(Avukat, Sn. Ergin Ulunay, anlatıyor)
* * *
Avukat, Sn. ERGİN ULUNAY:
‘‘Bilindiği üzere 15 Kasım 1983 yılında ve tarihinde Kıbrıs Türkleri haklarını korumak için bütün dünya ve tarih önünde bağımsızlıklarını ilân ettiler ve bağımsız Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni ilân ettiler ve kurdular.
Tabii bunun büyük tepkileri oldu.
Güvenlik Konseyi 541 Sayılı Kararı ile bu bağımsızlığın tanınmamasını, geri alınmasını ve sadece tek yasal devlet olarak Kıbrıs’ta, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin tanınmasını talep etti. Bu doğrultuda bir karar verdi. Tabii bu kararın hukuksal dayanakları tamamıyla tutarsız ve geçersizdir.
Diyeceksiniz niye?
* * *
Bilindiği üzere Güvenlik Konseyi, Birleşmiş Milletler’in bir organıdır ve siyasi bir komite mahiyetindedir. Orda büyük güçlerin bir dengesi mevcuttur. Ve Güvenlik Konseyi’nin devletler hukuku altında bir devletin bağımsız olup olamayacağına, bağımsızlığını ilân edip edemeyeceğine, bağımsızlığın kriterlerini yerine getirip getirmeyeceğine dair hükümler vermek, kararlar vermek gibi bir yetkisi yoktur.
Dolayısıyla, o günlerde çok tartışılan Güvenlik Konseyi Kararı ışığında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti tanınacak mı tanınmayacak mı?
Tabii ki Güvenlik Konseyi kararının siyasi etkisi olarak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Türkiye dışında başka ülkeler tarafından tanınmadı. Fakat vurgulamak istediğim, Güvenlik Konseyi Kararı’nın geçersiz olduğudur. Güvenlik Konseyi’nin böyle bir yetkisi ve rolü yoktur.
* * *
Dolayısıyla o günlerde de üzerinde durduğum gibi ve defaatle durduğum gibi, önemli olan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin devletler hukukunda, devlet kriterlerini tatbik edip etmediğidir. Bu hususta hiçbir merci karar vermez. Başka devletler tanımak suretiyle onunla ilişkilere girerler ama tanınıp tanınmaması tamamıyla objektif kriterlere dayanmaktadır.
Yani; Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti belirli bir ülkesi olan, belirli bir nüfusu olan, etkin bir hükümeti olan ve uluslararası ilişkilere girebilecek yetenekleri olan bir devlet olarak, uluslararası hukukta, devletler hukukunda bağımsız bir Cumhuriyettir.
Yani; Güvenlik Konseyi’nin kararı şöyledir böyledir diye Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti devletler hukukundaki geçerliliğini yitirmemektedir.
Bu, konu, o günlerde çok tartışmalara neden oldu…
Ben, hatta bu konuda Barolar Birliği’ne bir de tebliğ sundum ve ayrıntılı bir şekilde niçin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tanınması gerektiğini ve tanınıp tanınmamasına bakılmaksızın bağımsız bir devlet olduğunu, devletler hukuku altında vurgulamıştım.’’
* * *
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ilânı, uluslararası hukuk temelinde ‘Ayrılıkçı’ bir karar olmamasına karşın, Güvenlik Konseyi bu kararımızı ‘Ayrılıkçı bir yapılanma’ olarak yorumlar… Ancak, İngilizlerin ünlü The Times gazetesi, aynı fikirde değildir… The Times, 23 Kasım tarihli nüshasında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 541 sayılı kararını eleştiren bir yazı yayınlar ve şu soruyu sorar:
* * *
(The Times Gazetesi)
– ‘‘Birçok Kıbrıslı Rum’un kafasında var olan Enosis’in, yabancı saydıkları Türkleri adadan kovmak demek olduğu, inkâr edilemez.
