Lefkoşa’nın Türkler tarafından fethinin 454’ncü yıldönümü dün mütevazı bir törenle kutlandı… Aslına bakılacak olursa, Güney Kıbrıs’ta Rumların da bu yıldönümüne dair bir kutlamada bulunmaları gerekirdi… Çünkü adadaki varlıklarını Kıbrıs’ın Türkler tarafından fethine borçludurlar…
Türkler adaya ayak bastığında, Rum halkı neredeyse baskıcı Katolik yönetim tarafından bitirilmek üzereydi… Osmanlı İmparatorluğu, Ortodokslara serbestçe kilise kurma ve gelişme olanağı sağladı. Böylece adada Katolik Kilisesi etkinliğini yitirdi ve yeni yönetimin sağladığı olanaklar sayesinde Ortodoks Kilisesi gelişti… Ortodoksluğa hep sempati duymuş olan Osmanlı, Kilisenin ekonomik gelişmesini sağlayacak geniş toprak bağışlarında da bulundu…
***
Tarihi ayrıntılara bakılacak okursa, bu dönemde Divan-ı Hümayun’da Kıbrıs’taki toplum temsilcilerine önem verildi… Divan üyelerinin 4’ü Türk, 2’si Ortodoks Rum, 1’i Maronit ve 1 tanesi de Ermeni idi.
Uzaktan yönetilmek sorun olunca ada halkı temsilcilerinin şikâyeti üzerine 1870’de Kıbrıs bağımsız bir mutasarrıflık yapıldı… 1878’de İngilizlere kiralanıncaya dek de öyle kaldı. Bu dönemde Kıbrıs’ı yöneten Meclis-i Kebir (Büyük Meclis) dışındaki adada köylerden kasabaya kadar her yönetim biriminde oluşturulan meclislerde (Meclis-i İdare) eşit katılıma önem verilmişti. Bu meclislerde Türkler, Rumlar ve diğer etnik ve dini grupların ayrı ayrı ve kendi toplum bireyleri arasından seçtikleri temsilcileri yer almış ve temsilci seçimlerine yönetimden, ya da diğer etnik ve dini gruptan müdahale olmamıştır.
Bu serbestlik aynı zamanda Kıbrıs’ta toplumlararası siyasi eşitliği de getirmişti. Ayrıca mahkemeler ve belediyeler de eşit sayıda üye ile yönetilmişti. Bu sistem İngilizler tarafından 1878 sonrasında da sürdürülmeye çalışıldı… Ne ki, şiddeti getiren ENOSİS kampanyası yüzünden İngilizler her kararı kendileri almayı yeğleyecek konuma geldiler… İngilizler Yasama Meclisi’ne 4 İngiliz, 1 Türk, 1 Rum ve 1 İtalyan atadıkları zaman Rumlar çok büyük beklentiler içinde oldukları İngilizlerin bu kararı ile düş kırıklığına uğramışlardı…
***
Osmanlı egemenliği döneminde Kıbrıs’ta Lüzinyanlarla birlikte başlayan feodal sistem kaldırıldı… Herkesin toprak sahibi olmasına ve kendi toprağında çalışmasına izin verildi… Ada halkının Lüzinyan ve Venedik döneminde maruz kaldığı dinsel baskı, Osmanlı döneminde olmamıştır. Yüzyıllarca yabancı yöneticiler tarafından yönetilen Ortodoks Kıbrıs halkı, sadece Osmanlı döneminde gerçek bir bütünlük elde edebilmiştir.
Osmanlı yönetimi adadaki Ortodokslara önceki dönemlerde tanınmayan haklar tanıdı… Onlara toprak edinebilme hakkı verildi… Bir Venedik uygulaması olan devlete haftada 2 gün çalışma zorunluluğu kaldırıldı… Rumca da resmi dil kabul edilerek, devlet dairelerinde konuşma ve yazışmanın Rumca yapılmasına izin verildi.. Rumlara eşit vatandaşlık hakkı ve Rumca eğitim hakkı tanındı… Osmanlı döneminde Kıbrıs’a özgü eşitlikçi bir uygulama getirilmiş ve ada halkı daha önce elde etmediği yönetimde eşit katılıma sahip olmuştur. En küçük yerleşim biriminden şehirlere dek oluşturulan meclislerde Ortodoks toplum Müslümanlar kadar temsil hakkı kazandı…
Osmanlı döneminde, Ortodoksların ev, dükkân ve bahçeleri kendi mülkleri kabul edilmiş ve arazi Sultan’ın şahsi malı olmakla birlikte, reayanın bu toprakları işlemesine ve toprak gelirinden bir bölümünü vergi ödemekle yükümlü kılınmıştır.
