Resmi bir narkotik açıklamadır ki, Güney Kıbrıs’ta son 6 ayda ele geçirilen uyuşturucu miktarı yarım tonu fazlasıyla aştı… Dirhemden değil, kilodan da değil… Tondan söz ediliyor, tondan!..
KKTC’de aynı süre içinde ele geçirilen uyuşturucunun toplam miktarı değilse de, son 9 ayda ele geçirilenin miktarı geçenlerde narkotiğimiz tarafından açıklandı: 56 kilo!.. Ölçeğimize göre az – buz bir rakam değil bu da, hani!.. Ve o açıklamadan bu yana ele geçirilen uyuşturucular da var hiç kuşkusuz…
Ya her iki tarafta da ele geçirilemeyen ve toplumların damarlarına giren ölümcül uyuşturucunun miktarı ne kadar?..
Hasan Sabbah’ın Alamut Kalesi mi artık buralar?!..
Kıbrıs’ın bir uyuşturucu adasına dönüştüğünü haykıran ürkütücü rakamlar ve olaylarla karşı karşıyayız… Her iki taraf için söylüyorum bunu…
Kıbrıs’taki iki ayrı yönetimin hiç değilse bu ortak ölümcül tehlike karşısında, insancıl bağlamda etkin işbirliğinde bulunması gerekmez mi?.. Ada olarak sarmalına girdiğimiz dehşet atmosferi gittikçe yoğunlaşıyor çünkü…
***
Bir de şu soruların yanıtının sosyal bir duyarlılıkla ve azami bir ciddiyetle araştırılması gerekir kanısındayım: Bir zamanlar uyuşturucu hakkında bitkisel “gannavuri” yaprağından ve haşhaştan başka bir şey bilmeyen insanlarımız neden bu kadar yaygın biçimde her türlü uyuşturucuya meyletmeye başladılar acaba?.. Neden uyuşturucudan medet umar duruma sürükleniyorlar biteviye?…
***
Yoğun sorunlu ülkeye dönüşmenin bir diğer boyutu da psikolojik durumlardır tabii ki… Eczacılardan dinliyoruz: Antidepresan kullanımında patlama yaşanıyormuş… Daha da kötüsü, kullanıcı profili küçük yaşlara dek inmeye başlamış… Birçok şiddet olayının merkezinde psikolojik sorunları olan gençlerin ve kişilerin bulunduğu gerçeğini yadsıyamayız…
***
“Türkiye’de her on kişiden birinin psikolojik ilaçlar kullandığı” gerçeğinden yola çıkan araştırmacı gazeteci yazar Soner Yalçın’ın 5 yıl önce yayınlanan “Kara Kutu / Yüzleşme Vakti” adlı kitabının özünü, çok uluslu büyük ilaç şirketlerinin her bir ülkeyi “pazar” ve her ferdi de “müşteri” olarak gördüğüne dair belgesel kanıtlar oluşturuyor.. Kitap, kapitalist tıp anlayışının sağlığı ticaret malına, yani metaya dönüştürdüğünü irdeleyen bir içerik taşımaktadır…
“İnsanlara leblebi gibi niye hap yutturuluyor?” sorusuna Soner Yalçın’ın verdiği yanıt şudur:
“Kuşkusuz uzmanlar ne yaptığını biliyordur; küresel şirketlerin oyununa gelmiyorlar. Ama ilaçların çoğu reçetesiz temin edilebiliyor… Oysa antidepresanlar hem kullanıldığı sırada, hem de ilaç ani olarak kesildiğinde intihar veya düşmanca hareketler – saldırganlık gibi çok ciddi sonuçlara yol açabiliyor…”
***
Toplumda gittikçe artan suç ve şiddet olaylarına, ani ve beklenmedik öfke patlamalarına antidepresan gerçeklerinin ürkütücü penceresinden de bakmak gerekir…
Sözün özü: Antidepresanı almak zorunda kalmak bir dert, ani olarak kesmek ise bir başka derttir vesselâm…
Ahmet Tolgay
Diğer Yazıları
Köşe Yazarı
Yorumlar kapalı.