Bülent Fevzioğlu

Aklıma takıldı da: “Atatürk Meydanı’nda kendimi mi asayım?”







Kıbrıs Türk halkı son derece olgun, düşünsel tartışma yeteneklerine sahip, hoşgörü çıtası yüksek, demokratik haklara ve değerlere yürekten inanmış saygın bir halktır.

Tüm bu olumluluklarını özetleyen en somut örneği ise kendine, kurucu cumhurbaşkanımız Sn. Denktaş’tan hemen sonra ikinci cumhurbaşkanı olarak Sn. Mehmet Ali Talat’ı seçmiş olmasıdır.

Bilindiği gibi Sn. Talat, kendi ifadesi ile ‘‘Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ilân edildiği zaman, oturup ağlamış!’’ bir insandır.

Lâkin bu ‘‘ağlama’’, on binlerce Kıbrıslı Türkün ‘‘mutluluktan’’ ağladığı gibi bir ağlama değil, ‘‘keşke bu cumhuriyet hiç ilân edilmeseydi’’ yönündeki ‘‘marazdan’’ kopup gelen bir ağlama idi…

Hatırlayalım…

 

*     *     *

Günümüzden, 14 yıl önce…

Tarih; 2009 yılı Kasım ayı…

Türkiye basınından Radikal gazetesinin Yazı İşleri Müdürü Sn. Erdal Güven, Sn. Talât’la gerçekleştirdiği uzun soluklu söyleşini kısa bir süre sonra ‘‘Adam, Talât’ın Kıbrıs’ı’’ adlı kitaba dönüştürerek, yayınlar.

Sn. Talât, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ilânı öncesindeki son saatlerde ve parti (CTP) toplantısı içerisinde yaşananları, şu sözlerle anlatır:

 

*     *     *

– ‘‘Tartışmalar yoğun biçimde sürüyordu. CTP sık sık bildiri yayınlıyor, ‘Ayrı devlet taksimdir, taksime hayır, ayrı devlete hayır’ diye. 14 Kasım gecesi saat 24 gibi CTP Parti Meclisi toplantıya çağrılıyor. Toplantıdan önce Denktaş,

– ‘‘Yarın KKTC’yi ilân edeceğiz. Devletin kuruluşunu reddeden bir parti kapatılır’’ diyor. Saat taa 5’e kadar tartışıyoruz. Sonuçta oylama yapılıyor. Bir oyla, 13’e 14 oyla KKTC’nin ilânına onay kararı çıkıyor.

Ben tabii ‘‘Hayır’’ oyu kullandım o zamanki şartlarda.

Dahası büyük mücadele verdim ‘‘Evet’’ çıkmaması için.

O gece eve döndüğümde ağladım. Hayatımda ilk kez… CTP nasıl böyle olur diye. Beni en çok üzen tutarsızlıktı. ‘‘Hayır’’ demeliydik. Sonra ceremesi neyse öderdik.’’

 

*     *     *

Ve tüm inanmış değerleri, içtenliliği ve samimiyeti ile devam ediyor Sn. Talât:

 

*     *     *

– ‘‘KKTC’yi ilân etmek kadar yanlış bir hareket yoktu.

Bugüne gelelim…

Kıbrıs Türk halkı çözüm istiyor, AB’yi istiyor, o yüzden beni göreve getirdi.’’

 

*     *     *

Ve Kıbrıs Türk halkı, ‘‘cumhuriyetin ilânını yanlış bir hareket’’ olarak gören ve bu yanlış hareket nedeniyle üzüntüyle ‘‘ağlayan’’ Sn. Talât’ı yine de kendine – devletine ikinci cumhurbaşkanı olarak seçmenin, olgunluğunu gösterir.

Hem de çok büyük bir katılım ve oy farkı ile…

Ne diyor Sn. Talât?

– ‘‘Düşünsenize ben, 2000 yılında da seçime katılmıştım ve yüzde 10 oy almıştım. Beş yıl sonra ise yüzde 56’ya yakın, oy topladım.’’

 

*     *     *

İkinci cumhurbaşkanımız Sn. Talât göreve geldiği zaman çok büyük bir destek ve umut vardı yanında…

Kendi ifadesiyle yüzde 10’lardan yüzde 56’ya yükselen güçlü bir destek…

Sn. Denktaş’ın yapamadıklarını, Sn. Talât yapacaktı…

Ve bu umudu besleyen en büyük etkenlerden biri de hiç kuşkusuz Sn. Talât’la birlikte ‘‘çözüm masasına’’ oturacak olan, Sn. Hristofyas’tı…

Kuzey’de CTP – Talât, Güney’de AKEL – Hristofyas…

Yetmedi; Avrupa Birliği desteği de yüzde 56’ya varan umutların bonusu…

 

