Türk halkına yönelik soykırım nitelikli katliamlar, Türk Barış Harekâtı’nın ikinci bölümünün ortaya çıkardığı dehşetti… Türk askeri hızla ilerler ve hedef bölgeler Türk kontrolüne geçerken işlenen toplu cinayetlere de, toplu mezarlara da teker teker ulaşılmaya başlandı… Özellikle Atlılar, Muratağa, Sandallar, Aleminyo masum insanların kanlarıyla yıkanmıştı… Bunlar ağır savaş suçlarıdır ki, bugüne dek ne hesabı soruldu, ne de hesabı verildi… Hesabının sorulacağı da yoktur…
Güney Kıbrıs’taki “Politis” gazetesi cezalandırılmayan cinayetler ve katliamlarla ilgili olarak çok ciddi belgesel ifşaatlarda bulunan Rum yayın organıdır… Bu bağlamdaki yazı dizilerinin başlığı: “Kıbrıs: Cezalandırılmamış Suçlar”…
Gazete, bu belgesel yayınlarından dolayı alenen RMM ve EOKA B mensubu Rumlar tarafından tehdit edildi. “Sizi diri diri yakacağız” tehdidinde bulunanların kimlikleri belliydi… Ama Güney Kıbrıs “cezalandırılmayan suçlar cenneti” olduğu için onların haklarında da hiçbir kovuşturma başlatılmadı…
Çünkü Rum fanatik mantığına göre Türklerin güvenliğiyle ilgili suçlar işleyenler “milli kahraman”dırlar… Yakın tarih bunun nice örneğiyle doludur…
***
“Politis” gazetesi bu bağlamdaki yazı dizisini 2016’nın Temmuz ayında yayınlamıştı… Dizinin kan dondurucu bölümleri vardır ve acı gerçeklere tahammülsüz olan kimi Rum’un tepki göstermesi de işte bu yüzdendi… “Politis” yakın tarihin karanlık yüzünü yorumlu şekilde teşhir ederken, Kıbrıs’taki güven bunalımının gerçek nedenlerine de ışık tutuyordu…
Yazı dizisinin 25 Temmuz 2016 tarihli ilk bölümünde Muratağa, Atlılar ve Sandallar köylerindeki Türk kadınlarının 20 Temmuz 1974 -14 Ağustos 1974 tarihleri arasında yaşadıklarına ve Muratağa köyü kahvecisi Mustafa Kukudi’nin nasıl öldürüldüğüne dair şok edici detaylar sunulmuştu…
Bölümün başlığı şöyleydi: “Kıbrıslı Türk kadınların 24 dehşet günü… Muratağa: Kıbrıslı Rumların ahlâksızlıklarıyla ilgili BM’nin 2 Eylül 1974 tarihli fotoğraf belgeleri… Polis araştırmalarında Kıbrıslı Türk ifadeleri yok.”
Gazete daha önce yayımladığı Muratağa, Sandallar ve Atlılar’da yaşlı, kadın ve çocuk sivillerin yaşadığı 24 korku günü ile ilgili röportajda yer verilen o ifadeleri daha sonraki yayınlarında Kıbrıslı Türklerin ve Kıbrıslı Rumların verdiği yeni ifadelerle de birleştirdi… Yeni bir bulgu olarak, Muratağa kahvecisi Mustafa Kukudi’nin, köylülerinden birkaç gün önce öldürülmesinin detaylarını da aktardı… “Politis” Türkleri katledenlerin ve hiçbir kovuşturmaya alınmayan katillerin çoğunun Rum polisi olduğunu belgeledi…
***
Dizide, 20 Temmuz 1974 ile 136 Kıbrıslı Türk’ün öldürüldüğü 14 Ağustos 1974 tarihleri arasındaki katliamlara katılanları “iki Rum köyünden ‘zorbalar’ olarak tanımlandı. Bu zorbaların geceleri üç Türk köyüne saldırdığı, evleri yağmaladığı, hayvanları, paraları ve altınları çalıp Türk kadınlara da tecavüz ettikleri açıklanıyor.
Gazete, ön sayfasındaki bu manşetten sonra, iç sayfasında spotlarla şu detaylara eğildi: “Ahlâki çöküntü görüntüleri… BM fotoğraf arşivinden Muratağa suçu.” “Muratağa kahvecisinin 10 Ağustos 1974’te öldürülmesi katliamın ilk işaretiydi.” “2009’da Muratağa ve Atlılar’daki suçların araştırılmaya başlanması Mağusa ilçesinden siyasi bir şahsiyeti paniğe sevk etti… Bu kişi polisten, araştırmaların içeriğine ve boyutuna dair bilgi istedi.”
