Cemal Aslan

Doğu Akdeniz’de Doğal Gaz odaklı gelişmeler






Doğu Akdeniz son yıllarda dünya gündeminde gaz yatakları konusuyla birlikte anılır olmuştur. Bunda İsrail ve Mısır açıklarındaki sırasıyla Leviathan, Tamar ve Zohr sahalarında kayda değer miktarda doğal gaz keşfedilip üretilmesi önemli rol oynamıştır. Bunun yanında diğer kıyıdaş ülkeler olan Lübnan, Suriye, Türkiye, KKTC ile GKRY deniz alanlarındaki potansiyel rezervler de konuşulmaya başlanmıştır.
Rezervlerin büyüklüğü konusunda petrol ve gaz sanayinde sıkça kullanılan (3P) kanıtlanmış, olası, potansiyel kategorisini burada da yapmakta fayda görülmektedir; çünkü kanıtlanmış rezerv dışında kalan miktarlar bolca spekülasyon barındırmaktadır. İsrail ve Mısır’ın aksine diğer ülkelerde henüz büyük bir gaz keşfi söz konusu  olmadığı için abartılı rakamlara itibar edilmemelidir.
Belirtildiği üzere İsrail’in Doğu Akdeniz’de, Leviathan ve Tamar olmak üzere iki önemli gaz yatağı bulunmaktadır. Bu ikisinin yanında diğer irili ufaklı sahalarla birlikte yaklaşık 1 trilyon metreküp ispatlanmış rezerv mevcuttur. İsrail kapasitenin önemli bir kısmını kendi iç tüketimi için kullanmaktadır. Gaz sahalarından ihraç edilebilecek miktarın ise ancak yılda 10 milyar metre küp civarında olacağı değerlendirilmektedir. İhraç edilebilirse bu gazın nereye ve nasıl taşınacağı konusunda çeşitli projeler geliştirilmektedir.
Oxford Enerji Enstitüsü’nün araştırmalarına göre, Avrupa gaz talebinin 2024’de 564 milyar metre küp seviyesine ulaşması ve iyimser tahminle bu sayının 2030’a kadar 618  milyar metre küp civarında seyretmesi beklenmektedir. Bu açıdan Avrupa toplam tüketiminin sadece %2’sine denk gelen İsrail gaz miktarının önemli bir ihracat potansiyeli barındırdığını iddia etmek fevkalade güçken, bu kaynakların Türkiye için önemli bir fırsat olarak sunulmasında da Türkiye talep yapısı, arz bolluğu ve gaz fiyatlarındaki rekabet gibi unsurlar eklenince taşlar yerine oturmamaktadır.
Bir başka tartışma ise eğer ihraç edilebilirse bu gazın hangi yol veya yollarla Avrupa ya da Türkiye’ye taşınacağı ile ilgilidir. İlk akla gelen seçenek ise boru hattıdır. Yüksek basınçlı ve uzun mesafeli boru hatları aslında oldukça maliyetli projeler ve bahsedilen miktar düşünülünce projenin karlılığı tartışma konusudur. Boru hattı yanında gazın LNG şeklinde pazarlanması da gündemdedir fakat İsrail buna pek sıcak bakmamaktadır. İsrail gazının Kıbrıs üzerinden boru hattıyla Türkiye’ye gönderilmesi ve doğal olarak daha az masraflı ve ekonomik bir yol olarak Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaştırılmasına yönelik projeler konuşulmaktadır.
İsrail’in Doğu Akdeniz altından geçecek bir boru hattıyla Türkiye’ye gaz göndermesi fikrini uzun yıllar devam eden Kıbrıs sorunundan bağımsız düşünmemek gerekmektedir. Burada bir noktanın altını çizmekte fayda vardır: Gaz sanayindeki genel teamüle göre tedarikçi ürünü sınırda alıcıya teslim etmek üzere tüm transit riskleri üstlenirken İsrail gazının Türkiye’ye ulaştırılması için tasarlanan boru hattına Türk şirketleri ortak edilmek istenmektedir. Bu projenin 2025’den sonra gerçekleşmesi planlanmışken zaten gerçekçi gözükmeyen, mevcut durumda İsrail ve Gazze savaşı ve siyasi saiklerle gündeme getiren proje an itibariyle olumsuz seyretmektedir. Türkiye’nin boru yerine sıvılaştırılmış gazla beslenen FSRU terminallerinin ikincisini Dörtyol’a kurarak ulusal gaz şebekesine güneyden de giriş sağlaması, bu projenin mantığını tümden ortadan kaldırmaktadır.
Türkiye’ye boru hattı inşası düşüncesi üzerine yapılan tartışmalar sonuçsuz kalırken ikinci projenin Girit üzerinden Avrupa’ya uzanacak boru ile gaz satışının edimsel olmaması nedeniyle söz konusu rezervlerin sadece daha geniş jeopolitik konular için bir araç işlevinden öteye gitmemesi sonucunu doğurmaktadır. Kısıtlı miktarda gazın binlerce kilometrelik hatla Akdeniz’in altından Avrupa’ya götürülmek istenmesini zaten ekonomik mantıkla açıklamak mümkün değildir. Konu daha geniş çerçevede ele alındığında sanal ve siyasi bir mesele ortaya çıkmaktadır.
Doğu Akdeniz’de zayıf ekonomik ilişkiler, stratejik ve jeopolitik politikaların iktisadi çıkarların önüne geçmesine neden olmakta; Türkiye ile Yunanistan, Mısır ve İsrail arasındaki politik sorunların aşılamaması neticesinde Doğu Akdeniz’in bir çatışma havzası olarak ortaya çıkması sonucunu doğurabilir.
Belirlenecek yeni politikada iki seçenek masada durmaktadır: Birincisi Türkiye ve KKTC’nin bağımsız devletler olarak ayrı ayrı kendi MEB’leri içerisinde hidrokarbon aramalarında bulunmak. İkincisi ise uluslararası şartların değiştiği dikkate alınarak gelecek yıldan itibaren KKTC’nin Türkiye ile bütünleşmesine odaklanmak suretiyle KKTC MEB’inde TPAO’ya verilen izinli sahalarda Doğal Gaz aramaları yapmaktır.

Doğu Akdeniz’de Doğal Gaz odaklı gelişmeler
Yorum Yap

Yorumlar kapalı.