
Cenevre’den bir çözüm çıkmayacağını biliyorduk. Zaten böyle bir beklenti de yoktu. Bunun için de gidilmemişti. Ya ne için gidilmişti? İki halk arasında iş birliği köprüleri oluşturmak, sağlamlaştırmak ve iki halkın yararına olabilecek adımları atmak… Tabii bu noktada yalnız iki tarafa veya ilgili taraflara değil, Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın ifade ettiği gibi, Birleşmiş Milletler’in (BM) kendisine de önemli görevler düşmektedir. Nitekim Tatar, Genel Sekreter’in de daha fazla gayret göstermesi gerektiğini dile getirdi.
Nedir BM’nin bu önemli görevleri?
Örnek mi, en başta Yiğitler-Pile yolu. Sırf Rum tarafının zorluk çıkarması ve BM Barış Gücü’nün de Rumlara boyun eğmesi sonucu bu yol bir türlü açılamıyor. Rumlar, Pile’de ara bölgede çarşı oluşturur, hatta üniversite bile kurarken, Kıbrıslı Türklerin daha rahat edebilmeleri açısından bir yolun bile çok görülmesi, Genel Sekreter’in öngördüğü iş birliğine darbe değil midir? Ada’daki BM Barış Gücü’nün yalnız bu konuda değil, hemen her konuda iki taraf arasında ‘eşit mesafe’ uygulaması gerekmez mi? Üstelik Genel Sekreter Antonio Guterres’in Cenevre’de ortaya koyduğu görüşlere ters düşmüyor mu?
Rum tarafı bunları bile yerine getirmiyorsa, getirmek istemiyorsa, demek ki iş birliğinden kaçınarak kendisini ‘dev aynasında’ görmeye devam etmektedir.
Bir diğer iş birliği örneği kapılardır. Metehan Sınır Kapısı’nın vasıtalı geçişlerde yoğunluk nedeniyle tıkanması her iki tarafta da tepkilere neden olurken, KKTC’nin alternatif olarak Haspolat’ta kapı açılması önerisi Rum tarafınca hâlâ kabul görmüş değildir. Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, gerek Haspolat, gerekse Akıncılar kapılarını alternatif olarak önerirken, ne yazık ki olumlu bir yanıt alabilmiş değildir. Rum lider Hristodulidis, ‘transit geçiş’ peşinde koşmaktadır. Halbuki Tatar, her iki halkın çıkarları dikkate alınarak söz konusu kapıları önermiş bulunmaktadır.
Kısaca BM Barış Gücü de kendine çeki düzen vermeli ve burada taraflar arasına eşit mesafe koymalıdır.
Çözüm için ortak zemin olmadığı bilinerek gidildi Cenevre’ye. Esasen Genel Sekreter Guterres de bu gerçeği biliyordu ve daveti ona göre yaptı. Çeşitli alanlarda tarafların işbirliği yapmaları ve güven yaratmalarını tavsiye etti. Yaniadına güven yaratıcı önlemler mi dersiniz, güven artırıcı önlemler mi dersiniz; çok sayıda iş birliği yapılabilecek alanlar vardır bu ülkede. Elektrikten, sudan tutun da pek çok alana varıncaya kadar. Bunları zaten birkaç günden beri yazdığımız Cenevre konulu yazılarımızda zikretmiş bulunuyoruz.
Bölgemiz zaten sıkıntılı. Dünya ise hızla değişim gösteriyor. Bizim iş birliğimiz hem her iki halka yarar sağlayacak hem de bölgenin istikrarına katkı koyacak. İstenilen barış, huzur ve güven değil midir? Onun için Rum liderliği de öteden beri izlediği yanlışlardan, saplantılardan vazgeçmeli, bu adanın sadece Rumlara ait olmadığı gerçeğini artık kabullenmelidir. Çevremizde ve dünyada bu kadar mesele varken, Tatar’ın dediği gibi, ileriye bakmalıyız.
Bakalım Nikos Hristodulidis; iş birliğine gelecek mi, yoksa kendisini dev aynasında görmeye devam mı edecek?
***
Yıldıray Kuşo, Dr. Küçük’e
az mı kahve yapmıştı?
