Ahmet Tolgay

Üçüncü Dünya savaşının fragmanını izlerken






İsrail – İran füzeler savaşı beşinci gününde…
İsrail’in Ortadoğu’da 75 yıllık bir geçmişi var… İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda “Exodus” adı verilen büyük hicretle Filistin topraklarına akmaya koyulan Yahudilerin, Arap toprakları üzerinde yayılmacı bir devlet kurma kararlılığı görülünce, Arap – Yahudi çatışmaları da başlar…
Kimi zaman bu çatışmalar küçük çaplı savaş görüntüleri de kazanır… ABD’den, Batılılardan ve yüzde 60’ı İsrail dışında yaşayan etkin Yahudilerden devamlı büyük destek gören İsrail’in kaderini esas değiştirecek olan büyük savaş 1967’de patlak verir…
“Üçüncü Arap İsrail Savaşı” ya da “6 Gün Savaşı” olarak da anılan 1967 Arap-İsrail Savaşı, 5 Haziran 1967 Pazartesi günü komşu ülkeler Mısır, Ürdün ve Suriye’nin İsrail’e saldırısı ile başlar… Bu Arap ittifakına diğer Arap ülkeleri Irak, Suudi Arabistan, Sudan, Tunus, Fas ve Cezayir de asker ve silah yardımıyla katılırlar…
6 gün süren savaş İsrail’in kesin üstünlüğüyle ve daha da yayılmasıyla biter… İşte bu sonuç, başta Filistin sorunu olmak üzere günümüzdeki birçok Ortadoğu sorununun ve yeni denge oluşumlarının da temelini oluşturur… İsrail, hiçbir BM kararını dinlemez ve bildiğini okur duruma gelir…
***
İsrail’in yeni bir Arap savaş ittifakı ile karşı karşıya kalmaması ve Ortadoğu’daki kendi kritik çıkarlarını güvence altına alabilme adına ABD ve Batılılar devreye girerler… İsrail karşıtı Arap ittifakını siyasetle ve silah gücüyle öyle bir bozarlar ki!… Bu siyasete direnen milliyetçi Arap liderlerini kâh suikastlerle, kâh darbelerle ortadan kaldırırlar…
Arap ittifakı dağılınca Filistinliler yürüttükleri var oluş ve devletleşme sürecinde yalnız kalırlar… Yalnızlaşmalarından  sonra da soykırımcı bir zihniyet karşısında başlarına neler geldiğini halen gündemdeki Gazze faciasına dek izler olduk…
10 milyon nüfuslu ve 22 bin 145 km. karelik İsrail, yayılmacı siyasetine takoz koyacak olan tek Ortadoğu ülkesi olarak, Filistin mücadelesini çeşitli koldan destekleyen ve nükleer güçlenme programını da bir aşamaya getiren 90 milyon nüfuslu ve 1 milyon 645 km. karelik İran’ı belirlemiştir…
İlginçtir ki, İran’ın nükleer programı ile ilgili müzakerelerin başlayacağı ABD tarafından açıklanırken ve İran bu beklenen müzakereler nedeniyle tedbiri elden bırakmışken İsrail’in ağır füze bombardımanına maruz kalmıştır…
İlginç bir diğer nokta: İran’ın nükleer programı yıllar önce, Eisenhower’in ABD Cumhurbaşkanlığı döneminde, ABD’nin onayı ve desteği ile başlatılmıştı… Ama İran’daki Şahlık Rejimi gidip yerine katı İslami Rejim gelince işler değişti…
Arşiv, bunları da haykırır…
***
Derslerle yüklü bir savaşın tanıklığını yapıyor dünya şimdi… İsrail ile İran arasında olup bitenler, üçüncü dünya savaşının ön izlemesidir aynı zamanda… Yani fragmanı… Modern savaşlarda artık teknik ve teknolojik üstünlük ön planda olacak…
Bu yeteneğe sahip olanların savaşta üstünlük gösterseler de kaçınılmaz yıpranmadan masun kalamayacakları ise altı çizilmesi gereken gerçek… Esas amaç karşı tarafı “pes” dedirtecek duruma getirmek…
Silahlı Kuvvetlerin teknisyenleri, oturdukları yerlerden önceden belirlenmiş koordinatlara kilitli düğmelere basıp çeşitli güçte ve nitelikte savaş başlıkları yüklenmiş füzeleri rakiplere karşı yağdırıyor… Savaş teknolojisi geliştikçe mertlik de anlam yitiriyor böylece… Baskın, üstün teknoloji ile basanındır…
İstihbaratsız savaş teknolojisi de olamaz tabii ki… İsrail’in ünlü Mossad’ının bu son Ortadoğu fenomeninde oynadığı role hayretle tanıklık edildi…
Mossad ajanları başkent Tahran’ın dibine dek sokulup drone üssü kurarken İranlıların ruhu bile duymadı… Ukrayna istihbaratının Sibirya’da kurduğu drone üssü sayesinde Rusya’nın ağır bombardıman uçağı filosunu yok etmesinin bir benzeri daha…
En yüksek rütbeli komutanların ve nükleer programı yöneten bilim adamlarının meskenleri nokta atışlarıyla berhava edilecek projeler hazırlanırken de, İran istihbaratı derin uykuları yaşadı…
***
İran mollalarının “Allah-ü Ekber” nidalarıyla yağdırdığı füzeler İsrail’in o meşhur demir kubbesini darmadağın etti…
Böylesi bir saldırıyı kısa tarihinde hiç görmeyen şoke olmuş İsrail’de, hiç susmayan sirenlerin eşliğinde, sığınaklarda yaşam başladı… Demir kubbe değil, cam kubbe darmadağın…
Camdan evde oturduğunu hiç hesaba katamayan Benjamin Netanyahu İran’ı taşa tutarak aldı başına belayı… İsrail’e en büyük savaş yıkımını yaşattı… Bu kez karşısında donanımsız gariban Filistinli yoktu…
***
Güney Kıbrıs da İsrail’in o meşhur demir kubbesi altına alınmıştır milyarlık harcamalarla… İsrail’deki demir kubbenin dağıtılmasını acaba Rum komşu nasıl algılıyor, nasıl yorumluyor şimdi?..
Diğer önemli bir konu: Hristodulidis Rejimi İsrail’in destekçisi olan ülkelerin Güney’de askeri üsler kurmalarını sağlamıştır… Dahası, savaş başlar başlamaz İsrail’in havaalanlarından boşaltılanlar Güney Kıbrıs’a taşınmıştır… Ve de ortada Güney Kıbrıs – İsrail askeri ittifakı var… Bu konularda İran’ın “vururum” tehdidi de var tabii ki…
Bu arada tüm dünyayı tedirgin eden, Çernobil faciasını anımsatan o dehşetengiz olay: İran’ın vurulan tesislerinde ciddi nükleer sızıntı başladı… Kıbrıs da o sızıntı bölgelerine yakın…
***
Son tahlilde çıkarılması gereken ders: 21’nci yüzyıl savaşlarının artık galibi yoktur… Ve karşılıklı diyalogla barış gibisi de yoktur. Soykırımcı Netanyahu’ya dönecek olursak: Onun hakkından halkı gelecektir… Yaşayan görecektir.

Üçüncü Dünya savaşının fragmanını izlerken
Yorum Yap

Yorumlar kapalı.