Toparlıyorum:
Son on yılın, “Adli Yıl Açılış Konuşmaları”nı özetin de özeti olarak, paylaşmaya çalıştım.
Geçtiğimiz gün de değinmiştim.
Hani o, zaman zaman kimilerince “Kıbrıslı Türkler olarak biz, ne zaman bu kadar çok bozulduk?” sorusunun yanıtları, “Adli Yıl Açılış Konuşmaları”nın tam da merkezindedir.
Yargıçlarımız, savcılarımız ve avukatlarımız; kaç yıllardır altını çize çize, bağıra bağıra dikkat çekmişler, uyarmışlar var olan ülkesel sorunlarımızla birlikte, var olanların üzerine her geçen gün daha da artarak, eklenenlerini de…
Ne diyor bir şarkısında Cem Karaca?
– “Bir yer duydu bir gök duydu su duydu;
Sen! Duymadın”
* * *
Sen!
Yani; başta devleti yönetenlerimiz, cumhuriyet meclisimizde olanlarımız ve elbette, HEPİMİZ!
Gerçeğimizdir ki büyük çoğunluğumuz; futbol maçlarına, televizyon dizilerine, sosyal paylaşımlarda linç histerilerine, birbirimizi küçümsemelere, kıskançlık ve hasetlere, “neydim ne oldum yüzsüzlüğüne” göstermiş olduğu ilgi ve savurganca harcanan zamanı, yıllardan gelen “Adli Yıl Açılış Konuşmaları”ndan her hangi birine ayırmış ve ülkesi adına endişe duymuş olsaydı eğer, şimdi, bir büyük marifetmiş gibi “Kıbrıslı Türkler olarak biz, ne zaman bu kadar çok bozulduk?” sorusuna, zerre gerek, duymazlardı…
* * *
Gelelim, en son, 2023 – 2024 tarihli “Adli Yıl Açılış Konuşmaları”na…
Çok değil, daha geçtiğimiz yıl, Kıbrıs Türk Barolar Birliği Başkanı Sn. Hasan Esendağlı, hangi sorunlarımıza dikkat çekmişti?
Uzun ve fakat öncekileri kadar tarihsel bir konuşma metnidir, özetliyorum:
* * *
– “Devlet ve kamu kurumları istihdamlarında torpil ve kayırmacılık kokan adaletsiz uygulamalara son verilmelidir. Bu adaletsizlik, toplumsal barışın temellerine konulan bir dinamitten başka bir şey değildir.”
* * *
– “Üzülerek söylüyorum ki, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Devleti, ülkenin ve toplumun sorunlarına çözüm üretecek bir yapı olma niteliğinden hızla uzaklaşmaktadır. Daha da kötüsü, bu durumun gerek yönetenler gerekse yönetilenler tarafından adeta kanıksanmış olmasıdır. Toplumun geniş kesimlerinde devletten ve ülkeden umudun kesilmiş olduğunu, hiçbir konuda bir iyileşme beklenmediğini net bir şekilde gözlemleyebiliyoruz.”
* * *
– “Devlete ilişkin memnuniyetsizliğin hafife alınmayacak bir şekilde öfkeye dönüştüğüne; daha da üzücüsü devletin, kişiler arası konuşma veya paylaşımlarda sıklıkla alay konusu olduğuna her gün tanıklık etmekteyiz.”
* * *
– “Tapu Daireleri’nde işlem yapan avukat ve vatandaşlara çıkarılan zorluklar, ilçeden ilçeye değişiklik arz eden keyfi uygulamalar, artık eziyet seviyesine varmıştır.
Maliye Bakanlığı, sorunlu başka bir alandır. Özellikle gayrımenkul satışı, menkul icrası ve mazbatalardan yapılan tahsilatların, yatırıldığı emanet hesaplarından harcanması ve ilgili avukata aylar sonra ödenmesi, çok büyük sorunlara yol açmaktadır. Zaman içerisinde oluşan kur ve faiz farkları hem alacaklıyı, hem borçluyu mağdur etmekte hem de avukatları zor durumda bırakmaktadır.”