Vefatını duyar duymaz şoke oldum. Markete gider, gelirken evinin önünden geçer, orada oturursa selamlaşır, bazen de kısa süreli sohbetler yapardık. Yaman adamdı Yıldıray Kuşo. Tam da babasının oğlu! Onun gibi uzun boylu yağız bir delikanlıydı. Yıldıray ve küçük kardeşi Turgut elimizde büyümüşlerdi. Bana karşı da büyük saygıları vardı. Halkın Sesi gazetesinin tam karşısındaydı babaları Hüseyin Kuşo’nun kahvehanesi. Lefkoşa’nın merkezi yerinde…
Kahveleri genelde kahve ocağında anneleri Mevhibe Hanım yapar, Hüseyin Kuşo da servis ederdi. Yıldıray ve Turgut, okuldan çıktıktan sonra kendilerine yardım ederdi. Herkes tarafından sevilen bir isimdi Yıldıray. Elektrik Kurumu’ndan emekli olduktan sonra, bir süreliğine İngiltere’ye gitmiş, orada çalışmış, döndükten sonra da taksicilik yapmış, en son Taşkınköy’deki evinde emekliliğin tadını çıkarmaya başlamıştı. Kim derdi ki, ecel erken alacak?
Önceki gün Lefkoşa’da toprağa verilen Yıldıray Kuşo’nun vefatı, başta ailesi olmak üzere tüm sevenlerini yasa boğdu. Babası Hüseyin Kuşo, Baf’ın Ayyanni köyünden, annesi Mevhibe Hanım da köylümdü. Serdarlı’dandı. Babasının, Kıbrıs Türk Halkının Varoluş ve Özgürlük Mücadelesi Lideri Dr. Fazıl Küçük ile şakalaşmalarına her zaman tanık olanlardı ve o da neşesini bulurdu.
Yıldıray, yakın dostlarımızdan, KIBRIS gazetesi çalışanlarından Dilek Çetereisi’nin eşi emekli bankacı Mehmet Rıza’nın kız kardeşi ile evliydi.
Allah gani gani rahmet eylesin, ışıklar yoldaşı olsun. Nur içinde yat, mekânın cennet olsun Yıldıray.
Mehmet Luman ve Hayati Özok
Öte yandan Luman ailesinin çınarı Mehmet Luman geçen pazar günü kalp krizi sonucu hayatını kaybetmişti. Toprağa verilen Mehmet Luman için bugün saat 16.00’da Yayla köyü camiinde 3. Gün mevlidi okunacak. Tüm sevenlerinin davetli olduğu belirtildi. Sevgili eşi Gülten Hanım, evlatları ve eşleri Vedia-Hüsnü Maniler, Cemal-Begüm Luman, torunları Sarp-Sena Şimşek, Mehmet-Hakan Luman, kardeşleri Caner Luman, Canan Yolaç, İlker, Derya ve Deniz Ağasoy, RuyalLuman, Ruhşen Açıkel, nur içinde yatmasını, mekânının cennet olmasını dilediler.
Bu arada KYN Group of Companies adına yayınlanan başsağlığı mesajında, “Kıymetli büyüğümüz, Kıbrıs iş dünyasının değerli isimlerinden, saygın iş insanı Hayati Özok’u kaybetmenin acısını derinden yaşamaktayız. Kendisi çalışkanlığı ve vizyoner bakış açısıyla iş dünyasına önemli katkılar sağlamış, saygı ve takdirle anılan bir isim olmuştur. Onun iş hayatına ve topluma sunduğu değerler daima hatırlanacaktır. Merhuma Allah’tan rahmet, başta ailesi olmak üzere, tüm yakınlarına ve sevenlerine başsağlığı ve sabır dileriz. Yattığı yer nur, mekânı cennet olsun” denildi.
Diğer yandan Atakom Ailesi adına yayımlanan mesajda da, iş arkadaşları Mehmet Çalışkan’ın kıymetli annesi Serpil Çalışkan’a Tanrı’dan rahmet, yaslı ailesine başsağlığı dileğinde bulunuldu.
Yorumlar kapalı.