Osmanlılar, Müslümanlık anlayışını zorla kabul ettirmek yerine Kıbrıs halkına Sultan’ın isteklerini yerine getirmeleri karşılığında özerklik tanımıştır. Böylece Kıbrıs Ortodoks Kilisesi otoritesini kurmuş ve başına Kıbrıslı Rum lider, yani “ethnarch” denen bir ruhani başkan atamıştır.
Kendi dindaşlarının yaşadığı bölgelerin yönetimi ve vergilerin toplanması bu kilisenin sorumluluğu altına verilmiş, Ruhani liderin dinsel hükümlerine ve faaliyetlerine imparatorluk yönetimi gerekmedikçe karışmamıştır. 1575’de Osmanlı yönetimi, Kıbrıs Kilisesi’nin azledilmiş olan Başpiskopos’u ile 3 piskoposunun makamlarına dönmesine izin verdi.
Özerk Kıbrıs Kilisesi, adada yaşayan bütün Hıristiyanları siyasi ve mali açıdan yöneterek kendi düzenini kurdu… Osmanlı Yönetimi altında Kıbrıs’ta huzur ve güvenlik sağlanınca bu durum üretimi ve ekonomiyi de güçlendirdi…
Osmanlı yönetimi altında Kıbrıs’ta özelikle vergi tahsildarlarının uygulamalarına karşı çıkan isyanların dışında Kıbrıslıların Osmanlı İmparatorluğu’na karşı büyük bir tepkisi pek olmamıştır. Kıbrıs’ın, 19’ncu yüzyıla kadar Osmanlı imparatorluğunun en sakin yerlerinden biri olduğu belirtilir…
***
19’ncu yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nun başta Rusya’nın Balkanlar ve Doğu Anadolu bölgesindeki müdahaleleri, milliyetçilik ideolojisinin Türk olmayan Osmanlı unsurları arasında yol açtığı ayaklanmalar ve ekonomik sorunlar, imparatorluğu zayıflatınca bu durum Kıbrıs’a da yansır… Uzun bir dönem sakin olan Kıbrıs’ta milliyetçilik ideolojisi hareketlenir… Kıbrıslı Rumlar, soydaşları olarak kabul ettikleri Yunanlarla olan din, dil ve kültür bağından dolayı Yunanistan ile birleşme mücadelesi başlatırlar… 19’ncu yüzyılın ortalarından itibaren Yunanistan ile ona ait olduğu düşünülen bütün toprakları birleştirme fikri, yani ENOSİS, Kıbrıslı Rumlar arasında yayılmaya başlar…
Böylece adadaki Rumların Osmanlı yönetimine karşı ilk siyasi tepkileri, 1820’lerden sonra özellikle Yunanistan’daki milliyetçilik ayaklanmalarının Kıbrıs’ta Rumlar tarafından desteklenmesi ile başlamıştır. ENOSİS ideolojisi ve mücadelesi, Yunanistan’dan gelen öğretmenlerin ve Ortodoks Rum kiliselerinin toplum üzerinde uyguladıkları propaganda ile yaygınlaştı. Bu ideolojinin temeli de, Rigos Ferreros’un 1796’da çizdiği ve Bizans İmparatorluğu’nun canlandırılarak eski sınırlarına kavuşmasını hedefleyen büyük ideal anlamına gelen “Megali Idea” ile atılmış ve 1821’deki Yunan ayaklanması da bu amaçla başlamıştır. Filiki Eteria örgütü de Megali Idea’nın öncüsü ve yürütücüsü oldu… Başpiskopos Kiprianos önderliğinde başlayan ayaklanma gittikçe yaygınlaştı…
Rumların adada Yunan milliyetçiliğini geliştirmek için gizli çalışmaları ve Yunan bayrağı altına girmek fikri, Türk yöneticiler ve Kıbrıslı Rumlar arasında soruna yol açar… Kıbrıslı Rumların Yunanistan ile birleşmek yönündeki mücadeleleri sadece Osmanlı ile sınırlı kalmamış, Sultan II. Abdülhamit’in Kıbrıs’ı İngilizlere kiralamayı kabul etmesinden sonra da sürmüştür…
Ahmet Tolgay
Diğer Yazıları
Köşe Yazarı
Yorumlar kapalı.