Cemal Aslan

Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de Yunanistan ile müzakere edeceği bir konu yoktur






Denizdeki egemenlik, kıyı devletleri arasında deniz alanlarının sınırlarının tartışmalı olduğu ve bu tartışmalı alanların hidrokarbon kaynakları içerdiği durumlarda son derece önemli hale gelmiştir; tıpkı uluslararası toplumun son yıllarda Doğu Akdeniz bölgesinde tanık olduğu gibi.
Bu bağlamda, Kıbrıs sorunu etrafındaki hidrokarbon kaynakları hakkındaki tartışmanın esasen bir egemenlik boyutu vardır ve ilgili aktörlerin, yani Türkiye, KKTC ve Kıbrıs Rum Yönetimi’nin çakışan deniz alanları üzerindeki çatışmalı egemenlik iddiaları nedeniyle ortaya çıkmıştır. Bu koşullar altında, deniz alanlarındaki devlet egemenliği, çoğu açıdan uluslararası örf ve adet hukukuyla da tutarlı olduğu düşünülen 1982 Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi tarafından yönetilmektedir. Bu anlamda, 1982 BMDHS’e taraf olmayan devletler için, örf ve adet hukuku, devletler arasında deniz alanlarının düzenlendiği yasal dayanak olacaktır.
Doğu Akdeniz’deki kıyı devletleri arasındaki egemenlik çatışmaları, deniz yetki alanlarının, yani MEB ve kıta sahanlığının sınırlandırılması konusundaki anlaşmazlıkların doğrudan sonuçlarından birini temsil etmektedir. Hem MEB hem de kıta sahanlığı, modern uluslararası deniz hukukunun önemli kavramlarıdır.
1982 BMDHS devletlerin denizleri kullanmalarındaki sorumlulukları ve hakları için kılavuzlar tanımlar ve imzacı taraflar arasındaki tüm deniz anlaşmazlıkları için bir davranış kuralı oluşturur. BMDHS’nin deniz bölgelerinin sınırlandırılmasıyla ilgili iyi yazılmış ve açıkça ifade edilmiş kurallarına rağmen, sorunun özü, Türkiye, KKTC ve GKRY’nin Akdeniz’de MEB ve kıta sahanlığı sınırlandırmasıyla ilgili sözleşmenin yorumlanması konusunda anlaşmaya varma olasılığının düşük olmasıdır. Ayrıca, Akdeniz coğrafyasının karmaşıklığı, kıyı devletleri arasındaki deniz yetki alanlarının çakışmasına ve bölgede bitmeyen çatışmalara ve istikrarsızlığa yol açmaktadır. Türkiye’nin BMDHS’ne taraf olmaması, KKTC’nin uluslararası alanda tanınmaması ve Türkiye ile GKRY arasındaki diplomatik ilişkilerin olmaması da halihazırda var olan sorunları daha da kötüleştirmektedir.
1982 Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi deniz hukuku için tek kaynak değildir. Hatta sözleşme olduğu için en zayıf kaynaktır. 1982 Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi kabule dayalı bir sözleşmedir. Deniz Hukukunun tarihsel gelişim süreci uluslararası teamül kurallarından oluşmaktadır. Uluslararası Hukuk Komisyonu’nun kodifiye ettiği uluslararası teamül kuralları Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmeleri ile yazılı metinler haline dönüşmüştür.
Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmeleri’nde kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölgenin sınırlandırılmasında hukuk kaynağı olarak Uluslararası Adalet Divanı Statüsü’nün 38. Maddesine işaret edilmiştir. Buna göre uyuşmazlığın hakça bir çözüme ulaşması için öncelikli olarak anlaşma yoluna gidilmesi tavsiye edilmiştir.
Uyuşmazlığın uluslararası yargı organlarına havale edilmesi durumunda da yine izlenmesi gereken yolun hakça bir çözüme ulaşmak adına teamül kurallarının öngördüğü hakkaniyet ilkeleri olduğu hem Statünün 38. Maddesinin ilgili hükmünde belirtilmiş hem de uluslararası yargı organları tarafından sıkca vurgulanmıştır.
1982 Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin sınırlandırma hükümlerine ilişkin ilgili maddelerinde ifade edilen, “hakça” bir çözüme ulaşmak maksadı ile hakkaniyetli bir sınırlandırma yapmak, soyut kavramları somut bir olayda tatbik etmek anlamına geldiğinden uluslararası yargı organlarına geniş takdir hakkı sunulmuştur. Bu sebeple yargıçların teamül hukuku çatısı altında başvuracakları ilke ve yöntemler davanın selameti açısından büyük önem arz etmektedir.
Deniz hukukunun gelişim süreci dikkate alındığında, deniz hukukuna ilişkin uluslararası teamül kuralları, sözleşmeler vasıtası ile yazılı hale getirilerek bir uluslararası belge niteliğine kavuşturulmuştur. Sözleşmelere taraf olmayan devletler açısından da yine uluslararası teamül kuralları geçerliliğini devam ettirmektedir.
