
YILDIRAY KUŞO: Yıldıray Kuşo, şehr-i Lefkoşa’nın sembollerindendi. Beyaz atına binip gidenlerimiz arasına o da katıldı… Hem de erken bir katılımla…
“Lefkoşa’ya sembol olma” ayrıcalığını Baf’ın Aydın (Ayanni) köyünden gelip şehere yerleşen babasından alıp efendice ve mertçe sürdürmüş delikanlı adamdı KIB-TEK emeklisi Yıldıray… Has Lefkoşalı olup da babası Girne Caddesi’nin ünlü kahveci Hüseyin Kuşo’sunu bilmeyen ve tanımayan yoktur…
İri yarı cüsseli, ama altın kalpli Kahveci Kuşo, Kıbrıs Türkü’nün halkçı lideri Dr. Fazıl Küçük’ün yakın dostu idi… Kahveci Kuşo, Dr. Fazıl Küçük’ün değişmez ve sevgili mekânı “Halkın Sesi” idare evinin tam karşısındaki dükkânından dur durak bilmeyen kahve servisleriyle birlikte Doktor’a her gün neşesini, halkçı haberlerini ve hiç eksilmeyen toplumsal morali taşırdı… Kıbrıs Türkü’nün o en zor mücadele günlerinde Kuşo kimi zaman Doktor’la güncel konularda dertleşir, kimi zaman da toplumda yankılar yaratıp anımsanan şakalaşmaların öznesi olurdu…
İşte Yıldıray ta çocukluğundan itibaren bu köklü ve halkçı birlikteliğin güzelliklerine ve yankılarına tanıklık etmiş adamdı… Dr. Küçük – Kahveci Kuşo öykülerini asıl onun yakın tanıklığından dinler, kimi zaman neşelenir, kimi zaman da hüzünlenip duygulanırdık…
Artık mert ve dost mizaçlı, saygılı ve yardımsever o samimi Yıldıray’ın bu Lefkoşalı öykülerini dinleyemeyeceğiz… Dostlukları, dertleşmeleri ve şakaları cennette berdevam olan Dr. Küçük amcası ile babasının yanına gitti… Ebedi mekânında huzurlu ol Yıldıray Kuşo…
Lefkoşa’mızın yaşayan bir diğer efsanesi Kufi Birinci onun hakkındaki satırlarını adresime şu tümcelerle postaladı:
“Beraber büyüdük Lefkoşa’nın Girne Caddesi’nde…. Benden 4 yaş büyüktü Yıldıray abim… Babası rahmetlik Hüseyin Kuşo Dayı gibi o da çok iyi bir insandı. Bir zamanlar Kuşo’yu ve kahvehanesini bilmeyen yoktu… Şimdi bunları hatırlayan kaç kişi kaldık ki?.. Kuşo’nun kahvehanesinden Sarayönü’ne kadar bir saatte zor yürürdüm. Tanıdıklarla sohbet ede ede ancak ulaşırdım oraya… Şimdi en geç iki dakikada alırım o nostaljik yolu… Yolda selam veren, tanıyan yok.
Allah Yıldıray abime ve Kuso dayıma gani gani rahmet eylesin. Yattıkları yer nur, mekânları cennet olsun inşallah…”
*
TANYELİ: Oryantal dansın uluslararası üne ulaşmış sembolü idi… Türkiye’nin son ve en başarılı oryantal dansçısı… Dansın seçkin bir sanat olduğunu üst düzeyde, eğitilmiş harika beden diliyle kanıtlayarak sanatını icra etti.. Danslarını sergilediği lokaller önceden rezervazyonlu ilgiyle dolup taşardı… “Avrupa Yakası” fenomeninden başlayarak bazı televizyon dizi ve programlarında harika danslarıyla ortalığı kırıp geçirmişti…
Asıl adı “Öznur Kral” olan ünlü dansçı tesadüfen bir karın ağrısı nedeniyle gittiği hastanede pankreas kanseri olduğunu öğrendiği iki buçuk yıldan bu yana yaşama tutunma mücadelesi verdi… Tedavi için Küba’ya kadar gitti… Gerekli aşıları bedeni kaldıramayınca oradan hüsranla döndü…
İyileşip sağlığına kavuştuğunda yapmak istediği ilk şeyin denizin sularına bedenini bırakmak ve dalgalarla dans etmek olduğunu söylemişti hastane yatağındaki son röportajında… Kısmette yokmuş bu ukdesini gerçekleştirmek…
Uluslararası folk festivallerinde Türkiye’yi temsil ederek millileşen Tanyeli, “Çocukluğumdan beri yaşadıklarımı dansımla anlatırım” derdi… Annesi ile babası o iki yaşındayken ayrılınca Türk Çocuk Esirgeme Kurumu tarafından yetiştirilmişti… Binlerce hayranına ulaşabilmek için danslarını albümlerde toplamıştı… Türkiye’nin en başarılı oryantal dansçısı şimdi o albümlerde yaşayacak… 54 yaşında “çok yoruldum” diyerek yaşama tutunmayı terk etti en sonunda efsane oryantal Tanyeli…
*
SADRİ ALIŞIK: 18 Mart Türk tiyatro ve sinemasının büyük oyuncusu Sadri Alışık’ın 30’uncu ölüm yıl dönümüdür… Burada seslendirmek isterim ki, birbirinden güzel filmleri televizyon ekranlarına hiç gelmeyen Sadri Alışık’a karşı büyük bir vefasızlık söz konusudur…
Hiç kimse sanmasın ki, filmleri tekrar tekrar ekranlara gelen ve hiç kuşkusuz onlar da değerli sanatçılar olan, Kemal Sunal’dan, Şener Şen’den, Münir Ozkul’dan, Adile Naşit’ten falan ibaret değildir köklü Türk sineması… Ve eminim kendilerinden önceki, örneğin Sadri Alışık gibi büyük ustaların ekran vefasızlığına maruz kalması bu saydığım sanatçıları ve onların aziz ruhlarını da tedirgin etmektedir…
Gerek sahnede ve gerekse beyazperdede her karakteri dramda ve komedide olsun büyük ustalıkla canlandıran Sadri Alışık bir ekoldü… Hem başrollerin ve hem de karakter rollerinin önemli bir yaratıcısı oldu yıllar boyu…
18 Mart 1995’de, 70 yaşında yaşama veda ettiğinde, tüm hayranlarını hıçkıra hıçkıra ağlatan Sadri Alışık’ın beyaz perdede kullandığı örneğin “Bu da mı gol değil hakim bey?” türünden replikleri dillerde dolaşırdı…”
Lady Chatterly’nin Aşkı”adlı oyunuyla Kıbrıs’a gelip Lale Oraloğlu ile birlikte sahne aldığında ününün doruğundaydı ve yer yerinden oynamıştı…
Çolpan İlhan’ın eşi, Kerem Alışık’ın babası, efsane şair Atilla İlhan’ın eniştesi olan Sadri Alışık, bazıları Türkiye dışında da çekilen “Turist Ömer” dizileriyle beyazperde komedisini damardan sunmuş bir sanatçı idi… Çok düzgün insancıl, yardımsever, örnek ve vefalı karakteri ise dillerde dolaşırdı… Dileyelim ki, hiç değilse o ünlü ve başarılı ekol yaratan “Turist Ömer” filmleri artık genç nesil için televizyon ekranlarına gelir…
Başta Sadri Alışık olmak üzere televizyon sektörünün vefasızlığına maruz kalan tüm Türk sinema sanatçılarını buradan saygıyla anarım…
Yorumlar kapalı.