

Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni (KKTC) ziyareti münasebetiyle komşuların durumuna bir bakalım dedik. Rum tarafı da, mart ayında İsviçre’de yapılması beklenen Kıbrıs görüşmeleri öncesinde, Fidan’ın KKTC ziyaretine odaklanmış bulunuyor. Hakan Fidan’ın ziyareti sırasında Kıbrıs konusunda son dönemde yaşanan gelişmeler ve KKTC ile ilgili konular ele alınıyor.
Bilindiği gibi, mart ayında İsviçre’de, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in ev sahipliğinde KKTC ve GKRY liderleri Ersin Tatar ve Nikos Hristodulidis’in, anavatanların ve garantör ülke İngiltere’nin daha düşük düzeyde temsil edileceği gayri resmi bir toplantı yapılacak.
Rum Yönetimi Başkanı Nikos Hristodulidis, söz konusu toplantı için kendisine paye çıkarmaya çalışırken, “Bir yandan mutluyum, çünkü kendi girişimlerimiz Kıbrıs sorununa yeni bir hareketlilik kazandırdı ve mart ayında, baharda yeni bir hareketliliğin, anlamlı görüşmelerin ‘kesintiye uğradığı yerden’ yeniden başlamasına yol açmasını umuyorum” dedi.
Ne demek ‘kesintiye uğradığı yerden?’ Veya ‘kaldığı yerden?’
Rum yöneticiler bu terimi sık sık kullanıyor da, o kesintiye uğradığı veya kaldığı yer 2017 Crans Montana toplantısı idi ve o günden bu yana köprülerin altından çok sular aktı. O toplantıda masayı eski Rum lider Nikos Anastasiadis’le birlikte deviren şimdiki Rum Yönetimi Başkanı, o zamanın Dışişleri Bakanı Nikos Hristodulidis değil miydi? Türk tarafı daha önerilerini ortaya koymadan, oteldeki valizlerini toplatıp da, doğrudan uçakalanına giden onlar değil miydi? Hatta hatırlarsınız, dönemin Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, “Bu bizim neslin son denemesidir” demişti…
Crans Montana’daki bu başarısızlıktan sonra görüşmeler askıya alınmış ve federasyon defteri de hem KKTC, hem de Türkiye tarafından kapanmış, yeni bir vizyon geliştirilmişti. 56 yıllık müzakere sürecinde gelmiş geçmiş Rum liderlerinin ‘federasyon aldatmacası’ ile hep zamana oynadığı saptanmış, hele AB üyeliğiyle birlikte, Ada’nın kuzeyine de egemen olabilme düşüncesiyle Kıbrıs Türk halkını, ‘Kıbrıs Helen Cumhuriyeti’ne dönüştürülen ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ne yamalama çabası yoğunlaştırılmıştı.
Tüm bu olumsuzluklar karşısında Cumhurbaşkanı seçilen Ersin Tatar, halkın da benimsediği, Türkiye’nin de desteklediği yeni bir vizyon ortaya koydu. İki devletli çözümde, eşit egemenlik ve uluslararası eşit statünün teyit edilmesi şartıyla müzakere masasına oturacağını her vesile ile dile getirdi. Gelinen noktada, ne KKTC, ne de Türkiye geri adım atmadan, Genel Sekreteri de kırmadan, iyi niyetini ortaya koyarak söz konusu toplantıyı kabul etmiş bulunmaktadır.
Türkiye ile Yunanistan arasında yumuşak hava devam ederken, böyle bir toplantıdan ne sonuç alınacağı veya alınmayacağı merak konusudur. Ancak son zamanda Türkiye’nin, Suriye’deki gelişmelerden dolayı yükselen yıldızının da söz konusu toplantıya damgasını vurması beklentisi yok değildir. Bir yandan ABD’nin yeni Başkanı Donald Trump’ın, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la ilgili övücü sözleri, “Suriye’nin anahtarı Türkiye’nin elindedir” demesi, elbette ki, Türkiye’nin bölgedeki etkinliğine işarettir.
Nitekim Suriye’de Beşar Esat’ın devrilmesinden sonra,Suriye’ye giden ve Suriye lideri El Şara ile görüşen ilk Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dır. Hatta bazı ülkelerin dışişleri bakanlarının da Suriye’yi ziyaret etme konusunda yardımcı olmasını isteyenlerin adresi de yine Hakan Fidan’dır.
Gerçekler böyle iken, Rum tarafının ve aynı zamanda Yunanistan’ın en büyük kaygısı, Türkiye’nin Libya ile olan deniz yetki alanının bir benzerini de Suriye ile gerçekleştirme olasılığıdır. Bu durum, İsviçre öncesinde Rum liderliğinin uykularını kaçırmakta ise de, bu durum Türkiye ile Suriye arasında bir meseledir.
Rum tarafını öfkelendiren bir başka husus da, Genel Sekreter Antonio Guterres’in, mevziler konusunda Rum tarafını eleştirmiş olmasıdır. Guterres, Ada’daki BM Barış Gücü’nün faaliyetlerine ilişkin son altı aylık rapor taslağında, Rum Savunma Bakanlığı’nın Lefkoşa’da ara bölgeye yakın bir araştırma kurumunun çevre duvarlarına güçlendirilmiş ateşleme noktaları eklemesi olduğunu belirtti. Guterres, “Sivil yapılar içerisine askeri mevziler gizleyerek, asker ve siviller arasındaki çizgiyi kasıtlı olarak bulanıklaştırma politikası ciddi insani kaygılar doğuruyor. Bu durum, sivilleri riske atabilir” şeklinde uyarıda bulundu.
İsviçre görüşmeleri öncesinde Rum tarafının bu denli tehlikeli girişimlerinin Guterres tarafından açıklanması elbette anlamlıdır ve üzerinde durulması gereken bir konudur.
Yorumlar kapalı.