
Hüseyin Bilgekul: “1900 başlarında, ırgattı bu Rumlar. Fakirlikten kırılmaktaydılar. Ne malları vardı ne de mülkleri. Karın tokluğuna çalışırdı bunlar. Nenelerimiz, dedelerimiz hep anlatırdı bunları.
Nenem söylerdi, Omodoz kadınları ve erkekleri Malya’ya (Bağlarbaşı) gelirlerdi yürüyerek bağ budamaya Durkolara, 5-10 km. öteden. Ben de hatırlarım Mistokli gelirdi Malya’ya ısladır tamirine.
Evlerde misafir ederdik onu. Fini’liler gelirdi su testisi satmaya, eşeklerle.
Ne oldu da bunlar gara yağ gibi üste çıktılar? Bunların cevapları hep dolaşır tarih sayfalarında. Girit’teki gibi bizi de tümden tüketebilirlerdi bu adada. Az kalmıştı buna, amma başaramadılar.
Azalsak da, yine ayaktaydık, Anavatan Türkiye’nin yardımlarıyla.
Boşuna değildi, Kıbrıs Türküne sağlanan %30 ve üzeri hak hukuk ve hatta egemenlik kurulan 1960 cumhuriyetinde… Çünkü: Herşeyi veto hakkımız vardı Kıbrıs Cumhuriyetinde. Biz EVET demeden kalem oynatamazdı bu Rumoğlu.
O EOKA günlerinden sonra hatırımıza tanımamışlardı bu hakları Durkolara. Hem de Türk, Yunan ve İngiliz’in imzasıyla.
3 sene zor dayandı cumhuriyet. Rumoğlu caydı attığı imzadan. 1964’de, kovdu bizi cumhuriyetten de, her şeyden de… Her şeyi tekeline aldı, sanki bubasının malıymış gibi.
Şimdi de efelenmeye devam ediyor. Hep benim, hep benim diyor.
Keserim biçerim diyor. İçeri atarım diyor. Sanki Durkolar çırıl çıplaktı. Hiçbir şeyleri yoktu da, Rum’un malına kondular.
Biz Durkoları da alabandasına almak istiyor… Tıpkı Girit’tekiler gibi. Bin bir yolu deniyor.
Mümkünü kalmadı artık… Bundan uzak durmak gerekiyor… Biz ayrı, o gayrı. Yetti be artık!
Bıktırdı, usandırdı Rumoğlu’nun itmez bitmez oyunları. Böyle düşmanca komşuluk da olmaz ki? Nereye kadar? Gerekirse durduralım tüm ilişkiyi bunlarla…”
*
Hilmiz Öztemiz: “Babamın Güney’de Mormenekşe’de kalan arazilerinin 70 dönümü parsellenip Rum gençlerine satıldı… Veya göçmenlere tahsis edildi ev yapılması için… Yol yapımı bahanesi ile babamın malının da içinde bulunduğu Türk mallarını istimlak ettiler…
Tüm bu haklar onlarda var… Peki, benim veya Devletimin Kuzey’deki Rum malları üzerinde tasarrufta bulunma hakkımız yok mu?… İstimlak, mal sahibi ile uzlaşılarak (gerek rıza, gerek mahkeme yoluyla) ve mal sahibi bilgilendirilerek yapılır… Hal böyleyken, gerek babamın, gerek diğer Türklerin malları istimlak edilirken mal sahibi olarak bizim haberimiz oldu mu, bizimle uzlaştılar mı? Ne gezer!”
*
Ali Ziya Dinçer: “Kıbrıs Türk halkının, Vakıf malları çok fazla ve adanın her yerinde bulunuyor, özel mülklerine ilaveten… Rumlar bu malların birçoğunu, sözde istimlak veya kamulaştırma gerekçesi ile yıkıp yol, otopark vs. yapmış..
