
Bir toplumun başka toplumlarla hiçbir ilişki kurmaksızın yaşaması nasıl olanaksız ise, bir dilin yabancı dillerden hiç etkilenmeden yaşaması da olanaksızdır. Bunu en iyi biz Kıbrıs Türkleri biliyoruz. Çünkü bugün Kıbrıs Ağzında birçok Rumca sözcük bulunmakta, buna karşılık olarak da Kıbrıs’ta yaşayan Rumların kullandığı Rumcada da birçok Türkçe sözcük kullanılmaktadır.
İlk yazılı kaynaklardan bu yana Türkçenin sözvarlığı incelenecek olursa, dilimizin başka dillerle yakın ilişkilere girdiği görülür. Şöyle ki dil incelemeleri her dilde çok ilgi çekici olayların, değişmelerin meydana geldiğini gösterir. Eğer biri çıkar da Türkçedeki ‘atlıkarınca’ bileşik sözcüğünün, Batı dillerindeki karşılıklarıyla (Fr. carrousel, İt. carosello) aynı kökten çıktığını söylerse buna pek inanmayız. Ama incelersek bu sözün doğru olduğu ortaya çıkar. Aynı biçimde, bir Hagios Basari yer adı, Aybastı’ya dönüşmüştür. 1519 yılında Almanya’da çıkarılan bir gümüş sikkenin adı olan Joachimstaler, döne dolaşa bugünkü Dollar olup çıkmıştır.
Bir toplumun pek çok özellikleri, yaşayışı, gelenekleri, dünya görüşü, inançları, teknik ve sanata katkıları o toplumun diline yansır; o toplumun dilinden izlenebilir. Bundan bin yıl sonra bir bilim adamının Türklerle ilgili bir araştırma yapmakla görevlendirildiğini varsayalım. Türkler üzerinde hiçbir bilgisi, Türklerle hiçbir ilişkisi olmayan bu araştırıcı herhangi bir yoldan, önce dilimizi iyi öğrenme olanağını bulsa, yalnızca Türkçenin sözvarlığını inceleyerek ülkemizin bugün hangi koşullar içinde bulunduğunu ve hangi uluslarla ilişki kurduğumuzu saptayabilir. Ya da Türk dilinin 1923 yılından sonraki metinlerini inceleyerek yurdu Cumhuriyet dönemindeki gelişme ve değişmeleri ortaya koyabilir.
Türkçenin yabancı dillerle ilişkileri konusunu, Yabancı Dillerden Türkçeye Giren Öğeler ve Türkçeden Yabancı Dillere Giren Öğeler ana başlıkları altında ele almak gerekir.
Yabancı dillerden Türkçeye giren öğeler
İslamlık öncesi yabancı dillerin Türkçeye etkisi
Türkçenin elde bulunan en eski metinleri olan Göktürk Yazıtlarında yabancı öğelerin sayısı oldukça azdır. Türkçenin bu evresinde yabancı öğelerin sayısı %1’in altındadır; ancak çok az sayıda Çin kökenli sözcüklere rastlanır. Örneğin: kunçuy (prens), taluy (deniz), totok (askeri vali) ve seŋün (general) gibi.
Yabancı kültürlerle sıkı ilişkilerin kurulduğu, Şamanizm’in yanı sıra, Buda, Mani ve Hristiyan dinlerinin benimsendiği Uygurca evresinde ise, özellikle dinsel kavramları karşılamak için pek çok türetmeler yapıldığı halde, yabancı sözcüklerin de birden arttığı görülür.
İslamlık sonrası yabancı dillerin Türkçeye etkisi
İslamlığın kabul edilmesinden sonraki ilk dönemde ve Anadolu’da gelişen Türk yazı dilinin ilk evresinde, Arapça ve Farsça öğelerin sayısı yüksek değildir. Bu dönemde başlangıçta Türkçe sözcüklerin, yabancılarıyla bir arada yaşamakta olduğu görülür. Ancak Anadolu’da gelişen yazı dilinde, 13.yüzyıldan sonra Arapçanın, özellikle edebiyat kanalıyla da Farsçanın etkisi durmadan artar.
