coğrafyanın soğuğuna, geceleri eksik olmayan ayazına vurgu yapılır. Ortada yaşama sevincine dair bir işaret yoktur. Sanki bu coğrafya Pir Sultanları, Âşık Veyselleri çıkarmamış gibidir. Şair, doğa-insan ilişkilerini iklimle birleştirerek anlatır. Bu insanlar bu vakitlerde doğanın emrine girmiş gibi suskundur. Onların susması akla hep soru işaretleri getirir. Öte yandan aynı yollardan kamyonlar geçer. Fakat onların havası daha farklıdır. Teknolojinin ürünü bu araçlar yolların yeni sahipleridir. Teknoloji doğayı yenmiştir. Artık kağnının hızı yerine, kamyonların sürati egemendir.

Halkçı Şairimiz Cahit Külebi
Yorum Yap

Yorumlar kapalı.