
Yücel Dolmacı: “Ahmet Bey, bankalarda yüzde 44 büyüme bu ekonomik ortamda nasıl oldu ?..
İnsanlar parasızlıktan şikâyet ederken, bu rakamın analiz edilmesi gerekir düşüncesindeyim…
Hangi sınıf halkın mevduat artışı ne kadar?
Bu büyüme TL bazında mı, yoksa döviz bazında mı?
Bu büyümede, dış transfer ve kaynağı belli olmayan, miktar nedir?
Bu büyümeye göre kârlılık oranı da artmıştır. Bu kâr, hissedarlara nasıl dağıtılır?
Bu kârlara sosyal yatırım mecburiyeti getirilse ve okullar yenilenip, örneğin çocuklar konteynerlerden çıkarılsa nasıl olur?
Pirinç, su, yağ, tuz var, pilavı yapacak aşçı YOK!..”
***
Çetin Uğural: “1974 öncesinde de Kıbrıs Türkleri için, 400 senelik misafirler, artık geldikleri yere gitsinler!’ diyorlardı.
Hem de, Katolik Venedik zulmünden, Osmanlı’nın Kıbrıs’ı Venediklilerden fethederek, kendilerini, Ortodoks Hıristiyanlar olarak kurtardığını unutarak…
Bunun öncesinde de, Kıbrıs Ortodoks papaz grubunun İstanbul’da, Ortodoks bir Rus papazın kızı olan Hürrem Sultan’ın oğlu Selim’e, ‘Yeğen, gel bizi bu Venediklilerden kurtar’ yalvarmalarını da hiç hatırlamıyorlar…
İlk zenginliklerinin de Osmanlıların kendilerine dağıttığı Venedik ganimetlerinden kaynaklandığını ise hiç mi hiç bilmiyorlar.
Osmanlı Padişahının Kıbrıs Ortodoks Başpiskoposuna verdiği ‘Etnarh’ (Millet Başı) ünvan ve yetkilerinin yazılı mühürlü, Padişahın imzasıyla kendi müzelerinde hâlâ durduğunu da mı gidip görmediler?..
En son, 15 Temmuz 1974 Yunan Cuntası ile EOKA’nın darbesinde birbirlerini boğazlamaktan kendilerini, Türkiye’nin askeri müdahalesinin kurtardığının mahcubiyetini de mi duymuyorlar?..”
***
Hüseyin Bilgekul: “Komplo üstüne komplo düzenliyorlar… Ama ne komplosu kurarlarsa kursunlar… Fazla bir şey değiştiremezler. Pek tabii hayatı zora sokarlar. Rum’un işi gücü zaten Durko’lara zorluklar yaratmak… Daha fazlası elinden gelmez. Biz bu adada onlardan ayrı yaşamak, var olmak istiyorsak, yarattıkları da zorluklara alışmalıyız artık… Zavallıların elinden başka bir şey gelmez… Ama yine de pes de etmezler…
Onlar gibi biz de ısrarcı olmazsak eğer, bu adada halimiz duman olur, duman…”
***
Şener Sözer: “Kiliseyi aklamaya çalışanlar, 15 Temmuz 1974 Yunan darbesi sonrası gerçeklerini bilmiyorlar demektir. Türkiye’nin müdahalesi olmasaydı, ikinci aşama Kıbrıslı Türklerin bir oldu bitti ile katledilmesi ve o süreçte ilan ettikleri ENOSİS’in perçinlenmesi idi. İmha etmeye dahi fırsat bulamadıkları ve karargâhlarında ele geçirdiğimiz harekât planları bunu doğruluyordu…
Sadece ahkâm kesmek için kimse bilgiçlik taslamasın… Rum Başpiskopos’un Türkleri adadan kovma planında Kıbrıs Türkü’nü muaf tuttuğunu hiç kimse sanmasın…”
***
Abdullah Üçgöz: “Paranın satın alamayacağı ‘değerler’ diye bir anlayış, kavrayış ve tavizsiz ahlâki tutum vardı. Özellikle biz Türklerin, dünyanın gıpta ile baktığı ve için için takdirle bezenmiş bir kıskançlıkla takip ettiği o dik duruşumuz vardı.
Ne yazık ki, son dönemlerde bu gurur vesilesi edindiğimiz ilkesel davranışları artık paranın satın alabildiğini içimiz acıyarak görmekteyiz.
İhanet ve arkamızdan hançerlenmeler akıl almaz bir şekilde arttıkça artıyor.
Bilmem kaç avroya satılan Türk’ün birlik ve beraberlik anlayışını bizlere mazur göstermeye çalışan siyasilerin ağızlarından dökülen kelimelerle saklamaya çalıştıkları kırgınlık ve kızgınlığı, ne kadar gayret gösterseler de halka yediremiyorlar.
