Ahmet Tolgay

Pazartesi notları: Toplumsal tarihimizin başladığı gün






   LEFKOŞA’NIN FETHİ: 9 Eylül 1570… Kıbrıs Türkü olarak tarihimizde o çok önemli gün…  Kıbrıs’ta Türk varlığının başladığı, diğer bir söylemle toplumsal temellerimizin atıldığı gün… Kıbrıs’ta Türklerin zamanının başladığı ilk gün…  Kıbrıs’ın Türkler tarafından fethine girişilirken, hiç direnmeden teslim olan Girne’den sonra; 2 Temmuz 1570’ten itibaren; 50 gün süren çetin bir kuşatmanın ve savaşın ardından ilk ele geçirilen yer, başkent Lefkoşa olmuştu…
Fethin hemen arkasından da, kimisi kendi istekleriyle, kimisi “sürgün” yöntemiyle Anadolu’dan getirtilen aşiretler ve aileler, Tunç Çağı’na dek uzanan ve bilinen dört bin yıllık tarihi olan bu eski ve ünlü kente yerleştirilir… Kıbrıs’ta o günden bu yana süregelen Türk toplumsal varlığının kökleri, yani atalarımız, işte o Lefkoşa’ya ilk yerleştirilen bu Anadolu göçmenleridir…
*
   ANTİK KENT: Lefkoşa, Bizanslılar döneminden beri Kıbrıs’ın başkentiydi… Antik nitelikli başkentimiz, bu özelliğini Osmanlılar döneminde de korur… Dahası, Osmanlılar Lefkoşa’yı “Paşa Sancaklığı” unvanıyla da onurlandırırlar… Adanın önemli yöneticileri ve seçkin kişileri, paşalar, kadılar ve diğerleri; genellikle “Paşa Sancaklığı” Lefkoşa’da toplanır… Venediklilerin harap ettiği Lüzinyan kültürü üzerine, dinsel,  sosyal ve yönetsel Osmanlı kültürü etkin biçimde monte edilir… Özgün nice Osmanlı yapısı da Lefkoşa’nın değerini ve albenisini yüceltir…
*
   FETİHTEN ÖNCE: Bazı tarihçilere göre,  fetihten çok önce Anadolu’dan Kıbrıs’a çeşitli şekillerde gelen Türkler de vardır… Venedikli korsanların Türk gemilerini yağmalarken esir aldıkları ve köleleştirdikleri Türkler de vardı bunlar arasında… Ama bunların sayısı ada nüfusunda bir azınlık bile oluşturamayacak düzeydeydi…
*
   BASTIRILAN COŞKU: Geçmişte yoğun ve anlamlı etkinliklerle kutladığımız bu yıl dönümü, şimdilerde sanki halkımıza unutturulmak istenmekte.  Her 9 Eylül, sıradan ve sade bir törenle geçiştirilmekte… Üzülmemek elde değil…
Bir yandan da düşünmeden edemiyorum: Hayalhanelerinde nice destanlar ve efsaneler; çamurdan kahramanlar ve ikonlar yaratmakta büyük beceri sahibi olan Rum komşularımızın böyle tarihi bir günü olsaydı neler yapmazlardı, neler!.. Tantanaları, propagandaları ve törenleriyle sadece Kıbrıs’ı değil, dünyayı sarsarlardı!.. Orası kesin…
Biz ise edilgenliğimizi, tevazuumuzu ve hatta heyecansızlığımızı Kıbrıs’taki Türk varlığının ve kimliğinin başlangıcı olan; Kıbrıs’a Türklüğün silinmez mührünü vuran böylesine önemli bir yıldönümünde bile sürdürürüz…
*
   BAYRAKTAR CAMİSİ: 1974 öncesinde tarihimize karşı bu denli duyarsız değilken ne oldu şimdi bize böyle?.. Örneğin 1963 olaylarından  önce 9 Eylül törenleri adsız bayraktar tarafından Lefkoşa’ya Türk bayrağının dikildiği “Kornaro” burcunda yapılırdı. Ki, orada surlara ilk tırmanan o serdengeçtinin anısına inşa edilen türbe cami “Bayraktar” vardır. Toplumlararası çatışmalar sonucunda “Bayraktar” Rum bölgesinde kalınca 9 Eylül kutlamaları Lefkoşa’nın Türk bölgesine taşınmış ve 1974’e değin her yıl parlak şekilde icra edilmişti…
*
   9 EYLÜL CEPHESİ: ENOSİS amaçlı Rum terör örgütü EOKA’nın devreye girmesinden sonra kurulan ilk gizli direniş örgütümüzün adı da bu günün anısına “9 Eylül Cephesi” idi…
Yeri gelmişken vurgulamakta yarar vardır… Kıbrıs adası yüzyıllar boyu Türk etkisinde ve egemenliğinde kalmıştır… Ama tarihin hiçbir döneminde Elen ya da Yunan olmamıştır. Kıbrıs’ta “Hellenik Çağ” dedikleri tarih kesiti,  adamızda eski Yunan’ın egemen olduğu dönem anlamına gelmez… Söz konusu olan sadece çağın adıdır ve o çağın ada ve bölge üzerindeki kültürel etkileridir. Nitekim egemenlik olarak değil ama, kültür olarak taş ve tunç çağları da geçmedi mi Kıbrıs’tan?.. Milat’tan sonra 395 yılında başlayıp 806’ya dek süren Bizans döneminin Hellenik bir dönem olarak sunulması da tarihin çarpıtılmasından başka bir şey değildir aslında. Çünkü 395’te adaya egemen olanlar eski Yunanlılar değil, Romalılardır. Yani Doğu Roma İmparatorluğu’nun uzantıları… Doğu Roma İmparatorluğu antik Roma İmparatorluğu’nun çökmesinden sonar devreye girer ve böylece Kıbrıs adası Doğu Roma İmparatorluğu’nun sınırları içinde kalır…
