Anlambilim nedir?
19. yüzyılın ortalarında bilim dünyasında beliren ve yüzyılın sonlarında gelişen anlambilim (Semantik), dilin o zamana kadarki çalışmalarında önemsenmeyen bir yanını ele alıyor ve dilin doğrudan anlam yönüne eğiliyordu. Bugün de sesbilimin dilin dış yönüne, dil seslerine yöneldiğini, anlambilimin ise dilin düşünce yanıyla, sesle düşünce arasındaki ilişkilerle ilgilendiğini söyleyebiliriz. Ancak, yüzyılımızda gelişen dil çalışmalarının yanı sıra, dil anlambilim çalışmalarında da büyük gelişmeler kaydedilmiştir. Bir yandan dilbilim alanındaki ilerlemeler, bir yandan da felsefe ve mantıktaki gelişmeler anlambilimin çerçevesini genişletmiş ve öteki alanlarla ilgisini ve önemini de artırmıştır. Bugün dille ilgili yayınlar arasında anlambilime ayrılanlar geniş bir yer tutmaktadır.
Anlambilim bugün dil çalışmalarının en gelişmiş alanlarından biridir. Anlam analizleri yapılmakta, ruhbilimcilerce duygusal anlam dizgelerinin saptanmasına çalışılmaktadır. Kanımızca, Türkiye Türkçesinin anlambilim açısından incelenmesi, Türkçemizin önceki evrelerle, hem öteki lehçelerce olan ayrımının belirlenmesini sağlayacak, hem de anlatım gücünü ortaya koyacaktır.
Gelişmeli anlambilim
Bu bölümde ele alacağımız konuları “Gelişmeli Anlambilim” başlığı altında toplamamızın nedeni, bunların oluşmaları için bir zamana gereksinme gösteren türden olayları ve sorunları içermesidir.
20.yüzyılda bütünlük, dizge anlayışının yerleşmesine kadar anlambilimin en çok uğraştığı sorunlar, anlam değişmeleridir. Sözcüklerin anlam açısından tarih boyunca gösterdikleri çeşitli dillerin anlam bilgisi çerçevesi içinde inceleyen ve bugün de sürdürülen çalışmalar “Tarihsel Anlambilim” adını da almaktadır.
Anlam değişmeleri
Eski Yunandan beri dil sorunlarından düşünürlerin en çok ilgisini çeken konulardan biri, anlam değişmeleridir. Birçok düşünür ve dilci, zaman içinde anlamı değişen öğeleri belirlemeye, bunların değişme biçimlerini ve nedenlerini saptamaya çalışmışlardır.
Örneğin Türkçede 8.yüzyılda Göktürk Kitabelerinde görülen “sakınmak” eylemi, hiçbir biçim değişikliğine uğramadan günümüze kadar gelmiştir. Ancak bu eylem, 8.yüzyılda ‘düşünmek, üzerinde durmak, yas tutmak, kederlenmek’ kavramlarını yansıtırken, bugün ‘esirgemek, korumak’ gibi bir anlam ifade etmektedir. Aynı biçimde Latincede ‘yanak’ demek olan ‘bucca’ Roman dillerinde bugüne kadar yaşamını sürdürmüş, Fransızcada ‘bouche’, İtalyancada ‘bocco’ olarak anlam değiştirerek ‘ağız’ kavramını yansıtmaya başlamıştır.
Anlam değişmeleri, ilk anlam bilimcilerden Darmesteter ve Bréal’den beri, değişik açılardan ve çeşitli nedenlere bağlı olarak sınıflandırılmıştır. Biz bunlar içinden gelenekselleşmiş bulunan, mantık açısından sınıflandırmayı temel alıyor ve şu üç ana bölümde topluyoruz.
Anlam daralması
Bir sözcüğün kavram yönü eskiye göre daralır, bir başka deyişle, sözcük eskiden anlattığı nesnenin bir bölümünü, bir türünü anlatır duruma gelirse buna anlam daralması denir.
Örneğin Almancada eskiden her çeşit hareket etmeyi gösteren, gitmek anlamına gelen “fahren” sözcüğü bugün yalnızca, bir araçla gitmeyi ve bir taşıma aracı kullanmayı anlatır; eğer yürüyerek gitmek söz konusu ise bugün fahren yerine “gehen” eylemi kullanılır.
Ya da İngilizcede, eskiden ‘yüklenici’ (ev yapma işini yüklenen müteahhit) demek olan ‘undertaker’ sözcüğü de zaman süreci içerisinde, anlam bakımından daralarak, bugün sadece cenaze işlerini yüklenen (cenaze kaldırma yüklenicisi) yerine kullanılırken anlam daralmasına güzel bir örnek oluşturur.