Paranın değil, ama karakterlerini, kökenlerini, değerlerini para uğruna satmaya tevessül edenlerin gözü kör olsun bence…
KKTC’yi reddedip Rum’un devletini tanıyan o Türki devletler ki, Türkiye ve KKTC bir yana, kendi devletlerinin dik duruşlarını ve paranın asla satın alamayacağı saygınlıklarını da sattılar… Yazıklar olsun…”
***
İsmail Somer: “Demokrasi, farklılıkları çatıştırmadan ve taraf olmadan yönetme sanatıdır. Maalesef tüm taraflar sınıfta kaldı. Baskın bir tarafın manüpilasyonuna yenik düşüldü…
Bir istihbarat organizasyonuyla karşı karşıya olduğumuzu açık ve net söylüyorum. Yılların ihmali ile vatan ve millet sevgisinden mahrum kuşaklar yetişti. Bunda tüm hükümetlerin kusuru olduğu aşikârdır…. Bir şeyleri erteleyerek bu günlere gelindi. Amaç TC ile KKTC’yi karşı karşıya getirerek son darbeyi vurmaktı, başardılar…
Kanaatim ve gözlemim o ki, 0’la 40 yaş arası kaybedildi, maalesef!… Artık her türlü asimilasyona açık bir toplum olduk. Gençler ne diyor? ‘Kişisel ekonomim iyi olsun, rahatım ve sosyal yaşantım da, gerisinin önemi yok…’
Yani tok köleliğe razılar. Vatanmış, bayrakmış, milletmiş gibi kavramlar bir şey ifade etmiyor genç bir kesim için…
Karşımızda tepeden tırnağa organize bir komşumuz var oysa. Sağcısı, solcusu, futbolcusu hazır kıta Elenizm âşığı. Enosis için gün sayarlar.
Kıbrıs Türk’ü olarak bu kafa ile duvara toslamamız kaçınılmazdır… Uzatmaları ne kadar oynasak da, eninde sonunda bir Girit olma yolundayız. Girit’teki Türk’ler de, o günkü Avrupa’nın himayesindeydi güya…
Belki o kadar kanlı olmayacak, ama sonuç oraya gidiyor besbelli. Türkiye’ye de diz çöktürülürse bu kolay olacak. Onun da alt yapısı hazırlanıyor. İstedikleri yönetim eninde sonunda başa geçerse, AB üyeliği karşılığında, tüm kazanımlar feda edilecek. Belki biz görürüz veya görmeyiz…”
(Düşünce dünyama özel düşünceleriyle zenginliklerini sunan değerli ve sevgili okurlarıma, sadık takipçilerime teşekkürler…)
Okurlardan teşekkürlerimle
Yücel Dolmacı: “Ahmet Bey, bankalarda yüzde 44 büyüme bu ekonomik ortamda nasıl oldu ?..
İnsanlar parasızlıktan şikâyet ederken, bu rakamın analiz edilmesi gerekir düşüncesindeyim…
Hangi sınıf halkın mevduat artışı ne kadar?
Bu büyüme TL bazında mı, yoksa döviz bazında mı?
Bu büyümede, dış transfer ve kaynağı belli olmayan, miktar nedir?
Bu büyümeye göre kârlılık oranı da artmıştır. Bu kâr, hissedarlara nasıl dağıtılır?
Bu kârlara sosyal yatırım mecburiyeti getirilse ve okullar yenilenip, örneğin çocuklar konteynerlerden çıkarılsa nasıl olur?
Pirinç, su, yağ, tuz var, pilavı yapacak aşçı YOK!..”
***
Çetin Uğural: “1974 öncesinde de Kıbrıs Türkleri için, 400 senelik misafirler, artık geldikleri yere gitsinler!’ diyorlardı.
Hem de, Katolik Venedik zulmünden, Osmanlı’nın Kıbrıs’ı Venediklilerden fethederek, kendilerini, Ortodoks Hıristiyanlar olarak kurtardığını unutarak…
Bunun öncesinde de, Kıbrıs Ortodoks papaz grubunun İstanbul’da, Ortodoks bir Rus papazın kızı olan Hürrem Sultan’ın oğlu Selim’e, ‘Yeğen, gel bizi bu Venediklilerden kurtar’ yalvarmalarını da hiç hatırlamıyorlar…
İlk zenginliklerinin de Osmanlıların kendilerine dağıttığı Venedik ganimetlerinden kaynaklandığını ise hiç mi hiç bilmiyorlar.
Osmanlı Padişahının Kıbrıs Ortodoks Başpiskoposuna verdiği ‘Etnarh’ (Millet Başı) ünvan ve yetkilerinin yazılı mühürlü, Padişahın imzasıyla kendi müzelerinde hâlâ durduğunu da mı gidip görmediler?..
En son, 15 Temmuz 1974 Yunan Cuntası ile EOKA’nın darbesinde birbirlerini boğazlamaktan kendilerini, Türkiye’nin askeri müdahalesinin kurtardığının mahcubiyetini de mi duymuyorlar?..”