*
   BİZANS’IN ÖYKÜSÜ: Peki de,  şu “Bizans” deyimi nereden kaynaklanmaktadır?.. El cevap: İmparator Birinci Konstantin, Doğu Roma İmparatorluğu’nun merkezi olarak bugünün İstanbul’unun eski surlar içi olan BYZANTIUM kentini seçer.
Bu stratejik kentin egemenleri ve sakinleri, Ortodoks dinsel kimliği altında ve zaman içinde tüm Doğu Roma İmparatorluğu insanlarına da, “Bizanslılar” kimliğinin kazandırılmasını sağlayıp tetikleyeceklerdir… Kıbrıs’ta bir dönem egemen olanlar, işte o Bizanslılardır. Bizans döneminde Kıbrıs’ta ayrı bir yönetim kurulmasına bile gerek görülmemişti… Kıbrıs adası, Suriye, Fenike, Filistin ve Kilikya’nın da bağlı bulunduğu bir vilayet içinde Antalya’dan yönetiliyordu.
Salamis ise, Antalya’dan gönderilen Doğu Romalı yöneticiler tarafından kurulmuş ve adanın başkenti olarak geliştirilmişti. Salamis’ten başkent olarak vazgeçilmesinin ve Lefkoşa’nın merkez olarak seçilmesinin nedeni güvenlikti… Milat’tan sonra 647 yılında Kıbrıs’a Arap akınları başlar… 300 yıl süren ve büyük çapta kıyımlarla yağmalara sahne olan bu akınlar, özellikle kıyılarda çok etkili olur… Güvenlik açısından en sonunda iç bölgelere çekilme gereksinimini duyan Bizanslılar, başkent olarak Lefkoşa’yı seçerler ve burayı geliştirmeye başlarlar… Doğu Roma İmparatorluğu, bölgesel kültürün de etkisiyle resmi dil olarak Yunancayı, dinsel eğitim olarak ise Ortodoksluğu yeğleyince, Elenler, bölgesel imaja damgalarını vurma şansını ellerine geçirmiş oldular…
*
  BİR SEFERİS YORUMU: Tüm bu tarihi gerçekler ışığında, Kıbrıslı Rumların köklerinin tarih bilinciyle araştırılması oldukça ilginç sonuçlar verir…
Ama kuşkusuz ki asıl önemli olan, onların aidiyet olarak kendilerini Yunan soyundan görmeleridir… Bu onların kendi seçimleri…
Edebiyata duyarlı olup da onu tanımayan yok… 1900 -1971 yılları arasında yaşamış, Nobel ödüllü Yunanlı şairdir Georgios Seferis… İşte bu ünlü Yunan şairi ve düşünürü, 1950 yılında Georgios Theotoka isimli bir başka Yunan şairine yazdığı mektupta Kıbrıslı Rumları bakın nasıl tarif etmiş:
“Adına ‘Kıbrıs’ denilen dünyanın bir köşesinde gerçek köklerinden koparılıp ‘sera çiçeği’ yapılmaya çalışılan, en iyisinden ve en gerçeğinden 400 bin Romalı ruh var. Dünyanın o köşesinde Romalıları, Elen değil, ama Spartalı – Kıbrıslı yapan ve menfaat üzerinden bilinçlerini zayıflatıp tüketerek insanları piçleştiren bir makine çalışıyor… Kendilerine ‘Rum’ diyen bu Kıbrıslılar, küreselcilerin yardım ve teşviklerini seven, bilinçsiz, kimliği olmayan, ‘sera çiçeği’ bir halka dönüşmüştür…”
*
   ZAMANIMIZIN BAŞLANGICI: Duyarlı Lefkoşalı Türklerin her yılın 9 Eylül’ünde tarihle yüzleşebilmek için kendilerine zaman ayırmalarını dilerim. Aynı tarihte, yüzyıllar önce, Doğu Akdeniz tarihinin en kanlı ve en acımasız savaşlarından birine sahne olan çilekeş ve hatta antik kentlerinin surlar içini adım adım dolaşsınlar bu günde… Güney ve Kuzey ayırımı yapmadan dolaşsınlar hem de…  Zaman tünelinden geçip başkentin o müthiş günlerine gitsinler.
Fethin ana baba gününde bir zaman yolcusu olarak kılıç şakırtılarının, top seslerinin ve insan feryatlarının ortasında yürüsünler. Adım attıkları her köşede, şimdi sakin ve ıssız duran surlarda kaç insanın can verdiğini düşünsünler.
Ve kolay bir başlangıç olmadığının da bilinciyle “İşte tarihimin başladığı gün” diyerek, fethin tüm şehitlerine saygı duruşunda bulunsunlar. Minnet ve şükranlarını sunsunlar…

Pazartesi notları: Toplumsal tarihimizin başladığı gün
Yorum Yap

Yorumlar kapalı.