Yaşam öyküsü
Nazım Hikmet, 20 Kasım 1901’de Selanik’te doğdu. Babası Münih başkonsolosluğu yapmış olan Hikmet Bey’dir. Annesi Celile Hanım, Mustafa Celaleddin Paşa’nın oğlu olan Enver Paşa’nın kızıdır. Polonyalı KonstantyBorzecki olarak tanının Mustafa Celaleddln Paşa, aslında Hıristiyan olan Polonya’daki Gagavuz Türklerinden olup, sonradan Müslümanlığı kabul etmiş ve adını değiştirerek Osmanlı hizmetine girmişti.
Nazım Hikmet öğrenimine Fransızca eğitim veren bir okulda başladı. Daha sonra, Göztepe’de Numune Mektebi’ne devam etti. İlkokuldan sonra Mekteb-i Sultaniye kaydolursa da ailesinin maddi sıkıntıları nedeniyle oradan ayrılarak Nişantaşı Sultanisine geçti. İlk şiir denemelerini bu yıllarda yaptı. 3 Temmuz 1913’te ilk şiiri olan “ Feryad-ı Vatan “ ı yazdı. Bahriye Nazırı Cemal Paşa vasıtasıyla, Heybeliada Bahriye Mektebi’nde okuma fırsatı elde eden Nazım Hikmet, bu okulu 1919’da bitirdi. Hamidiye Kruvazörüne subay adayı olarak atandı. Fakat 17 Mayıs 1920’de sağlık sorunlarından dolayı buradan ayrıldı. Nazım Hikmet’in bu yıllarda yazdığı şiirler Yeni Mecmua, Kitap ve Ümit dergilerinde yayınlandı.
1 Ocak 1921’de Ankara’ya gitmek için Faruk Nafiz, Yusuf Ziya ve Vâlâ Nureddin ile beraber İnebolu’ya hareket eder. Burada Mehmet Eti, Vehbi Sandal ve NafiAtuf ile tanışır. Almanya’dan gelen bu gençler, sosyalizmi savunup Sovyetler Birliği’nden övgüyle söz ederek Nazım’ın ilgisini çekerler Nazım, romantik komünistliğin ilk aşısını bu insanlardan alır. Beklenen izin geldiğinde Vâlâ Nureddin ile birlikte Ankara’ya hareket eder. Ankara’ya gidince bir süre sonra Maarif Vekâletince arkadaşı ile birlikte Bolu Sultanisine öğretmen olarak atanırlar. Burada istedikleri çevreyi bulamayan Nazım Hikmet, Vâlâ Nureddin ile birlikte Rusya’ya giderler; Marksist eğitimden geçirilirler. Rusya’da ünlü Rus şairi Mayakovski ile tanışır. Mayakovski’nin şiirleri Nazım’ı çok etkiler. Nazım Hikmet’in ünlü “Makinalaşmak” şiiri bu dönemin eseridir.
Nazım Hikmet, Türkiye’de Cumhuriyetin ilanından güç alarak Ekim 1924’te gizlice tekrar Türkiye’ye döner. İstanbul’da Türkiye Sosyalist İşçi Köylü Partisi’nin yayın organları olan Orak-Çekiç gazetesi ve Aydınlık dergisinde çalışmaya başlar. 1 Mayıs 1925’te, Türkiye Komünist Partisi’nin üyeleri tutuklanıp yargılanırken Nazım, yeniden Moskova’ya geri döner. Ancak, gıyabında yargılandığı mahkemeden 15 yıl ceza alır.
Bir yıl kadar süren Nüzhet Hanımla birinci evliliğinden sonra, 1926’da diş hekimi Yelena Yurçenko ile ikinci evliliğini yapar. 1925’te aldığı cezanın 1926’da affedilmesiyle Türkiye’ye dönebilmek için elçiliğe başvurur. Ancak istediği cevabı alamayınca, 1928’de yine gizlice Türkiye’ye gelir. Resimli Ay Dergisi’nde yazmaya başlar. 1928’de Bakü’de yayımladığı “Güneşi İçenlerin Türküsü” adlı ilk şiir kitabından sonra, Türkiye’de 1929 yılında “835 Satır” adlı şiir kitabını yayımlar. Bu arada 1935’in başında Piraye Hanımla evlenir. 1937’de komünistlik suçlaması ile tutuklanır; ancak mahkemede beraat eder.
1938’de Nazım Hikmet yine tutuklanır. Askeri mahkemelerde görülen iki davada toplam 30 yıl hüküm giyer ve cezasını çekmesi için Çankırı’ya sonra da Bursa’ya nakledilir. Bu hapishane yıllarında, ünlü “Kuva-yı Milliye Destanı” adlı şiir kitabını bitirir. 1948 yılında Piraye Hanımla olan evliliğine son verir. 1950’de yürürlüğe giren genel af ile cezaevinden kurtulur. 1951’de Münevver Hanımla evlenir. Askerlik hizmeti için çağrıldığında öldürülmekten kuşkulanarak yine Rusya’ya kaçar. 1951’de T.C vatandaşlığından çıkartılır. 1952 yılında Polonya vatandaşı olur. 1959 yılında Rus Vera Tulyakova ile evlenir. 1963’te Moskova’da geçirdiği kalp krizi sonucunda vefat eder ve Moskova Novodeviçi Mezarlığı’na gömülür.