Enosis mücadelesinin adada bahtsız askerlerimiz için ne demek olduğunu biliyor fakat dikkate almama eğilimi gösteriyoruz.
Yoksa… Yasallık, Hıristiyanların bulunduğu ve Türklerin kayıtsız şartsız kabul etmesi gereken bir kelime mi?’’
* * *
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, 541 sayılı kararından sonra, bu kez, «Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin bağımsızlık ilânının geçersiz okluğunu, geri alınması gerektiğini ve hiç bir üye ülkenin yeni devleti tanımamasını» isteyen İngiliz karar tasarısını 1 ret ve 1 çekimser oya karşı, 13 oy ile onaylar…
Güvenlik Konseyi’nin bağımsızlığımızı tanımama kararından sonra yeniden söz alan Sn. Denktaş, duygularını, şu sözlerle dile getirir:
* * *
‘‘Tatbih kararı çıktı…
Amerikalıların, İngilizlerin, Sovyetlerin katılımıyla tatbih kararı çıktı, ben yirmi dört saat sonra Kıbrıs’a geldiğimde İnal Batu akremanını verdi, akremanını verir vermez tekrar Güvenlik Konseyi’ne şikâyet ettiler ve iki gün sonra ben tekrar Güvenlik Konseyine gittim.
Ancak, Güvenlik Konseyi’ne gitmeden önce Ankara’dan geçtim.
Ankara, bir endişe içerisinde…
Amerika Birleşik Devletleri yeniden bir silâh ambargosu koyar mı?
Barış Harekâtı’nda yaptığı gibi…
Bunun için, ‘şunu vurgula’ dediler bana: ‘‘Ayrı devleti kurdun ama iki devlet esasında ortaklığa ve federasyona hazırız ve açığız’’ Nasıl ki açıklamamızda da bu vardır. Öyle yaptık. Federasyondan yana olduğumuzu, federasyona Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin engel olmadığını hatta bunu kolaylaştırdığını falan iddia ettim.»
* * *
Bir yanda Sn. Denktaş’ın uzun soluklu konuşması, diğer yanda, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ilânı kararına peş peşe gelen kınamalar ve tanımama istemleri…
Bu kınama ve istemlere karşın, yine de, Güvenlik Konseyi’nde temsilcisi bulunan Pakistan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni tanıdığını açıklar…
Ancak bu tanıma, uzun süreli olmaz…
Pakistan temsilcisi, Güvenlik Konseyi koridorlarında Sn. Denktaş’ın yanına yaklaşır, koluna girer… Ve…
Sn. Denktaş, o anı şöyle anlatır:
* * *
‘‘Bu sefer Pakistan sefiri tabiatıyla etkilendi, çıkarken koluma girdi ve bana, ‘‘Denktaş Bey, geçen sefer geldiniz, devlet ilân ettiniz sizi sonuna kadar destekledik. Yunanistan’da bizim elli bin (ya da beş yüz bin) insanımız gemilerde çalışır, bunu göz ardı ederek sizi sonuna kadar destekledik. Şimdi geldiniz federasyon istediğinizi söylüyorsunuz,‘federasyon federasyon’ diyorsunuz, birleşmek diyorsunuz… Eğer birleşecekseniz bizi Yunanistan’la niye kavga ettireceksiniz?’’dedi.
Bunu, tabii ki ben derhal Türkiye’ye bildirdim, rapor ettim ve dedim ki:
‘‘Hem görüşmelerde federasyon diyeceğiz, hem Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti tanınacak… İkisi bir arada yürümez. Ya görüşmeler kesilecek tanınma yoluna çıkacağız veya görüşmelere devam diye bu süreci erteleyeceğiz.’’
Türkiye, o günlerde süreci ertelemekten başka bir çare görmedi.
Bugüne kadar gelmemizin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tanınması yoluna çıkmamamızın nedeni, budur.’’
* * *
Perşembe günkü köşe yazımızda, devam etmek üzere…
Yorumlar kapalı.