Önümüzdeki 25 Aralık’ta biz Kıbrıs’ta Kanlı Noel olaylarının 61’nci yıldönümünü idrak ederken, o olaylar sırasında Türkiye Cumhuriyeti’nin başbakanı olan İsmet İnönü de vefatının 51’nci yıl dönümünde anılacak… Konuya neden İsmet İnönü ile girdim şimdi?.. Çünkü o büyük asker ve devlet adamı Kıbrıs sorunu için “Bu bir maratondur. Direnen kazanacak” demişti…
Barışa ve demokrasiye olan tutkusuyla da tanınan İsmet İnönü, bir maratona sokulduğumuzu anlayabilmek, jetonun düştüğünü görebilmek için zamana ve çok sıcak olayların patlamasına gereksinim duymuştu… 1964’ün başlarında Kıbrıs’ta yaşanmaya başlanan olağanüstü olayları sıradanmış gibi algılayan ve hatta Kıbrıs’ın Türk memurlarına görevleri başına gitmelerini salık veren İsmet İnönü, 1964’ün yazında Erenköy’de uygulamaya konulan orantısız nitelikteki soykırımı durdurabilmek için Türk savaş uçaklarını Kıbrıs’a hava operasyonlarına göndermek durumunda kalacaktı…
Arkalarına destekçileri emperyalleri de alan Rum – Yunan ikilisi, planlı ve programlı biçimde, kan gölüne dönüştürdükleri adayı Yunanistan’a ilhak etme amaçlı dehşet kampanyalarını geliştirince, duruma bakıp işte o ünlü sözünü etmişti: “Bu bir maratondur. Direnen kazanacak.”
İnönü’nün 1973’deki vefatından bir yıl sonra, maratonu kural dışı sürdüren Yunanistan ve Kıbrıs’taki işbirlikçileri kısa yoldan Enosis’i gerçekleştirme amaçlı cunta darbesini yapacaklar ve garantör ülke Türkiye’nin kaçınılmaz askeri müdahalesine davetiye çıkaracaklardı…
***
Olup bitenler ve kronikleşme ortada… 1974 yazında Kıbrıs’ta ve tarihte yeni bir dönem başlamasına karşın, İnönü’nün “maraton” tanısını koyduğu zorlu süreç berdevamdır… Ta nereye dek, bilinmez…
Gelgelelim, sonu belirsiz bu yarış sürerken, tüm çözüm fırsatlarını reddeden Rum – Yunan ikilisi maraton parkurunu kirlilikler, engeller ve bubi tuzaklarıyla döşemektedir boyuna…
Uluslararası bir çatı altında Yunanistan’la birleşmelerini sağlayan AB üyeliği onları daha uzlaşıcı olmaya yöneltmedi ve yöneltmiyor da… Tam tersine, AB’den aldıkları destek ve güçle uzlaşmazlıklarını yeni boyutlara taşıyorlar… Çünkü hedeflerinde ve “megalo idea”larında bütün bir Kıbrıs’ı Yunanistan’a ilhak etmek vardır…
***
AB kriterlerine çok uyumsuz densizlikleri ise AB tarafından hep hoşgörüyle karşılanıyor… Mesela AB egemenlik bölgesi içinde olan Yunan ve Kıbrıs topraklarını ABD askeri üsleriyle donatmak ne demektir?..
AB uzmanlarının bu soruya inandırıcı, hukuksal ve bilimsel bir yanıt vermelerini dilerim, boş bir beklenti içinde olsam da!..
1960’da uluslararası Londra ve Zürih antlaşmalarıyla kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ortağı olan Türk halkını yok sayan Joe Biden da, Beyaz Saray’dan giderayak, Rum Yönetimi’nin başkanı Hristodulidis’i onore etme gereği duymuş ve ABD – Güney Kıbrıs ilişkilerini yükseltme adına onunla görüşme yapmıştır… ABD başkanlık seçiminden kısa bir süre önce…
Yunan ve Rum hayranlığından dolayı “Bidenopulos” olarak anılan Joe Biden’ın “ilişkileri yükseltme” adına Güney Kıbrıs’ta iki askeri üs istemesi, bu buluşmanın medyaya sızan en sansasyonel gündem maddesidir…
Beyaz Saray’ın patronunun seçimlerde değişmiş olması, yürürlüğe konulan stratejik kararlar üzerinde etkili olmaz… Beyaz Saray’daki patron kim olursa olsun, stratejiyi yöneten ve kurgulayan ABD derin devletidir… Kapalı kapılar arkasındaki Washington’dur…
***
Ortadoğu kazanı kaynarken Güney Kıbrıs’ın militarist yapısına ve donanımına ABD askeri üslerini de katmak, maraton parkuruna kurulan tuzakların yeni, önemli ve tehlikeli objeleri olacaktır…
Son anketlerde federasyon tezine artık sıcak bakmadığını ve sarmalına gireceği bir savaştan korktuğunu duyumsatan Güney Kıbrıs Rum halkının nabzına, şimdi bir kez daha bakmalı…
Yeni ve güncel bir anketle “Adada ABD askeri üsleri” konusundaki duygu ve görüşler belirlenmeli…
Onay, mutluluk ve olumluluk yansıtan bir sonuç çıkmaz böylesi bir anketten… Bundan emin olabiliriz… Rum halkındaki savaş fobisi gittikçe büyüyor…
Ahmet Tolgay
Diğer Yazıları
Köşe Yazarı
Yorumlar kapalı.