

KKTC’de yaygın olan görüş, sağ görüşlü vatandaşların Kıbrıs’ta bir çözüm istemediği, diğer yandan sol görüşlü vatandaşların çözüm istediği yönündedir. Bu görüş 1980’li yıllardan başlayarak bugüne kadar değişmeden gelmiş olmasına rağmen, bu süreç içerisinde sol partilerin de eski koşulsuz çözüm arayışı yerine daha fazla sağ görüşe yanaşan bir politika anlayışı içine girdiği de gözlemlenmektedir. Yine de sağ görüş ve sol görüş arasındaki fark hala belirgin bir şekilde durmaktadır.
Son yıllarda dünyada gelişmekte olan milliyetçi akınların etkilediği siyaset daha popülist bir şekil almakta, ortaya yakın görünen ve uygulamaları ile bunu icraatta da gösteren sağ partiler ise daha radikal sağ görüşler ortaya koymaya başlamaktadırlar. Bu gelişme ikinci dünya savaşının kötü deneyimini ve hatıralarını silmeye çalışan, daha evrensel bir dünya politikasından, ikinci dünya savaşı öncesi politikalara dönülme yolundaki hareketi göstermektedir.
Birçok siyaset ve ekonomi uzmanı, dünyada artan aşırı sağ etkilerin küreselleşme hareketinin bir sonucu olarak geliştiğini iddia etmektedirler. Bu konudaki düşüncenin kısmen doğru olduğunu söyleyebiliriz. Küreselleşme, gelişmiş ülkelerdeki sermayenin kısmen gelişmekte olan ülkelere kaymasına, bu gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkelerde daha ekonomik şartlarda ürettikleri mal ve hizmetleri büyük karlarla satmasına ve bundan dolayı da gelişmekte olan ülkelerde fakirlik seviyesi azalırken, küreselleşmenin yarattığı büyük karlar dolayısı ile de üst gelir grupları ile alt gelir grupları arasındaki farkın da artmasına neden olmaktadır. Böyle olunca da gelişmiş ülkelerdeki çalışan kesim kendinden alınıp yabancılara verilen paya tepki göstermektedir. İşte son yıllarda Avrupa ve Amerika’da popülist siyasetçilerin oy olarak beslendiği kesim budur.
Gelişmiş ülkelerde alt gelir gruplarının daha da radikalleşmesi nedeni ile sadece aşırı sağ değil küreselleşme karşıtı olan aşırı sol da zemin kazanmaktadır. Her iki akımda da sonuç daha fazla içe kapanma olarak ortaya çıkabilmektedir.
Kazancını emeği karşılığı kazanan insanların bu haklarının ellerinden alınıp başka milletlerin vatandaşlarına verilmesi insan davranışı içinde normal bir tepkidir. Bu nedenle, bu insanların sermayeyi içte tutan dış rekabete kapalı bir ekonomik yapıyı savunan parti politikalarına destek vermesi kaçınılmazdır.
Ülkemizde siyasetin sağ ve sol yelpazesinde yer alan mevcut partilerin siyasetleri, dünyadaki küresel akınlardan çok az etkilenmektedir. KKTC siyasetinin küresel akımlardan etkilenmemesinin başlıca nedeni KKTC’nin Kıbrıs’taki siyasi çözümsüzlük dolayısıyla yaşadığı izolasyondur. Dünyanın sermaye akımı içinde yer almayan bir ülkenin dünyanın küresel iş hacminden pay alması imkansızdır. Böyle olunca da KKTC ekonomisi içe kapanık bir ekonomik yapı olmak dışına çıkamamaktadır.
KKTC’de sağ ve sol görüşlü partilerin ekonomi politikalarını liberal ekonomik model veya daha devletçi bir ekonomik yapı üzerine kurulmuş felsefelere dayamak çok doğru olmaz. KKTC’nin 42 yıllık sürecinde sağ partilerin zaman zaman ortaya koydukları aşırı devletçi uygulamalar ile sol partilerin zaman zaman ortaya koydukları liberal ekonomik uygulamalar, siyasetin her iki yakasında da kesin sınırlarla belirlenmiş bir ekonomik programları olmadığını ortaya koymaktadır. Zaman zaman hem sağ hem de sol partiler ekonomik uygulamalar açısından bizleri şaşırtabilmektedirler.
KKTC’de sağ partilerin liberal ekonomik yapıyı desteklemelerinin önündeki en büyük engel popülizmdir. Uygulanacak liberal ekonomik politikaların partiler içindeki çıkar gruplarını etkilemesi oranında bu politikalar destek bulabilmektedir. Dikkat edilecek olursa, sağ partilerin çözüme daha uzak olmasının temelinde yatan Kıbrıslı Rumlara olan güvensizlik kadar, açılıma uğrayacak ekonomide mevcut çıkarların etkilenip etkilenmeyeceği konusundaki belirsizliktir. Ancak, Kıbrıs’ın kuzeyindeki sağ partilerin kendine güvenen ve dünyaya açıldığı zaman rekabet edebilen bir toplum yaratma yönünde politikalar geliştirmesi ve çözümden korkmaması gerekmektedir.
KKTC’de çözüm taraftarı gibi görülen sol partilerin iktidara geldikçe daha içe kapanık politikalara yöneldiği ve bu partilerden ekonomik çıkar sağlayan yandaşlarının nasıl çözüm karşıtı olduğunu da yaşayarak görmüşüzdür.
Kıbrıs’ta Kıbrıs Türk halkının istediği çözüm, halkın büyük çoğunluğunun faydalanabileceği ve hiçbir zaman Kıbrıs Rum halkının boyunduruğu altında olmayacak bir çözümdür. Bu çözüm bugünkü şartlarda Kıbrıslı Rumlarla birlikte olabildiği gibi, ayakları üzerinde durabilen güçlü bir KKTC ile de olabilir. KKTC’nin siyasi olarak kabul görmesi de tüm halkın devlet olma hedefine kilitlenmesi ile olur. Bu da zümresel değil toplumsal birlikteliğe ve etkiye bağlıdır.
Yorumlar kapalı.