* * *
– “Bir yandan dışarıdan akın akın göç almaktayız; ama öte yandan gençlerimiz, nitelikli, eğitimli beyinlerimiz, ailelerimiz, kendilerine başka ülkelerde gelecek aramaktadır. Ortada, ayağımızın altından kayıp gitmekte olan bir ülke, tüm bağları çözülmekte ve yok olmakta olan bir toplum vardır. Bu olumsuz tablonun tek sorumlusunun siyaset ve siyasetçiler olduğunu söyleme kolaycılığına kaçmamak gerekir. Ortaya çıkan bu sonuçtan, -özellikle mevcut yapıdan sağladığımız fayda ve değişime gösterdiğimiz direnç oranında- hepimiz kendi payımıza düşen sorumluluğu üstlenmeliyiz.”
* * *
– “Devletin üç büyük erkinin, yasama, yürütme ve yargının temsilcilerinin bir arada bulunduğu Adli Yıl açılış törenlerinin yıllardır ülkenin ve özellikle yargının sorunlarının dile getirildiği bir platform olarak kullanılması bir teamül haline gelmiştir. Buna karşın bu sorunların çözülememesi ve hatta her geçen yıl daha da büyümesi ise neredeyse başka bir teamül olmuş durumdadır.”
* * *
– “Bugün itibariyle Barolara kayıtlı avukat sayısı 1400; fiilen meslek icra eden avukat sayısı ise 900 civarındadır.
Avukat sayısı, ihtiyaç ve kapasitenin çok ötesine geçmiş durumdadır.
Maalesef bu duruma, diğer pek çok yükseköğretim gerektiren meslekte olduğu gibi öncelikle sağlıklı bir eğitim plânlaması ve yönlendirmesi yapmayan gelmiş ve geçmiş hükümetler ile ülke kapasitesini dikkate alarak yerli öğrencilere kontenjan kısıtlaması getirme sorumluluğunu gösteremeyen KKTC’de kurulu üniversiteler yol açmıştır.
Bu konuda acil bir şekilde tedbir alınması gerektiği şeklindeki çağrımızı tekrarlıyorum. Unutulmaması gerekir ki avukatın karşısına çıkarılan engel, aynı zamanda hakkı aranan yurttaşa da çıkarılmış olmaktadır. Bu bağlamda, avukatın hak arayışı ve meslek icrasının önündeki engelleri kaldırmak devletin ödevidir.”
* * *
– “Anayasa’ya aykırı yasaların, yasalara aykırı tüzüklerin, tüzüklere aykırı idari işlemlerin göz göre göre yapıldığı; çok sınırlı bir düzenleme alanı olan yasa gücünde kararnamelerin yasama yetkisini gasp edercesine kullanıldığı; kamu yararı ilkesinin ısrarla göz ardı edildiği bir dönemden geçmekteyiz.
Hükümetin adeta “biz yapalım, yargı bozarsa bozsun” yaklaşımı ile hareket ettiği görülmektedir. Bu yanlıştır. Başka bir yanlış ise hükümetin her icraatını mahkemelere taşıma şeklindeki muhalefet anlayışıdır.
Bu noktada aslen siyasetin konusu olan meselelerin mahkemeler eliyle çözülmeye çalışılması şeklinde ortaya çıkan pratik, tehlikeli sonuçlara gebedir. Mahkemelerde yaratılan siyasi nitelikli dava yoğunluğu, kuvvetler ayrılığı ve yargı bağımsızlığı ilkelerinin sınırlarını tehlikeye atmakta ve yargıyı hedef haline getirme potansiyeli taşımaktadır.”
* * *
– “Bu tablodan çıkan sonuç, Kıbrıs Türk Toplumunun KKTC Devletine olan saygı, güven, inanç ve bağlılığının ciddi şekilde hasar gördüğü, neredeyse kaybolma noktasına geldiğidir. Bu durum, belki de spesifik konuların üzerinde, en büyük sorunumuzdur.”
* * *
Kıssadan hissesi:
Bugün şikâyet ettiğimiz her ne varsa…
En azından son 10 yıldır yargıçlarımız, savcılarımız, avukatlarımız öyle usul usul da değil ha, bağıra bağıra – çığlık çığlığa söylemişler, uyarmışlar, yazmışlar…
Neydi o çokbilmiş soru?
-“Kıbrıslı Türkler olarak biz, ne zaman bu kadar çok bozulduk?” öyle mi?
Hadi Cem Baba, söyle bir daha:
– “Bir yer duydu bir gök duydu su duydu;
Sen! Duymadın…”
O zaman… Arsızın, hırsızın, yüzsüzün zirvelere tırmanan dağcılığı yanında, yaşadığı ülke için derin bir korku, kaygı ve sancı duyan namuslu insanların diplere vuran dalgıçlığına, devam!
Yorumlar kapalı.