Bu bakımdan ister sözleşmeye taraf olunsun ister olunmasın, uluslararası yargı organlarının önüne gelen uyuşmazlık davalarında yol gösterici olan temel hukuk kaynağı uluslararası teamül hukukudur. Divan veya Mahkemelerin somut bir uyuşmazlık davasında uyguladığı ilke ve yöntemler bir teamül kuralının beyanı niteliğinde olabileceği gibi bir teamül kuralının değişmesine, kaldırılmasına hatta yeni bir teamül kuralının oluşmasına da neden olabilir. Bu sebeple, Divan veya Mahkemelerin deniz alanlarının sınırlandırılmasına ilişkin somut bir uyuşmazlık davasını çözüme kavuştururken gösterecekleri hukuki yaklaşımın, uluslararası teamül hukukunun içerisinde kalma çabası olması beklenir
Uluslararası deniz hukuku, anlaşma hukuku ile teamül hukukunun belirgin bir şekilde iç içe geçtiği bir hukuk alanı olduğundan bir uyuşmazlık ister anlaşma yolu ile isterse de yargı kararıyla sonuçlansın, sınırlandırma hukukunda izlenecek yol teamül kuralları temelinde hakkaniyet ilkelerine göre bir sınırlandırmanın yapılmasıdır. Bunun yanı sıra sözleşmelere taraf olmayan devletler ile sınırlandırmaya konu olan üçüncü devletler bakımından dikkate alınacak ilkeler de teamül hukukuna göre belirlenmiş ilkeler olacaktır.
Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de Yunanistan ile müzakere edeceği bir konu yoktur…
Gündemde Yunanistan’ın isteği üzerine sadece “Kıta Sahanlığı Ve Münhasır Ekonomik Bölge” konusunu konuşmaya 8 Kasım’da Atina’ya gidiyor.
Mavi Vatan’ın kalbi olan Doğu Akdeniz’deki egemenlik haklarımızın müzakeresi olmaz.
Türkiye ve Yunanistan arasında var olan ve kısmen donmuş şekilde de olsa varlığını sürdüren sorunlar Adalar denizi meselesinin çözümünü de zorlaştırır niteliktedir. Adalar Denizi’nde karşılaşılan sorunlar da ilişkileri gerginleştirmekte Doğu Akdeniz siyasetinin bir parçası olarak diğer fay hatlarını da hareketlendirebilmektedir.
Adalar denizine ait Girit, Kaşot, Kerpe, Rodos hattını esas alarak ortay hatta dayalı deniz yetki alanı sınırlandırma metodu ULUALARARASI hukuka aykırıdır. Rum-Yunan ikilisinin iddia ettiği Ortay hat metodu Kıta Sahanlığı Ve Münhasır Ekonomik Bölge için geçerli değil. ULUSLARARASI hukukta ortay hat metodu SADECE KARASULARI içindir. Adalar denizinde ve Akdeniz’de ADALARIN anakaralar kadar Kıta Sahanlığı Ve Münhasır Ekonomik Bölge HAKKI YOKTUR. ULUSLARARASI deniz hukukunda, bir ana kara ülkesi kendi egemenliğine ait olan adaların kendisine ait kara suları haricinde kıta sahanlığı veya deniz yetki alanı yoktur.
Yunanistan Dışişleri Bakanı Gerapetridis’in övünerek dile getirdiği;
Yunan kaynaklı Ege sorunlarını hiçbir Yunan hükümeti ASLA TARTIŞMAYACAKLARINI, Kasım ayında Atina’da Türk Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile sadece kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge konusunu GÖRÜŞECEKLERİNİ, münhasır ekonomik bölge anlaşması imzalayabileceklerini açıkladı.
Bu arada Mısır’la münhasır ekonomik bölge görüşmeleri devam ederken bu görüşmelerin yanına DENİZ HUKUKU BAKIMINDAN DOĞU AKDENİZ’DE HAKLARI OLMADIĞI HALDE Yunan’ı tam da onların istediği gibi bir sürece eklemek telafisi olamayacak kayıplara neden olabilecek tarihi bir hata olacak HEM DE DENİZ HUKUKU BAKIMINDAN DOĞU AKDENİZ’DE HAKKLARI OLMADIĞI HALDE Atina’da masaya oturmak büyük bir hata olur.
Türk kıta sahanlığının müzakeresi olmaz…
Türkiye kıta sahanlığını müzakereye oturduğu an Türkiye-Libya Anlaşması hukuki geçerliliği kadük olur.
Yunanistan’ın isteği üzerine sadece “kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge” konusunu konuşmaya Atina’ya gitmek Mavi Vatandaki egemenlik HAKLARIMIZA ve Türk milletine ihanettir.
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa Ege’deki sorunları konuşmadan kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge konusunu konuşmak demek Yunan’a talep ettiği tavizleri vermek demektir.
Türk Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Mavi Vatan’ın kalbi olan Doğu Akdeniz’deki münhasır ekonomik bölgedeki egemenlik haklarımız konusunda hem de Atina’da Yunan’a verilecek tavizler konusunda bir açıklama yapmak Türk milletine borcunuzdur.
Doğu Akdeniz’e KIYISI olmayan Yunanistan ana karası olan bir devlettir, sadece adalardan oluşan bir devlet değildir. Yunanistan, deniz yetki alanlarının paylaşımı konusunda Doğu Akdeniz’deki muhatabımız değildir.

Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de Yunanistan ile müzakere edeceği bir konu yoktur
Yorum Yap

Yorumlar kapalı.