O yoğun elektrik kesintileri de azaldı, elektrik faturalarındaki rakamlar da… Ama hem bütçemize hem de elektrik şebekesine yük olan klimaların çalıştırılmadığı bu sonbahar aylarının rehavetine kapılmayalım… Bizi bekleyen zorlu bir kış mevsimi var önümüzde…
Bu ülkede elektrik ücretleri pahalı olabilir… Bunun nedenleri çoktur… Saymaya dursak, o nedenler KIB-TEK’teki istihdamlara ve oradaki maaşlara dek de uzanabilir…
Ama “olmayan elektrik” en pahalı elektriktir… Çünkü olmayan elektriğin ağır bedelini ülke ekonomisi, toplumsal mutluluk, yatırımlar, sektörler ve haneler öder yaşadıkları çok ağır sıkıntılar nedeniyle…
Geçen hafta, niteliği kamuoyumuza tam olarak açıklanmayan o “tamirat”lar gerekçesiyle, İskele ve Boğaziçi ile Girne’nin doğu bölgesinde geniş alanda uzun süre elektrik kesintisi yaşanınca tanık olduğumuz çok yaygın ve çok acı tepkiler bizi olmayan elektriğin pahalılığı gerçeğiyle bir kez daha yüzleştirdi… Saatlerce elektriksiz kalan insanlarımızın çeşitli kanaldan yağan bölgesel tepkileriyle meşgul olduk iletişimciler olarak…
“İstedikleri ücreti itirazla, ya da itirazsız öderiz. Niye bizi elektriksiz bırakırlar?” sorusu, bize çeşitli kanaldan yağan tepkilerde en fazla seslendirilen soru idi…
***
Dur durak bilmeyen ve ülke çapında elektriksizliklere mal olan tamiratlar, sadece elektrik üretimimizin yetersizliğini değil, mevcut hırpani şebekenin feci yetersizliğini de gösterir…
Eğer bu ülkede elektriğe temelli bir çözüm olacaksa, ki bunun adını “Türkiye’den gelecek elektrik” olarak koyduk, mevcut dağıtım şebekesinin de sil baştan, kökten yenilenmesi ve modernize edilmesi gerekecek… Zaten Türkiye’den elektrik getirme projesinin önemli ayaklarından biri de bu şebeke yenileme projesidir…
Hepimiz farkındayız ki, kızgın yaz aylarının gittikçe büyüyen kâbusu olan orman ve arazi yangınlarının çoğu da, ülke genelindeki o dökülen elektrik hatlarının eseridir…
Ta İngiliz sömürge yönetiminden kalan hatlarla ve şebekeyle biteviye uğraşmak elektrik maliyetlerinin yükselmesinin ana nedenlerinden biridir…
***
Komşularımız Rumlar enerji meselelerini çözümler ve modernize ederken işe şebeke ve hat yenilemeleriyle başladılar… Türklerin kontrolünde kalan elektrik sistemlerinden kendilerini tümüyle arındırıp toplumsal milli şebeke sistemlerini kurdular… Bunu başardıkları gün de, hiç duraksamadan Türklere verdikleri elektriği kestiler…
Kendi elektrik santralimizi kurmak, bu konuda eyleme geçmek, bizim aklımıza işte o zaman gelebildi… Tecrübeli lider Dr. Fazıl Küçük KKTC’nin ilanı gündeme geldiğinde ille de sormak gereğini duymuştu: “Elektrik sorunumuz ne olacak?” Haksız mıydı?… Değildi tabii ki…
Oysa KKTC’yi kursak da, kurmasak da elektriğimizi kesmeyi Rum aklına koymuştu… Uzun süre önce başlattığı “Türklerden bağımsız elektrik” projesini ancak KKTC kurulduktan sonra yürürlüğe koyabildi…
“Birleşik Kıbrıs” iddiasındadırlar, ama Kıbrıs’ı bölmek adına yaptıklarından sadece bir örnektir bu…
“Rum’un bize yıllarca parasız elektrik verdiği martavalına” ise hiç girmeyeceğim burada… Çünkü o elektriğin ortaklık cumhuriyetindeki ortak malımız olan santraldan geldiğini, Rum’un bizi kovarken ortağı olduğumuz devletteki tüm haklarımıza da el koyduğunu, o dönemde su kaynaklarını henüz organize edemediği için bizim kaynaklardan giden suya muhtaç olduğunu anlatabilmek için uzun şeyler yazmam gerekir…
***
Kendi santralimizi kurma dönemine geçerken yaşadıklarımızı çoğu zaman unuturuz… Dehşetengiz bir geçiş süreci idi gerçekten… İhtiyaca zerresi yetişmeyen elektriğimizi fıcırığı çıkmış birkaç mahalle elektrik jeneratöründen sağlamaya çalışırken, jeneratör ithali ve satışları ülkede patlama yapmıştı… Aylar boyunca ülkenin her yanında, her iş yerinde, her hanede çalıştırılan bu çeşitli boyuttaki jeneratörlerin sesleri yankılanmıştı… O sesler, bizim neslin hâlâ kulaklarında…
***
Gözümüzün önündeki gerçektir ki, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi elektriğini günün koşullarına göre modernize ederken özel girişimcilikten, dahası dış yatırımcılardan yararlandı… Bunun başka türlüsü de olamazdı…
Özelin girişimci, sorumlu, vizyoner ve yapıcı eli eğer değmezse, bizim de elektrik kâbusumuzu aşamayacağımız ortadadır… Hele de devlet işletmelerimizin hali ve de arka arkaya batırılmış olanların acı tablosu gözlerimizin ve hafızamızın önünde iken…
Elektrik sorunumuzu irdelemek böylesi bir köşe yazısında biter mi?.. Bitmez elbet… Bu satırlar, mutlaka ve bir an önce aşmamız gereken o müthiş kronik sorunumuza dair yoğun düşüncelerin aciz bir önsözü olabilir ancak..
*
BERTAN ZAROĞLU’NDAN YAZDIKLARIMLA İLGİLİ AÇIKLAMA: “Hocam, hayırlı günler dilerim… Size yanlış bilgi vermişler, düzeltmenizi rica ederim: Ben hiç kimseden özür dilemedim. Yaptığım eylemden de pişman olmadım. Vekilliği kaybetmemin sebebinin bu olduğunu da düşünmüyorum. Ama velev ki dediğiniz gibi sebep bu olsaydı, bin defa daha aynı tepkiyi gösterip kaybedebilirdim. Zira Doğuş Hanım o dönemde Türk askerine ‘katiller sürüsü’, ‘bebekleri katlediyorlar’ gibi cümleler kullanmıştı… Ve o gün Meclis’te, Afrika gazetesi ve Meclis önünde toplanan insanlara karşı kürsüden kullandığı kelimelere karşı tepkimi gösterdim.”
Yorumlar kapalı.