15.yüzyıldan sonra Divan Edebiyatı’nın gelişmesi nedeniyle, dilimizdeki yabancı öğelerin sayısı daha da artar. Cumhuriyet dönemine kadar giden bu dönemin sonucunda, Osmanlı Türkçesi adı verilen, Türkçe, Arapça ve Farsça karışımı bir yazı dili ortaya çıkar. Yabancılaşmanın giderilmesi, Türkçenin bilim, sanat ve teknik alanlarında her kavramın kendi öğeleriyle anlatımına yeterli duruma getirilmesi yolunda, en önemli adımlar Türk Dil Devrimiyle atılır.
Osmanlıca evresinde Arapça kökenli öğeler, Türkçenin sözvarlığına yerleşmiş yabancı sözcükler olarak büyük bir toplam tutarken bilim, sanat, hukuk , teknik, yönetim gibi bütün alanlarda, çoğunluğu tamlamalar halindeki Arapça terimlerin de kullanılmış olduğu görülmektedir.
Batı dillerinin Türkçeye etkisi
Arapça ve Farsça dışında, Türkçenin sözvarlığında yer alan yabancı öğeler arasında, özellikle denizcilik ve ticaret alanlarıyla ilgili İtalyanca sözcükleri de anmak gerekir. 15 ve 16.yüzyıllardan önce başlayan, bu yüzyıllarda artan ilişkiler sonucunda Venediklilerden ve Cenevizlilerden alınan ve Türkçemizde kullanılan pek çok öğe içinden filika (feluca), alabora (albora), pusula (bussola), acente (agente), kambiyo (cambio), ciro (giro), gazino (casino) gibi birkaçını saymakla yetineceğiz. Değişik kanallardan Türkçeye girmiş Yunanca kökenli sözcüklerin, örneğin tiyatro, orkestra, matematik, ansiklopedi yanı sıra, bir bölümü Anadolu Rumcasından kalma kilit, anahtar, temel, kerevet, fesleğen, prasa, marul gibi öğeleri ve Kıbrıs Ağzına yerleşmiş mavrobulo, şiro, paner, gusbo, palikarya gibi sözcükleri de belirtmeliyiz.
Türklerin batıya açılmaları sonucunda en çok ilişkide bulunulan ülke Fransa olduğu gibi, batı dillerinden alınma öğelerin başında da Fransızca kökenli sözcükler gelir. Özellikle Tanzimat’tan sonra kendini belli etmeye başlayan Fransızca etkisi yazın, bilim ve kültür konularındaki çeviriler, çeşitli öğretim kurumlarındaki ders kitapları ve basın aracıyla dilde birçok Fransızca öğenin yerleşmesine neden olmuş; özellikle aydınların Fransızcaya olan eğilimi, etkinin güçlenmesini hızlandırmıştır. Örneğin, bu güçlü etki, şimendifer, tren, vapur, kamyon, otomobil gibi tekniğe ilişkin öğelerden başlayarak gardrop, vestiyer, panjur gibi eşyaya, mersi, konferans, direktör, sekreter gibi kavramlara kadar, Fransızca kökenli sözcüklerin dilimize yerleşip kullanılmasına neden olmuştur.
Almancayla ilişkiler daha çok 1. Dünya Savaşı öncesinde ve savaş sırasında kurulmuş, 2. Dünya Savaşı sırasında da sürdürmüştür. Ancak Türkçenin sözvarlığında Almancadan alınma öğeler büyük bir toplam tutmaz. Burada dekan ve doçent gibi birkaçını saymakla yetineceğiz.