Peristerona ve Pigi köyleri sakinlerinden 15’inin isminin Türkçe gazete “Volkan”ın 2009’daki yayınında cinayet failleri olarak verildiğini anımsatan gazete, Muratağa köyünden, artık hayatta olmayan bir Kıbrıslı Türk tanığın anlattıklarıyla o listeye aynı Rum köylerinden 15 kişi daha eklendiğini belirtti.
Buna göre, 1974’te 14 yaşında olan adı verilmeyen bir Kıbrıslı Türk, “Politis” yazarlarından Andreas Parashos’a üç köyden Kıbrıslı Türklerin 20 Temmuz’da toplandığını anlattı. Anlatılanlar şöyle:
“9 Ağustos sabahından itibaren bölgeli EOKA-B’ciler hepsini toplayıp otobüslere doldurdu ve Peristerona’ya götürdüler. Akşam saat 8’e kadar yaşlı, kadın ve çocukları serbest bıraktılar, sadece 14 yaş ve üzeri erkekleri tuttular. Onları Yunan subayın müdahalesi üzerine savaş esiri olarak, Maraş’taki Karaolos kışlasına, oradan da Limasol’a götürdüler. Yani üç köyün 14 yaş ve üzeri bütün erkekleri, bu tutuklamalara katılan komşu köylülerin kimler olduğunu söyleyebilir.”
Gazete Rum polisinin 2013 tarihli Muratağa – Atlılar -Sandallar araştırma raporunu hazırlarken, hayatta olan bu Kıbrıslı Türk’lerden ifade almadığına vurgu yaptı.
***
Dizide, 21 Temmuz’dan başlayıp Türk Barış Harekâtı’nın ikinci aşamasına dek geçen günlerin, geride kalan Kıbrıslı Türk kadınlar için “dehşet günleri” olduğuna dikkat çekiliyor… Ve deniyor ki: “Peristeronopigi’nin zorbaları üç köye akın ediyor, evlere giriyor, çalıyor ve Kıbrıslı Türk kadınlara tecavüz ediyordu. Yaklaşık 30 Kıbrıslı Rum’un ilk barbarlıkları, Kıbrıs Türk evlerinden hayvan çalmaktı. Muratağa köyünün Türk kahvecisine, bu hayvanları pişirmesini emrettikleri de oluyordu. Günler geçtikçe mütecavizlerin ahlâkı düpedüz tükeniyordu.”
Pigi köyünden, biri polis 3 Kıbrıslı Rum’un 10 Ağustos’ta Kukudi’yi tutuklaması şöyle anlatılmakta:
“Kukudi’yi köylerine götürdüler ve adamı orada, kelimenin tam anlamıyla doğradılar. Parçalarını poşetlere koyup gömdüler. Kukudi’yi gömmekte kullandıkları buldozerin şoförü olan dördüncü Rum da yine Pigi köyündendi. Bu birincil ifadeleri sorgu memurları değil de gazetecilerin almış olması, makamların 9 yıl önce başlayan araştırmayı tamamlama iradesiyle ilgili ciddi soru işaretleri yaratıyor.”
***
“Politis”, Fevzi Tanpınar’ın yapımcılığında ve yönetmenliğinde ödüllü bir görsel belgesele konu olan ünlü “Kayıp Otobüs”e dair Rum kaynaklı bilgileri de aktardı… İşte şöyle:
“13 Mayıs 1964 sabahı TG 856 plakalı otobüsün önünü kesip 11 Türkü öldüren 6 Rum’dan ikisi henüz sağdır. Bunlardan biri Pile’de yaşıyor. Cinayetleri işleyenlerin tümü Pile ve Oroklini köylerindendir. Bölgede Akritas Planı organizasyonundan sorumlu olan 8 kişi arasında yapılan araştırmaların verisidir: Otobüs durdurulduktan sonra içindeki Türklerle birlikte Pile ve Oroklini köyleri arasındaki ‘Asprolakko’ (Beyazkuyu) bölgesine götürüldü. Kurbanların vurulmazdan önce tarla içerisinde koşuştukları görüldü. Silahların susmasından sonra tümünün cesetleri toplanıp bir kuyuya atıldı. Kuyu toprakla dolduruldu. Kuyuyu toprakla dolduranın kimliği de biliniyor.”
Ahmet Tolgay
Diğer Yazıları
Köşe Yazarı
Yorumlar kapalı.