*     *     *

İşte bu çok cafcaflı – şatafatlı süreç içerisinde Kıbrıslı Türkler, ilk hayat kırıklığını Avrupa Birliği’nden yaşadı…

Türk ve Rum halklarının 24 Nisan 2004 tarihli ortak referandumuna sunulan ‘‘Annan Plânı’’ adalı komşularımız tarafından yüzde 75.83 ‘‘Hayır’’ alırken, aynı plâna yüzde 64.91 ‘‘Evet’’ diyen Kıbrıslı Türkler, AB’nin dışında tutuldu…

 

*     *     *

Ne demiştik yukarıda, başlarken söze;

– ‘‘Kıbrıs Türk halkı son derece olgun, düşünsel tartışma yeteneklerine sahip, hoşgörü çıtası yüksek, demokratik haklara ve değerlere yürekten inanmış saygın bir halktır.’’

 

*     *     *

İşte bu saygın halk, beş yıllık görev süresi boyunca kendine cumhurbaşkanı olarak seçtiği Sn. Talât’ın ‘‘Kıbrıs sorununa çözüm’’ çalışmalarını ve çabasını kendine yaraşan ve yakışan olgunluğuyla izledi, bekledi…

‘‘Çözüm karşıtı!’’ Sn. Denktaş’ın yıllar yılı yapamadıklarını, ‘‘çözüm taraftarı’’ Sn. Talât, kendisiyle birlikte aynı düşüncelerin savunucusu olan AKEL lideri Sn. Hristofyas’la birlikte çözecekler, ada halklarını el ve gönül birlikteliğinde artık huzura kavuşturacak, sonsuza değin rahatlatacaklardı…

 

*     *     *

Sn. Talât, büyük umut baloncuklarıyla ada üzerinde renk/ahenk uçuşturulan ‘‘Annan Plânı’’ referandumundan (24 Nisan 2004) tam bir yıl sonra, 24 Nisan 2005 günü başlatmış olduğu cumhurbaşkanlığı görev süresini, beş yıl sonra, 23 Nisan 2010 günü tamamlar…

Kuşkusuz; beş yıllık görev süresi boyunca Sn. Talât, inandığı değerleri, doğruları ve ‘‘Kıbrıs sorunun çözümüne ilişkin’’ çabalarını aklına ve yüreğine sığınarak en iyi şekliyle yerine getirmiş, mücadelesini vermiştir.

Sn. Talât’ın, görev süresi boyunca, Kıbrıslı Türklerin bir cumhurbaşkanı olarak verdiği emeği alkışlayanlar da oldu, eleştirenler de…

Alkışlayanların da kendilerince haklı veya kabul edilebilir, anlaşılabilir nedenleri vardır, eleştirenlerin de…

Sonuçta; beş yıllık bir görev süresi tamamlanmış, yeni bir seçime gidilmiştir…

Beş yıl önce (2005) yüzde 56’ya varan oyla seçilen Sn. Talât’ın yerine, beş yıl sonra (18 Nisan 2010) bu kez, yüzde 61 farkla ve düşünsel yönden birbirlerine çok uzak noktalarda bulunduğu, Sn. Derviş Eroğlu seçilir…

 

*     *     *

Kıssadan hissesi:

Son derece olgun, düşünsel tartışma yeteneklerine sahip, hoşgörü çıtası yüksek, demokratik haklara ve değerlere yürekten inanmış saygın Kıbrıs Türk halkı; ‘‘Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ilân edildiğinde çok üzüldüm, oturup ağladım’’ diyen Sn. Talât’ı kendine cumhurbaşkanı seçmekten imtina etmedi, saygı duydu, değer verdi, göreve getirdi…

Büyük umutlarla köpürtülen beş yıllık Sn. Talât – Sn. Hristofyas görüşmelerinden de bir sonuç alınamadı elbette…

Neden mi?

İşte bu ‘‘Neden?’’ sorusunun yanıtı da yine, Sn. Talât’tan geliyor…

Hem de daha cumhurbaşkanı seçilmeden, başbakanken henüz, Güney Kıbrıs’ta yayımlanan Sunday Mail gazetesine verdiği demeçte, çözüme ulaşılması için adım atması gerekenin Rum tarafı olduğunu söyledi (3 Ekim 2004, Kıbrıs Postası gazetesi), şöyle dedi:

– ‘‘Top şu an Rumlarda ve bunun üzerinde oturuyorlar.

Atatürk Meydanı’nda kendimi mi asayım?

Kıbrıs Rumları için yapabileceğim başka bir şey kalmadı…’’

Sn. Tatar’ın son New York ziyaretine ilişkin haberleri okurken, her nedense Sn. Talât, aklıma takıldı da!

Aklıma takıldı da: “Atatürk Meydanı’nda kendimi mi asayım?”
Yorum Yap

Yorumlar kapalı.