Türkçede İngilizce sözcüklerin yerleşmesi daha çok 2. Dünya Savaşı sırasında olmuştur. Daha önceleri dile giren istim, fayrap, bot gibi denizcilik terimleri sayılmazsa, bugün kullanılan öğelerin en büyük bölümü Savaş sırasında bütün dünyada görülen İngilizce akımının Türkçeye yansımasıdır diyebiliriz. Lider, miting, brifing gibi toplum etkinliklerine ilişkin kavramlardan insan yaşamıyla ilgili tost, self servis, sprey, tişört, teyp, set gibi pek çok öğeye değin, sözvarlığına yerleşmiş ya da yerleşmekte olan sözcükler bunun tanığıdır.
Türkçeden yabancı dillere giren öğeler
Sözvarlığı içinde, Türkçeye başka dillerden girme, önemli sayıdaki öğelere karşılık, acaba Türkçenin başka dillere etkisi ne ölçüde olmuş, hangi sözcükler hangi dillere girerek yerleşmiştir?
Balkan dillerine geçen Türkçe öğeler
Bu konuya eğilirken en başta sayılması gereken sanırız, Balkan dillerine geçen Türkçe öğelerdir. Bugün Balkan ülkelerinin hepsinin dilinde, Osmanlı egemenliği döneminde Türkçeden giren öğelere ya da onların kalıntılarına rastlanmaktadır. Üstkatman etkisi, Bulgarca, Rumca, Sırpça, Hırvatça, Macarca, Rumence’de yerleşmiş büyük ölçüdeki Türkçe sözcüklerle kendini göstermekte, daha çok maddi kültür alanının kavramları olan bu sözcüklerin yanı sıra, İslâmlık, hukuk ve askerlikle ilgili olanlar da bulunmaktadır. Ayrıca bu dillerde, Arapça ve Farsça kökenli olup da Türkçe aracıyla geçen pek çok sözcük göze çarpar.
Balkan dillerindeki Türkçe kökenli sözcüklere birkaç örnekle değinirken önce Bulgarcadan başlamak yerinde olur: bardak, basma, duman, bayır, bahçe, malak, atmaca, sap, kazma, tasma,üzengi, arabacıya (arabacı), bekçiya (bekçi), kofa (kova), çekiç, kazan gibi…
Türkçeden Macarcaya aynı dönemde geçen öğeleri inceleyen bilim insanı Kakuk, doğrudan doğruya ve dolaylı olarak Macarcaya yerleşen Türkçe sözcükleri, anlam alanları içinde sergileyerek ilginç örnekler göstermektedir. Örneğin yiyecek maddeleri içinden pite (pide), pasztormany (pastırmadan ‘sığır eti’ anlamında), joghurt (yoğurt); diğer farklı kavramlar için pamut (pamuk), jemeni (yemeni ‘yatak ‘ anlamında), kaftan, cep, hindi… gibi.
Sırpça ve Hırvatçada da 4000’den fazla Türkçeden gelme, yerleşmiş yabancı sözcüğün yaşadığı görülmektedir ki, bunalar arasında inat, ortaklık, zanaat, makase (makas), asker, düşman, saksiya (saksı), yastık gibi, bir bölümü Türkçe kökenli, bir bölümü de Arapça, Farsça kökenli olanlar vardır.
Diğer Avrupa dillerine geçen Türkçe öğeler
Türkçeden İtalyancaya dafirmano (ferman), beglierbei (beylerbeyi), giannizzere (yeniçeri), ordo (ordu), pascia (paşa), yatağan (yatağan) gibi sözcükler geçmiştir.
Türkçeden Fransızcaya ve Öteki Avrupa dillerine geçen sözcükler ise daha küçük oranda ve daha çok, Osmanlı devlet ve saray örgütüyle ilgili bulunmaktadır. Yeniçeri, vezir, paşa, bayram, beylerbeyi, odalık gibi kavramlar karşımıza çıkar.
Yorumlar kapalı.