DEHŞET GECESİ: Hızlı gelişen olaylar vardır… Bu olaylara dair yorumumuzu gazeteye gönderdiğimizde, ta o yorum okurlarıyla buluşuncaya değin, tahmin edilemeyen gelişmelerin yazıdaki güncelliği zedeleyebileceği düşüncesindeyiz köşe yazarları olarak… İsrail’in komşularını sıra dayağına almasından bu yana Orta Doğu’da başlayan hızlı olaylar zinciri de, işte böyle bir durum… Bu satırlarım da okurla buluştuğunda bakalım Orta Doğu’daki hızlı gelişmeler nerelere varır…
İran Devrim Muhafızları’nın 1 Ekim gecesi İsrail’e Kıbrıs’tan da izlenebilen yüzlerce füze yağdırması, Orta Doğu’da İsrail’in başlattığı savaşın yeni aşamasıydı… İsrail – İran savaşı o gece resmen en sıcak şekliyle başlamış oluyordu… Orta Doğu’nun en güçlü ordusuna ve savunma sanayiine sahip olan İran’ın, birkaç saatin içinde özellikle Tel Aviv’i hedef alarak yüzlerce füze yağdırması Tahran’ın savaşa bilfiil girme kararının göstergesiydi.. Lübnan olaylarına eklenen yeni dehşet gelişmesiydi bu… Kıbrıs’tan da çıplak gözle izlediklerimiz, semaların karanlığında kayan yıldızlar değildi… Yine de, tıpkı kayan yıldızların altındaymışız gibi dilek tuttuk Orta Doğu’daki bu ölümcül ve yıkıcı savaşın bir an önce durması adına…
*
KAYGILI ALGILAR: Ölüm ve felaket yüklü bir bombardımanın gök kubbeye çizdiği cehennem tablosu karşısında derin kaygılara kapılmamak ne mümkündü o gece!… Orta Doğu’yu hallaç pamuğuna dönüştürmekte olan savaşın aslında bize ne kadar yakın olduğu, İsrail müttefiki Güney Kıbrıs’ın ve savaşın aşikâr paydaşı İngiliz Egemen Üslerinin de bombardımandan nasibini alabileceği, serseri füzelerin de KKTC’ye düşebileceği, o cehennemi tablo karşısında almamız gereken doğrudan mesajlar oldu…
Gerçekten çok kritik ve tehlikeli bir süreçten geçmekteyiz… Yüzlerce füze havada uçuşurken Ercan’da uçuşlar durduruldu… Semalar güvenli değildi çünkü… Rum Milli Güvenlik Konseyi’nin durum değerlendirmesi için 2 Ekim Çarşamba sabahı olağanüstü gündemle toplanacağı gökyüzünde o korkunç füze cümbüşü sürerken açıklanıyordu… Aynı anda Güney Kıbrıs’ta sığınaklar olası tehlikelere karşı güncellenmeye başladı…
Durumlar, cehennemin kıyısındaki Kıbrıs için de kritiktir gerçekten… Burnumuzun dibindeki, bizi her an içine çekebilecek tehlikenin boyutunun gittikçe büyüdüğünü, 1 Ekim gecesi bir yandan da televizyon kanallarının dehşet sunumlarını izlerken iliklerimize dek duyumsadık…
*
SAVAŞ VE EKONOMİ: Savaşın sarmalına giren ülkelerin, velevki savaşın önde gideni olsa bile, ekonomisinin kaçınılmaz biçimde darbe aldığını hiç yadsımamak gerek… Nitekim 1 Ekim gecesinin füze yağmurları sürerken ekonomist kaynakların servis ettiği haberler de İsrail adına iç açıcı değildi…
Ülkenin ekonomisinde çok ciddi gerilemeler başladı… Uluslararası kredi değerlendirme kuruluşu Standard & Poor’s, İsrail’in uzun vadeli kredi notunu “A+”dan “A”ya, görünümü ise negatife düşürdü… Gerekçe: Güvenlik ve savunma konusundaki riskler… Bir yıldan fazladır bilfiil savaşın içinde olan İsrail’in savaşırken, savaşın üstünü olarak görülse de, bir yandan da ayaklarına biteviye kurşun sıkacağı ortaya çıkan gerçektir… 1967’de tarihinin en büyük varoluş savaşını sadece 6 günün içinde tamamlayıp çevresini tertipleyen İsrail’in, bu sürgit savaşta şimdi ekonomisinin buna ne kadar dayanacağı ekonomist düşüncenin güncel konusudur…
Tabii ki genel dünya ekonomisi de nasibini almaktadır bu savaştan… İran’ın füzeleri sadece İsrail’i değil dünya ekonomisini de vurdu örneğin… Küresel borsalarda düşüşler, petrol, mal ve altın fiyatlarında yükselişler oluştu… *
ALTI GÜN SAVAŞINI ANIMSAMAK: Altı Gün Savaşı, ya da diğer adlarıyla 1967 Arap-İsrail Savaşı, Üçüncü Arap-İsrail Savaşı, Altı Günün Savaşı veya Haziran Savaşı, 5 Haziran 1967 Pazartesi, İsrail ile Arap komşuları Mısır, Ürdün ve Suriye arasında başlayan ve 6 gün süren savaşa verilen addır. İsrail’e karşı oluşan Arap İttifakı’na Irak, Suudi Arabistan, Sudan, Tunus, Fas ve Cezayir de asker ve silah yardımıyla katılmışlardı. Savaş, altı günün içinde İsrail’in kesin üstünlüğü ile bitmişti… Savaşın sonunda Mısır’dan Sina Yarımadası’nı, Suriye’den Golan Tepeleri’ni ve Filistin’in Gazze Şeridi ile Batı Şeria topraklarını alan İsrail, topraklarını bir anda dört katına çıkarmıştı… İşte bu olay, başta Filistin Sorunu olmak üzere günümüzdeki birçok Orta Doğu sorununun temelini oluşturur. Bu savaştaki önemli olaylardan biri de savaşı gözlemlemek üzere gönderilen “USS Liberty” adlı bir Amerikan gemisinin İsrail tarafından saldırıya uğramasıdır.
Dönemin Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil, Türk Hükümetinin kuvvete başvurularak toprak kazanılmasını kabul edemeyeceğini ilk açıklayan siyasetçi olmuştu… BM Güvenlik Konseyi’nde Türkiye’nin görüşü kabul görmüş ve Konsey’in 242 sayılı kararında İsrail’in bu savaşta işgal ettiği tüm topraklardan çekilmesi istenmişti… İsrail bu kararı başta kabul etmiş ve 1979 yılında Sina Yarımadası’ndan, ilerleyen dönemlerde Batı Şeria ve Gazze Şeridi’nden çekilmiş olsa da, sonraki dönemlerde diğer toprakları ilhak ettiğini açıklamıştır. O günlerden bu yana İsrail’in BM kararlarını uygulamaması, bölgedeki birçok ciddi sorunun kaynağını oluşturmaktadır…
Ahmet Tolgay
Diğer Yazıları
Köşe Yazarı
Yorumlar kapalı.