Cumhuriyetimizin kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın 88 yaşında aramızdan ayrıldığı yaslı günün sekizinci ve toplumsal varoluş mücadelemizin önderi Dr. Fazıl Küçük’ün 78 yaşında aramızdan ayrılışının 36’ncı yıl dönümlerini hafta içinde arka arkaya idrak ettik… Yılda birer kez değil, vesileler yaratarak daha sık anılması gereken önderlerimizdir onlar… Ve keşke onları her anmamızda kendilerini adadıkları o varoluş davasının ruhu bizlere rehber olsa… Gerçekten böyle bir rehberliğe olağanüstü gereksinimimiz vardır… Çünkü Kıbrıs Türkü’nün ata yadigârı bu topraklar üzerindeki varoluş mücadelesi henüz bitmemiştir… O çetin mücadele boyuttan boyuta girerek sürmektedir… Denktaş’la Dr. Küçük’ün yaşam öyküleri ilham yüklü derslerle donanmıştır…
1930’lu – 40’lı yıllar… Dr. Fazıl Küçük, İsviçre gibi bir ülkede tıp öğrenimini tamamlayarak adaya döndüğünde hekim sayısı hem Türk toplumunda, hem de Rum toplumunda parmakla sayılacak denli azdı… Rauf Denktaş Londra’daki hukuk eğitimini parlak bir başarıyla tamamlayıp geldiğinde ise yine hukukçu sayısının çok az olduğu bu ülkede İngiliz Sömürge Yönetimi tarafından adeta havada kapılarak o genç yaşında Başsavcılık Yardımcılığı makamına oturtuldu… Kendilerini sırf meslekleriyle ilgilenmeye adamış olsalardı her ikisi de ve hiç kuşkusuz kısa sürede adanın en zengin insanları arsındaki yerlerini alırlardı…
Ama onlar ne yaptılar?.. “Halkımız bu durumlardayken kişisel ikbalin ne anlamı var?” dediler… Tercihlerini sevgili halklarının kurtuluşundan ve esenliğinden yana koydular… Parlak mesleklerini ve makamlarını bir yana ittiler… Dr. Küçük, halkının hastalarını parasız tedavi etti… Denktaş, nice toplumsal davayı ve bu davanın mağdur öznelerini yargıda karşılık beklemeden savundu ve sonuçlandırdı… Evlerinin ve ofislerinin kapılarını kucaklarıyla birlikte insanlarına açtılar… Tabandan gelen birer halk çocuğu olarak o büyük yürekleriyle halkın arasına girdiler, insanlarıyla haşır-neşir oldular, sürükleyici, sımsıcak eşsiz karizmalarıyla gönüllerde zirve yaptılar…
Bir yandan Rumların Yunanistan destekli ENOSİS kampanyası, diğer yandan İngiliz sömürge yönetiminin asimilasyoncu – baskıcı yöntemleri karşısında yok olma tehlikesini yaşayan, yoksulluk ve zaruret batağındaki halklarının başında çetin bir varoluş mücadelesine soyundular… Rum’un da, İngiliz’in de kindar hedefi olmaktan çekinmediler… Bir sinerji ve aydınlatma devriminin tetikleyicisi oldular… O sinerji ve aydınlatma hem içe, hem de dışa dönüktü…
***
Daha mücadelenin başında Anavatan Türkiye’nin desteği olmadan zifiri karanlıktan çıkılamayacağına inandılar… Türkiye’nin başında Lozan Antlaşması’nı argüman olarak gösterip Kıbrıs’ın bir İngiliz adası olduğunu belirten ve adadaki ENOSİS fırtınalarını önemsemeyen siyasetçiler vardı… Ne ki, büyük uğraşlardan ve Kıbrıs’la Türkiye arasındaki sayısız gel-gitlerden sonra, Anavatan Türkiye’yi de Kıbrıs’la ilgilenilmesi gerektiğinin önem ve kaçınılmazlığına inandırdılar… Türkiye halkını baştanbaşa Kıbrıs için ayaklandırdılar…
Kıbrıs meselesini Anavatan Türkiye nezdinde “Milli Dava” konumuna getiren, oradan oraya savrulan “cemaat” statüsündeki Osmanlı mirası mağdur Kıbrıslı Türklere “halk” kimliğini kazandıran, bu halkı 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurucu ortağı konumuna getiren ve o talihsiz Cumhuriyetin ENOSİS’çi Rumlar tarafından planlı ve programı biçimde yıkılıp Türklerden çalınmasından sonra ada toprakları üzerinde coğrafi konuma sahip bir Türk Cumhuriyeti yaratan o muhteşem başarılarını gösterdiler… ENOSİS kampanyası ve İngiliz Sömürge Yönetimi karşısındaki bu başarı, onların adını sadece halkımızın ve Türk milletinin yüreğine değil, dünya siyaset tarihine de silinmez şekilde yazdırmaya yetti…
***
Burada birkaç cümleyle çizmeye çalıştığım bu tablonun ayrıntılarını yansıtabilmek adına aslında ciltler dolusu kitap yazmak gerekir… Dr. Fazıl Küçük’le Rauf Denktaş’ın sadece ölüm yıldönümlerinde değil, her vesileyle, her fırsatta anılmaları gerektiğini işte bu yüzden söylüyorum…
Onların ayrıntılı yaşam ve mücadele öyküleri, ucunda hâlâ ışığını göremediğimiz bilinmezliklerle dolu karanlık tünellerin aydınlatıcı meşalesidir… Yeter ki o inanç ve kararlılık meşalesini elimizden hiç düşürmeyelim ve hiç söndürmeyelim…
***
Dr. Küçük ile Denktaş’ın cesur ve bilinçli önderliğinde başlatılan varoluş mücadelesi çok önemli evrelerden geçerek parlak aşamalara ulaşmasına karşın henüz bitmiş değildir… Her gün ve her an bu gerçeği yüzümüze haykıran iç ve dış tedirginliklerimiz vardır…
Her gün gazete köşelerimizde yazdığımız bu durumları tarih yaratan direngen toplumsal karakterimizle elbette aşacak ve hak ettiğimiz kalıcı esenliğe bir gün mutlaka ulaşacağız… Bugünün nesline ve gelecek nesillere düşen en önemli görev varoluş mücadelemizin tüm bu çetin yolları yürünürken Dr. Küçük ile Denktaş’ın aziz vatan topraklarındaki kemiklerini sızlatacak hatalardan ve aymazlıklardan kaçınmaktır…
Ruhları şad olsun büyük önderlerimizin… Ve onların şimdi aramızda olmayan tüm yiğit dava arkadaşlarının…
Yorumlar kapalı.