İki günden beri bu sütunda pahalılığı irdelerken, hükümetin bu konuda ciddi çalışma yapmakta olduğu da açıklandı. Bu arada Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanı Erhan Arıklı da Türkiye’deki fiyatlarla kıyaslama yaparak, hayatı ucuzlatma adına gerekirse bazı ürünlerde ithal izni verileceğini söyledi. Bunun üzerine başta seracılar olmak üzere, karşı çıkışlar, homurdanmalar baş gösterdi.
Dünkü yazıda demiştik ki, çarşıya sürülen domates ve salatalıkta, aralarında sağlamı bulabilmek için tüketici akla karayı seçmekte zorlanır oldu. O kadar ki, böylesi sebzeyi Türkiye’de ineklere, koyun ve keçilere yem olarak verirler.
Bunları geçtik. Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Erkut Uluçam, bir salgın bahanesiyle narenciye ürünlerinin pazarlanamadığını, bunun sonucu olarak üreticilerin büyük zarar gördüğünü söyledi.
Enginara gelince; ihracatta rakipsiz bir ürün… Böyle olmasına rağmen, bu yıl taze enginar ihracatı zar-zor gerçekleştirildi ve enginar üreticisinin de defteri dürüldü. Halbuki Kıbrıs enginarının bir benzeri bu diyarda yok. Türkiye’de bayılıyorlar bu enginara. Adanın her yanı enginar olsa, İstanbul’un bir semtine yetmez.
Harup ve nara gelince; Uluçam diyor ki, çok kıymetli bir ürün olan harup ve nar da kaderine terk edildi, tedbir alınmazsa farelere yem olmaktan kutulamayacaklar. Uluçam’a göre; on yıl önce 2 bin 500 dönümde yapılan nar üretimi 600 dönüme kadar düştü.
Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Erkut Uluçam, ülkede tarımsal üretimin iflas bayrağını çektiğini ifade ederek, tarımda yaşanan sorunların başında, betonlaşma, üretim maliyetlerinin yüksekliği ve gerekli tarım politikalarının olmaması geldiğini kaydetti.
Yukarıda konu edilen ürünlerin tümü de Kıbrıs’a özgü. Özellikle narenciye, enginar ve harup. Esasında patates, çilek ve kolakası da sayabiliriz. Ancak betonlaşma ve üretim maliyetlerinin üreticiyi olumsuz yönde etkilediği inkâr edilemez. Geçmişte patatesin yanı sıra, havuç üretimi de yaygındı bu ülkede. Ancak zig-zaglı politikalar, hükümetlerde istikrarsızlık nedeniyle üretici umduğunu bulamadı ve havuç üreticisi üretimden kopmak zorunda kaldı. Halbuki Kıbrıs’ın patatesi gibi, havucun lezzeti de bir başkaydı. Özellikle kırmızı toprağa sahip ve ‘Kırmızı köyler’ denilen yörede üretilen havuç tüketici tarafından tercih edilmekteydi.
Aslında Tarım Bakanı Hüseyin Çavuş, toprakla haşir neşir olmuş, iyi niyetli ve de yerel üretime önem veren bir kişidir. Üretimin önünde betonlaşma, dövizden ötürü maliyetlerin yüksekliğinin, bunun da üreticiye olumsuz yansımalarını o da görmekte, bilmektedir. Bu koşullar altında uzun vadeli politikalar belirlemek kolay olmasa gerek.
Yanı başımızda savaşın devam ettiği bir ortamda, pahalılığı dizginlemek açısından fiyatları dengelemek büyük çaba gerektirir. Hükümetin elbirliğiyle ve gerçekçi yaklaşımlarla bu işlerin üstesinden gelebileceğine inanıyoruz. Ancak tarımın, özellikle dünyayı sarsan Covid-19 sürecinde en başta gelen sektörlerden biri olduğu görülmüş, anlaşılmıştı. Sağlıklı ve ayakta kalabilmenin yolu gıdadan geçtiğine göre, gıdayı yaratan tarıma hak ettiği ilgi artarak devam etmektedir. Yalnız salgın hastalıklar döneminde değil, savaşlarda, olağanüstü hallerde yaşamı idame ettirebilmek için belli başlı yiyecek maddeleri tercih edilmektedir. Bunlar da genelde tarım sektöründe boy gösteren ürünlerdir.
Rusya-Ukrayna savaşında bu duruma tanık olduk. Türkiye’nin arabuluculuyla dünyanın en büyük tahıl ihracatçısı ülke olan Ukrayna ile Karadeniz’de tahıl koridoru oluşturulmuştu. Bu koridor sayesinde Avrupa, Afrika ülkeleriyle daha nice ülkelere buğday sevkiyatı gerçekleştirilmiş, un ihtiyacı karşılanmıştı.
Tahıl sevkiyatının gerçekleşmesi üzerine, başta BM Genel Sekreteri Guterres olmak üzere, birçok ülke Türkiye’ye teşekkür etmişti.
Avuç içi kadar bu ülkede, diğer sektörleri de göz ardı etmeden, ancak tarım sektörünün kıymetini bilerek adım atmak, üreticiyi üretimden koparmamak, teşvik etmek, hatta gerektiğinde ödüllendirmek lazım. Sonuçta nasırlı ellere verilecek değer, halka verilecek değerle eş anlamdadır.
Yorumlar kapalı.