Eski Türkçede ve bugünkü lehçelerde hem anlamca geniş hem de çokanlamlı olan “konmak” (yerleşmek, yer tutmak, gecelemek) eylemi de bugün Türkiye Türkçesi yazı dilinde, daha çok uçan nesnelerin bir yere inmesini anlatır. Örneğin, serçe ağacın dalına kondu veya kelebek çiçeğin üzerine kondu gibi. Türkçede bu daralma örneklerinin en ilgi çekicilerinden biri, “oğlan” sözcüğünde görülür. Oğul’la birlikte, daha Göktürk Yazıtlarında geçen oğlan, Eski Türkçede ve uzun yüzyıllar boyu hem kız, hem erkek çocuk için kullanılıyordu. Erkek çocuğu için: Urı Oğlan, Kız çocuğu için: Kız Oğlan biçiminde, oğlan sözcüğü “çocuk” anlamındaydı.
Anlam daralmasının bir türü de eskiden çokanlamlı olan bir sözcüğün kimi anlamlarını ya da bunlardan birini yitirmesidir. Örneğin, bugün “dirilmek” Türkiye Türkçesinde, sadece öldükten sonra canlanmak anlamındadır. Halbuki Türkçenin eski dönemlerinde bu sözcük, hem “yaşamak” hem de “öldükten sonra canlanmak” anlamındaydı. Bugün kullandığımız ‘dirlik düzenlik’ deyiminde, bu eski anlamın kalıntısını görürüz.
Anlam genişlemesi
Bir sözcük, temel anlam olarak bir nesnenin, bir işin bir bölümünü ya da bir türünü gösterirken, zamanla o nesnenin bütününü, bütün türlerini anlatır duruma gelirse buna “Anlam Genişlemesi” denir.
Örneğin, “kıyıya ulaşmak, varmak” anlamındaki Latince ‘adripare’ eylemi, zamanla anlam genişlemesine uğramış, Fransızcada ‘arriver’ biçimini alarak sadece kıyıya değil, her yere “ulaşmak, varmak” anlamına gelmiştir. Aynı biçimde, Alşmanca ‘nadel’ sözcüğü başlangıçta yalnızca ‘dikiş iğnesi, örgü iğnesi’ demek iken bugün iğnenin her çeşidini anlatmaktadır. Türkçede de özellikle dili sadeleştirme çabaları sonucunda, buna koşut gelişmelerle karşılaşıyoruz. Örneğin, “ödül” eskiden sadece güreş müsabakalarında verilen ‘mükâfat’ anlamında iken, bugün her türlü müsabaka (yarışma) sonucunda verilen ‘mükâfat’ anlamında da kullanılmaktadır. Örneğin, Sait Faik Hikâye Ödülü, Şiir Yazma Yarışması Ödülü gibi.
Bilim terimi olan öğelerde de hem Türkçemizde hem de yabancı sözcüklerde aynı doğrultuda gelişmeler görülür. Örneğin “dalga” sözcüğü Fransızcadaki ‘onde’, İngilizcedeki ‘wawe’, Almancadaki ‘welle’ sözcükleri her üç dilde de sadece sudaki belli devinimler için kullanılırken bugün bu sözcükler fizikteki “dalga” kavramını da yansıtan bir fizik terimi durumuna gelmiştir; şöyle ki orta dalga, kısa dalga gibi.
Anlam iyileşmesi
Bu olayın en güzel örneklerini Türkçemizde de görürüz. Göktürk Kitabelerinde geçen ‘fena, kötü’ anlamlarındaki “yabız” sözcüğü, zamanla ‘yavuz’ biçimini almış ve bugün Türkiye Türkçesinde yiğit, yakışıklı delikanlı ya da Anadolu ağızlarında cömert anlamlarında kullanılır hale gelmiştir.
Emek sözcüğü de (emgek, emkek biçimiyle) Eski Türkçede yaşayan ve ‘acı, eziyet, zahmet’ demek olan bir öğeyken bugünkü biçimine dönüşmüş ve anlam iyileşmesine de uğramıştır.
Anlam kötüleşmesi
Anlam kötüleşmesi olayında ise bunun tersi bir gelişme söz konusudur. Örneğin, “yabancı, misafir” demek olan Latince “hostis” sözcüğü, zamanla ‘düşman’ anlamına gelmeye başlamıştır.
Farsçadan Türkçeye geçen ‘canavar’ sözcüğünde de benzeri bir gelişme görülür. Türkçemizde önceleri Farsçada olduğu gibi “canlı hayvan” anlamında kullanılan bu sözcük, bugün masallarda geçen ve insanlara korku salan bir varlık anlamını kazanırken anlam kötüleşmesine örnek olmuştur.
Yorumlar kapalı.