
MÜLKİYET KRİZİ: Mülkiyet konusunda Rum tarafının başlattığı ve Kıbrıs Türk halkının ezici çoğunluğunu “potansiyel sanıklar” konumuna getiren baskıcı hamle, liderler arasındaki son görüşmenin önemli gündem maddesini oluşturdu… Bunu KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın yaptığı mülkiyet ağırlıklı açıklamalardan da öğrendik…
Dahası, Tatar görüşme tutanaklarından sorumlu oradaki BM yetkililerinden, Kıbrıs Türk tarafının bu bağlamdaki tedirginliğinin BM Genel Merkezine havale edilmesini de istedi…
Pişkinliğinden tek milim gerilemeyen Rum Lider Nikos Hristodulidis ise yönetiminin demokratik bir hukuk devleti olduğunu öne sürerek, mülk davaları konusunda yargının işine karışamayacağını söyledi…
Vay be!.. Sanki yasaları ve kararnameleri hazırlayıp Rum Yargı organına aparat olarak veren kendi ırkçı ve entrikacı yürütmesi değilmiş gibi!…
Kaldı ki, Rum yargı organının en sıradan insan hakları konusunda bile mağdur ve mazlum Türkler lehine asla karar üretmediği Kıbrıs kroniğinin en bilinen gerçekleri arasındadır… Hristodulidis tarafından adalet dağıttığı ve işine karışılamayacağı belirtilen Rum Yargı Organı’nın hukuksal karakteri aynen böyle… Bilmeyen mi var?..
Peh!.. Sıradan insan hakları konusunda bile Türk mağduriyetlerini gözetmeyen bir yargı organı mülkiyet gibi duyarlı ve kritik bir konuda adalet dağıtıcısı mı olacak?!.
Hele de Hristodulidis Rejimi tarafından eline etkin aparatlar verilirse!..
İşte tam da bu sırada, Hristodulidis entrikalarına şamar gibi yanıt, Güney Kıbrıs medyasının doğrucu sesi “Cyprus Mail”den bir başyazı olarak geldi… Rum Lider Hristodulidis’in ‘Türk tarafının asla kabul etmeyeceği öneriler’ sunarak, retçiliği ile bilinen Tasos Papadopulos ile aynı yolda yürüdüğünü yazdı gazete…
Bu prestijli yayın organında hafta sonu yer alan başyazıda, Rum Yönetimi Lideri Nikos Hristodulidis, Annan Planı’nı reddeden lider Tasos Papadopulos’a benzetildi. Rum liderin bilinçli bir şekilde Türk tarafının asla kabul etmeyeceği önerilerde ve taktiklerde bulunduğuna dikkat çekilen makalede, Rum liderin retçiliği ile tanınan Papadopulos ile aynı oyunu oynamaya çalıştığına vurgu yapıldı…
Nikos Hristodulidis hadi “Cyprus Mail”e karşı da entrikacı siyasetlerini savunsun bakalım!.. Bekliyoruz…
***
BOŞALTILAN BİNA: Benim de bürokratlık yaşamımın 20 yılının, yağmurlu havalarda akıtan çatısı altında geçtiği, nice tarihi olayımıza tanıklık eden o emektar bina… Artık yanından geçerken yalnızlığına tanık oluyorum… Ve içim burkulmakta…
Anılar böyledir işte, kimi zaman acıtırcasına duygulandırır…
Tabii ki kafalarda aşikâr bir soru var şimdi : Rum sermayesinin sigara fabrikasından önce askeri kışlaya, daha sonra halk gazinosuna ve derken bir devletin meclisine dönüştürülen, Cumhuriyetimizin meclisi olan bu olanaklı binanın bundan sonraki işlevi ne olmalı?…
Evet, gerçekten ne olmalı?..
Benim naçizane önerim, oranın sur içine ve çevre halkına hizmet edecek bir hastaneye dönüştürülmesi, böylece miadını da doldurmuş olan Dr. Burhan Nalbantoğlu merkezi devlet hastanesi üzerindeki gittikçe artan o ezici baskıyı hafifletmesi…
Zamanın Sağlık Bakanı Filiz Besim, böylesi bir kentsel hastane açabilmek için Birinci Alay tarafından boşaltılan Mücahitler Sitesi’ne talip olmuş, ama hamlesinde başarılı olamamıştı…
Kentsel bir sağlık merkezine kavuşabilmemiz adına şimdi boşaltılan bu olanaklı binanın varlığında önemli fırsat yakalanmıştır…
Öneri benden, öneriyi yaşama geçirme sorumluluğu, zaten hasta izdihamından çökmüş olan sağlık sistemimizin yöneticilerinden olsun…
***
KEŞMİR KRİZİ: “Uzun bacaklının geçtiği derenin içinde balıklar bile yaşayamaz olur…”
Yeni keşfedilmiş Amerika’nın İngiliz emperyalizminin sultası altında olduğu günlerde üretilen bir Kızılderili sözüdür bu… Akan zaman içinde doğruluğu binlerce kez kanıtlanan o ikonik söz…
İşte şimdi de yıllardır kapanmayan Keşmir yarası içinde yine uzun ayaklıların silinmez izi!..
İngiliz sömürgeciler, Kıbrıs’ta da olduğu gibi, terk etmek zorunda kaldıkları sömürgelerinde hep kapanmamış ve sürekli kanayan yaralar bıraktılar… O yaralardan biri de kangrenleşen Keşmir sorunu…
İngilizler yıllar boyu sömürdükleri o cömert toprakları terk ederken ve Hindistan ile Pakistan olarak bölerken, araya bir de çözümsüz sorunlarıyla Keşmir faktörü bırakıp, aslında aynı ırktan olan Hintli ile Pakistanlıyı karşı karşıya getirdiler…
Haberler kaygı verici: Bugün yine Keşmir, büyük bir savaşa dönüşebilme sinyalleri veren bir kargaşanın odak noktasında… Hindistan ile Pakistan birbirlerini füzelerle vurmakta, ölümler, yaralanmalar, yıkımlar trajik bir zincirlenmeyle birbirine eklenmekte…
İşin asıl kötü yanı çarpışmaya başlayan her iki tarafın da nükleer güç olmaları… Her iki ülkenin de 170’er dolayında, eşit sayıda nükleer başlığı var…
Bu gidişle maazallah teati edilen füzelere nükleer başlıklar da yerleştirilebilir… O zaman da vay dünyamızın haline.
Yorumlar kapalı.