Filistin’de acı, kan ve gözyaşı var.. Hastaneyi dahi bombalayacak kadar ileri gitmiş katil bir İsrail… Ama korkusuz.. Ne ‘uluslararası hukuk’ dinliyor, ne de insan hakkı… Çünkü sırtı sağlam ve güçlü…
“Uluslararası hukuk yoktur, güçlünün hukuku vardır” tezim için en yeni örnek.. Ama biz Kıbrıs Türkleri bunu yıllardır yaşıyoruz… Dilerseniz kısaca hep birlikte anımsayalım:
Kitaplarda okuduk; 1960’ta kurulan ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurucu ortağıyız… Haklarımız var, veto ettiğimiz hiçbir karar geçerli değil.. Anlaşma ‘uluslararası hukuk’ çevresinde kaleme alınmış, toplumların liderleri imza koymuş filan…
Rum zihniyeti buna ancak 3 yıl dayanabildi, kendi hukukunu uygulamaya koyarak Türkleri devletten atmayı tercih etti..
Kıbrıs Türk Liderliği “uluslararası hukuku” aradı her yerde ama hak getire!.. Güçlü Rumlar güçsüz Türkleri oyunun dışına attı.. Bunla da kalmadılar; Kıbrıs’ı tamamen Yunanistan’a bağlama hayali ile adımlar atılmaya başladı.. Korku, kan ve gözyaşı içinde geçen yıllar… Ama ‘uluslararası hukuk’tan hâlâ ses seda yok..
Kıbrıs Türkü, Türkiye’ye sığındı.. Ve bir gece ansızın güçlü Türkiye adaya çıktı..
‘Kıbrıs Cumhuriyeti’nin garantörü olarak ‘uluslararası hukuk’ çerçevesinde adaya asker çıkaran Türkiye’ye “Dur” diyen daha güçlü ülkeler devreye girdi… Oysa Türkiye garantördü.. Yunanistan’dan gelen cunta adayı tamamen temizleyip Kıbrıs’ı Yunanistan’a bağlama hedefiyle yakıp yıkarken sessiz kalan güçler, ‘uluslar arası hukuk’ temelinde adaya çıkan Türkiye’ye “dur” dedi!..
Ve sonunda Kıbrıs Türkü zulümden kurtuldu ama Türkiye de güçlülerin telkiniyle durmak zorunda kaldı!
‘Uluslararası hukuk’un lafta kaldığı süreç sadece 1960 döneminde değildi elbet… Bizzat bizim neslin yaşayıp gördüğü ve en azından benim dünyaya bakış açımın değiştiği Annan planı sürecini yaşadık.
Yıl 2001-2002’ler.. Türkiye’de devrim gibi bir siyasi gelişme, yeni kurulan AK Parti tek başına iktidarda.. Kıbrıs’ta farklı bir hava… Çözüm kelimesi yüksek sesle haykırılmakta..
Yıllardır kapalı olan sınır kapılarının 2003’te bir anda açılması… Tarihi bir an ve peşi sıra gelen Annan Planı versiyonları…
Kıbrıs Türkü’nün Avrupalı olma hayali.. Kimilerinde bolca Euro, kimilerinde çağdaş yaşam hedefi…
Kanımız kaynıyor…
Hemen her gün yapılan eylemleri çiçeği burnunda bir gazeteci olarak takip ediyor, çözüme, değişime destek veriyor, Kıbrıs’ta bir çözümün ve barışın nimetlerinden faydalanmak istiyorum.. Ben ve binlerce Kıbrıs Türkü.
Türkiye başta olmak üzere İngiltere, Amerika, Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletler… Hatta belki de tarihte ilk defa iş dünyası ve sendikalar kol kola.. On binler ayakta… “Çözüm hemen şimdi.”
Kim ki “kanmayın bu işe” diyor, tu kaka bir kenara itiliyor…
Hatta Rahmetli Denktaş’a belki de toplum olarak yaptığımız en büyük ayıptı bu…
O kitlenin içinde bir genç olarak “ulusalararası hukuk” kelimesi ile tanışıyor, dünyanın adaletine güveniyorum filan.. “Siz çözüme ‘evet’ deyin, Rumlar ‘hayır’ dese bile arkanızdayız”
Sözüm ona AB yanımızda olacak, Amerika, İngiltere bize kol kanat gerecek!.. Muazzam şeyler..
Günü geliyor, Kıbrıs Türkü vazifesini layıkıyla yerine getiriyor… Sonra o destekçi ülkeler bir bir nasılsa yok oluyor… Bırakın desteği, Rum’la kol kola girip, her açılımın önünü tıkayıp köstek oluyor!
Ne gençlerin spor yapmasına imkan tanıyorlar, ne de insani bir etkinliğe! Dolaşım hakkının kısıtlanmasından, yaşam hakkımıza kadar gasp etme gayreti hat safhada! Ve bizim meşhur ‘uluslar arası hukuk’ yine yok meydanda!. Rum ne derse o oluyor..
“Eee biz ‘evet’ dediydik, uluslararası hukuka göre haklıydık, nasıl dışlandık” soruları havada kalıyor!..
İşin gerçeği şu; güçlü devletler ne derse o oluyor, ‘uluslararası hukuk’ her daim ‘güçlünün hukukuna teslim oluyor…
O nedenle bize tek destek olan Türkiye ne kadar güçlüyse, Kıbrıs Türkü uluslararası hukuk önünde o kadar güçlüdür.. Gerçek budur, başka yerlerden “hak” beklemek abesle iştigaldir!..
Yorumlar kapalı.