***
Hüseyin Bilgekul: “Komplo üstüne komplo düzenliyorlar… Ama ne komplosu kurarlarsa kursunlar… Fazla bir şey değiştiremezler. Pek tabii hayatı zora sokarlar. Rum’un işi gücü zaten Durko’lara zorluklar yaratmak… Daha fazlası elinden gelmez. Biz bu adada onlardan ayrı yaşamak, var olmak istiyorsak, yarattıkları da zorluklara alışmalıyız artık… Zavallıların elinden başka bir şey gelmez… Ama yine de pes de etmezler…
Onlar gibi biz de ısrarcı olmazsak eğer, bu adada halimiz duman olur, duman…”
***
Şener Sözer: “Kiliseyi aklamaya çalışanlar, 15 Temmuz 1974 Yunan darbesi sonrası gerçeklerini bilmiyorlar demektir. Türkiye’nin müdahalesi olmasaydı, ikinci aşama Kıbrıslı Türklerin bir oldu bitti ile katledilmesi ve o süreçte ilan ettikleri ENOSİS’in perçinlenmesi idi. İmha etmeye dahi fırsat bulamadıkları ve karargâhlarında ele geçirdiğimiz harekât planları bunu doğruluyordu…
Sadece ahkâm kesmek için kimse bilgiçlik taslamasın… Rum Başpiskopos’un Türkleri adadan kovma planında Kıbrıs Türkü’nü muaf tuttuğunu hiç kimse sanmasın…”
***
Abdullah Üçgöz: “Paranın satın alamayacağı ‘değerler’ diye bir anlayış, kavrayış ve tavizsiz ahlâki tutum vardı. Özellikle biz Türklerin, dünyanın gıpta ile baktığı ve için için takdirle bezenmiş bir kıskançlıkla takip ettiği o dik duruşumuz vardı.
Ne yazık ki, son dönemlerde bu gurur vesilesi edindiğimiz ilkesel davranışları artık paranın satın alabildiğini içimiz acıyarak görmekteyiz.
İhanet ve arkamızdan hançerlenmeler akıl almaz bir şekilde arttıkça artıyor.
Bilmem kaç avroya satılan Türk’ün birlik ve beraberlik anlayışını bizlere mazur göstermeye çalışan siyasilerin ağızlarından dökülen kelimelerle saklamaya çalıştıkları kırgınlık ve kızgınlığı, ne kadar gayret gösterseler de halka yediremiyorlar.
Paranın değil, ama karakterlerini, kökenlerini, değerlerini para uğruna satmaya tevessül edenlerin gözü kör olsun bence…
KKTC’yi reddedip Rum’un devletini tanıyan o Türki devletler ki, Türkiye ve KKTC bir yana, kendi devletlerinin dik duruşlarını ve paranın asla satın alamayacağı saygınlıklarını da sattılar… Yazıklar olsun…”
***
İsmail Somer: “Demokrasi, farklılıkları çatıştırmadan ve taraf olmadan yönetme sanatıdır. Maalesef tüm taraflar sınıfta kaldı. Baskın bir tarafın manüpilasyonuna yenik düşüldü…
Bir istihbarat organizasyonuyla karşı karşıya olduğumuzu açık ve net söylüyorum. Yılların ihmali ile vatan ve millet sevgisinden mahrum kuşaklar yetişti. Bunda tüm hükümetlerin kusuru olduğu aşikârdır…. Bir şeyleri erteleyerek bu günlere gelindi. Amaç TC ile KKTC’yi karşı karşıya getirerek son darbeyi vurmaktı, başardılar…
Kanaatim ve gözlemim o ki, 0’la 40 yaş arası kaybedildi, maalesef!… Artık her türlü asimilasyona açık bir toplum olduk. Gençler ne diyor? ‘Kişisel ekonomim iyi olsun, rahatım ve sosyal yaşantım da, gerisinin önemi yok…’
Yani tok köleliğe razılar. Vatanmış, bayrakmış, milletmiş gibi kavramlar bir şey ifade etmiyor genç bir kesim için…
Karşımızda tepeden tırnağa organize bir komşumuz var oysa. Sağcısı, solcusu, futbolcusu hazır kıta Elenizm âşığı. Enosis için gün sayarlar.
Kıbrıs Türk’ü olarak bu kafa ile duvara toslamamız kaçınılmazdır… Uzatmaları ne kadar oynasak da, eninde sonunda bir Girit olma yolundayız. Girit’teki Türk’ler de, o günkü Avrupa’nın himayesindeydi güya…
Belki o kadar kanlı olmayacak, ama sonuç oraya gidiyor besbelli. Türkiye’ye de diz çöktürülürse bu kolay olacak. Onun da alt yapısı hazırlanıyor. İstedikleri yönetim eninde sonunda başa geçerse, AB üyeliği karşılığında, tüm kazanımlar feda edilecek. Belki biz görürüz veya görmeyiz…”
(Düşünce dünyama özel düşünceleriyle zenginliklerini sunan değerli ve sevgili okurlarıma, sadık takipçilerime teşekkürler…)
Yorumlar kapalı.