Benim de Lefkoşa Ömerye Mahallesi’ndeki iki katlı, su haznesi, kuppeli hamamı, içinde iki Medine hurma ağacı ile büyük bahçesini yıkmış ve otopark yapmıştır Rum… Ömerye Camii’nin yanındaki tarihi mezarlığı da otopark yapmış, mahalledeki Türk evlerini de yıkarak yok etmiştir…
Bir savaş başlatmışlar, savaşı kaybetmişler, şimdi yine Türklere karşı savaş açmışlar, tutuklamalar vs. ile uğraşıyorlar… Artık bir şekilde ‘dur’ demek lâzım, onların uyguladıkları yöntemleri bizler de onlara uygulama zamanının geldiğine inanıyorum…”
*
Osman Şan: “Mülkle ilgili çalışma ve araştırmaları sürdürüp İngiliz’in mülklerle ilgili Rum yanlısı dolaplarını tek tek ortaya dökmemiz lâzım… Harita uzmanı rahmetli Halil Giray’ın yaptığı gibi… Tūrklerin elindeki tapuların köylülerin ilk beyanındaki ‘çift dönümü’ üzerinden olduğunu, 1 çift dönümün (60X60 adım) yaklaşık 2.25 şimdiki dönüme tekabül ettiğini, İngiliz’in sonradan yaptığı kesin ölçümlerden çıkan miktarları Rumlara aitse kaydettiğini, Türklere ait olanları ise tapuya kaydetmediğini de ortaya çıkarmamız gerek…
Belgeleri halen mevcuttur bu yazdıklarımın.. Sadece ‘Arazi-i Sultaniye’ de yoktu. ‘Arazi-i Mirige’ ve ‘Arazi-i mevkufe’ olarak kategorize edilen araziler de vardı. Önce İngiliz, daha sonra Rum tüm bu kayıtları yok etti…”
*
Şener Sözer: “Güçlü olan haklıdır. 1878’de şartlı olarak İngiliz’e kiralanan Ada, 1914’de Osmanlı’nın Almanların yanında 1’nci Dünya Savaşı’na girmesi bahane edilerek tek taraflı ilhak edilmiştir… Hep yazdığım gibi ‘kılıç hakkı’ndan kastım budur… Çünkü o devrin Osmanlısı’nın buna ne bir cevabı vardı, ne de gücü. Bilahare, Kurtuluş Savaşı’ndan çıkmış, yeni bir savaşı göze alamayacak, yorgun ve hasta bir Türkiye… Lozan’da o günün şartlarını da düşünürsek, Kıbrıs Misak – ı Milli dışında kalmıştır.
Asırlardır değişmeyen kaderimiz masa başı oyunlarına kurban edilmemizdir.
Şimdi de ayni senaryo ile karşı karşıyayız. İngiliz Sömürge Devrinden başlamak üzere, 1950’lerden sonra artarak devam eden Türk mallarına, Sultan ve Vakıf mallarına çökme devam etmiş ve biz siyaseten bunu kullanamamışızdır. Savaşı kaybeden bizmişiz gibi, şimdi de neredeyse tüm Türk Toplumu potansiyel suçlu muamelesi görmektedir…
Bir karşı hamlemiz olmazsa, bu konu bir süre daha başımızı ağrıtacağa benzemektedir…”
*
Ali Dereseven: “Kıbrıs konusunda devamlı ileri bir adım atıyorlar, bizden karşı adım gelmeyince, cesaretlenerek bir ileri adım daha atıyorlar… Suçlu bizlermişiz gibi susuyor ve her şey sineye çekiliyor. Sanki 1960’dan 1974’e kadar olayları bizler başlattık diye, çok yakında bizlere tazminat davası da açarlarsa kimse şaşırmasın. Buradaki liderler yüzünden, yüzde yüz haklı olduğumuz Kıbrıs davasında, ne yazık ki suçlu duruma düşüyoruz. Bütün dünya Türkiye’nin gücünü gördü… Anavatan Türkiye bize her türlü desteği verdiğine göre buradaki siyasi liderler, siyaset kurumu niye ileri adımlar atmıyorlar?”
Yorumlar kapalı.