Sanat anlayışı
İlk şiirini daha 11 yaşındayken 3 Temmuz 1913’te yazmıştır. Feryad-ı Vatan adını taşıyan şiir, Balkan Savaşı sonunda düşmanın Çatalca’ya kadar ilerlemesi üzerine yazılmıştır. 1913-1920 yılları arasındaki şiirleri gençlik duygularının ağır bastığı aşk şiirleridir. Yayımlanan ilk şiiri Mehmet Nazım imzasıyla Ümit dergisinde neşredilen “Hâlâ Selvilerde Ağlıyorlar mı?” dır.
Nazım Hikmet’in şiirlerini genelde üç döneme ayırmak mümkündür. Birinci dönem, 1920-1936 yıllarını kapsar. Bu sıralarda bulunduğu Batum ve Moskova’da Mayakovsky’nin şiirleriyle karşılaşır. Nazım Hikmet’in etkilendiği Mayakovsky’nin şiiri, gerçekte dizelerin alt alta bölünmesiyle basamak tarzının kullanıldığı Rus şiirine özgün bir serbest müstezattır. Fakat Nazım bu tarz şiirlerinde aruz ve hecenin imkânlarını kullanmayı da ihmal etmemiştir. İlk dönemde Mayakovsky’nin şiirinin biçiminden etkilenen şair, zamanla Sovyet şairin şiirlerindeki içeriği de benimseyecektir.
Rusya dönüşünde Türkiye’de yayımladığı ilk şiir kitabı “835 Satır” dır. Bu kitabında yer alan şiirlerinde kendini Marksist ideolojinin emrine veren şair, bundan sonra büyük ölçüde bu şiirin çevresinde dolanacaktır.
İkinci dönem 1936-1950 yılları arasını kapsar. Bu dönemde hem halkın hem de aydın tabakanın rahatlıkla okuyup anlayabileceği bir şiir yaratmaya çalışır. Bu devrede bir yandan bağlı bulunduğu sosyalist düşünceyi, öte yandan ulusal söyleyiş biçimlerini birleştirme çabasındadır. Şeyh Bedreddin Destanı bu dönemin ürünüdür. Onun şiirinde metafizik endişe yoktur. Materyalist şairin bütün öte âlem ile bir bağ kurmaması, şiirini insana ve dünyaya, onun sancılarına hapsetmesine neden olmuştur. Nazım Hikmet kendisinden sonra gelen Toplumcu gerçekçi şairleri çok etkilemiştir. O, beş ciltlik “Memleketimden İnsan Manzaraları” adlı eserinde yaşadığı dönemin Türkiye’sini gözlemler.
Üçüncü dönem, 1950 yılından 1963’teki ölümüne kadar olan evredir. Bu dönemde çeşitli arayışlardan sonra, adına Nazım Hikmet şiiri diyebileceğimiz bir şiiri yaratabilmiştir. Genel olarak bakıldığında Nazım Hikmet’in Türk şiirinde siyasal / ideolojik dili şiire soktuğu, Namık Kemal, Tevfik Fikret, Mehmet Akif ve Ziya Gökalp çizgisinden gelen söylev şiirinin başarılı örneklerini verdiği görülür. Nazım, şiirde kendisine has bir dil yaratabilmiş ender şairlerdendir. Yeni Lisan hareketi ve hece deneyimlerinin açtığı olanakları iyi değerlendirmiş; şiirlerinde lirik, epik ve hiciv unsurlarını bir arada kullanmayı başarır.
Nazım Hikmet’in şiiri salt ideolojik bir şiir değildir. Sovyetlerde bulunduğu süre içinde Türk dilinin Kazakistan, Azerbaycan ve Kırgızistan’da gelişmesi için elinden geleni yapmış, bu coğrafyaya giderek Türk şairlerle iletişim kurmuştur. Tüm şiirlerini Türkçe yazan Nazım Hikmet, özlediği rejimi bulamadığı Sovyetlerde ölümüne kadar, hep Sovyet Gizli Servisi’nin (KGB) gözaltında yaşamak zorunda kalmıştır. Ölümüne kadar vatan hasreti çekerek yaşamını sürdüren şairin 19 şiir kitabındaki şiirleri, 50’den fazla yabancı dile çevrilmiş ve eserleri birçok ödül almıştır.
Nazım Hikmet’in Davet Adlı Şiirlerinin Çözümlemesi
DAVET
Dörtnala gelip Uzak Asya’dan
Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan
bu memleket, bizim.
Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
ve ipek bir halıya benzeyen toprak
bu cehennem, bu cennet bizim.
Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,
yok edin insanın insana kulluğunu,
bu davet bizim…
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine,
bu hasret bizim…
Davet şiiri, Nazım Hikmet’in milli romantizmle milli realizmi birleştirdiği şiirlerinden biridir. Üçer dizelik dört öbekten oluşan bu manzumede şair, ülkemizin kendi yaşadığı dönemim insan ve memleket manzaralarını dikkate alarak bir durum saptaması yapar. Buna göre ilk öbekte Türkiye’nin coğrafi tanımını yapan Nazım, uzak Asya’dan dört nala gelen atlıların, bu toprakları bize vatan yaptıklarını söyler. Böylece aidiyet duygusunu bu şekilde ifade eder.
Yorumlar kapalı.