Ahmet Tolgay

Klinik vaka Türkiye alerjisi






Teşekkür etmesini bilmedikleri bir yana, mantık sınırlarını aşan eleştirilerde bulunmayı, bu ülkenin bekası adına yapılan işlerde kusur bulmayı, hatta o tür işleri durdurma devinimlerini alışkanlığa dönüştürmüşlerimiz var… Bu tipik özelliğin tezahürlerinden,  elbette ki günün konusu Cumhuriyet Yerleşkesi de nasibini alacaktı…
İnşaat sektörünün en sıradan uygulamasıdır… İhaleyi yükümlenen inşaat firması mimarları ve mühendisleri dahil tüm teknik ekibini alıp sahaya iner ve hazırlanan projenin gereklerini en hızlı ve en düzgün biçimde yerine getirir…
Bir Türkiye Cumhuriyeti yatırımı olan KKTC Cumhuriyet Yerleşkesi de bu klasik uygulamanın dışında tutulamazdı…
Doğal olarak, o projeyi uygulamakla yükümlenenler teknik ekipleriyle geldiler… Araya Anadolu’daki asrın deprem  felaketi girmesine, o felaket sırasında durdurulan çalışmaların ekipleri deprem alanlarına uzun süreliğine yönlendirilmesine rağmen, yükümlüler KKTC’deki sorumluluklarını kısa sürede yerine getirdiler…
Ve şimdi de başladı yine o gelenekselleştirilen klasik eleştiriler… Muhteşem bir mimari eser olan yerleşkeye ilişkin  göz üstünde kaş aranırcasına kusurlar bulma çabası…
Elbette ki yerel mimarlarımız  çok değerlidir… Ama yerel mimarlarımızla işbirliği yapılmadığından yola çıkanlar, işte bu eksende kusur bulma çabasında… Mimarideki yanlış konuşlandırmalar nedeniyle genel kurul salonundaki milletvekillerinin güneş gözlüğü kullanmak zorunda kalacakları iddiası bile gündem yapılıyor!.. Orada yerel mimarlarımız bulunsa böyle bir durum hasıl olmayacaktı, falan da filan!..
Valla bu iddianın yapıldığı günden beridir genel kurul salonunu ciddi gözetime aldık… Değil güneş gözlüğü, dereceli gözlük kullandıklarını bile göremedik sayın milletvekillerinin…
***
Örnekler biter mi?.. Bitmez… Gırla…
Yine bir TC yatırımı olan ve Covid salgını döneminde iki ayın içinde inşa edilip halkın hizmetine sunulan Lefkoşa Acil Durum Hastanesi için de söylenmedik şey bırakılmamıştı… Binanın elektrik sisteminin tamam olmadığı ve sel baskınlarına maruz kalmaktan kurtulamayacağı gibi spekülasyonlarla çalkalanmıştı ortalık… Temellerin bataklığa atıldığı iddiaları bile vardı…
Çok şükür salınan korkuların hiçbiri gerçekleşmedi… Ve  iyi ki, Anavatan Türkiye yatırımı o hastane salgın günlerinin tam ortasında devreye girdi de nice sağlık sorununa çözüm geldi…
***
KKTC’ye Anadolu’dan Su Temin Projesi yüzyılımıza damgasını vuran bir TC yatırımıdır… Kurak ülkemize yaşam getirmiştir… Bereketi gürül gürül yanık sinemize taşıyan bu yaşamsal proje için bile demediklerini bırakmayanlara tanık olmadık mı?..
Öyle “çevreciler” gördük ki, bu projenin eko sistemi mahvedeceğini, var olan su kaynaklarımızı da kökten kurutacağını ve yutacağını öne sürdüler…
Öyle “biyologlar” gördük ki, Türkiye’den gelen suyun KKTC’yi tümden bataklığa dönüştüreceğini saçmaladılar…
Öyle “yurtseverler” gördük ki, Türkiye’ye bağımlı olacağımız iddiası ile Su Temin Projesi’ne karşı eylemler yaptılar…
Öyle “marjinaller” gördük ki, gelecek suyun KKTC’deki pislikleri temizlemeye yetmeyeceğine dair yaftalar taşıyarak projeye karşı sokağa döküldüler…
Sonuç itibarı ile, Anadolu’dan gürül gürül akıtılan suyu kana kana kullananlar arasında şimdi o kronik muhalifler ve marjinaller de var… Helal olsun…
** *
“Made in Turkey” alerjisi bağlamındaki, hem de skandal nitelikli tepkilere gündemimize muhteşem ve silinmez olumlu damgasını vuran TEKNOFEST olayında da tanık  olmamız adeta kaçınılmazdı… Öğrencilerin bu muhteşem çağdaş teknoloji sunumuna götürülmemesi adına fetva yayınlayan “eğitimci sendikası” na bizimle birlikte tüm dünya da hayretle tanık oldu…
Bu fetvadan yola çıkıp TEKNOFEST sunumuna posta koyanların saçma sapan hezeyanları başladı arkasından… On binlerce insanımızın,  Ercan’a giden trafiği dört gün boyunca kilitlercesine TEKNOFEST’e akın etmesi “Made in Turkey” alerjisine verilen en anlamlı toplumsal yanıt olacaktı… Keşke o muhteşem teknoloji sunumunu izleyemeyenlerimize şans tanıma adına TEKNOFEST birkaç gün daha ülkemizde kalabilseydi…
***
Türkiye’nin KKTC’deki varlığına tepkilerinin ifadesi olarak “Ne paranı, ne askerini ne de memurunu” diye pankart açtılar, sonra Eleftheriya Meydanı ile Derinya’daki ortak Türkiye karşıtı mitinglere katıldıklarında fanatik Rumlar tarafından linç edilmekten zor kurtuldular…
KKTC çarşısındaki Türkiye ürünlerine burun kıvırdılar, Güney çarşısına gittiklerinde kapıştıkları ürünlerin “Made in Turkey” olduğunu neden sonra fark ettiler…
Tabii ki, artık klinik bir vaka olan ve psikiyatrislerin ilgi alanına giren “Made in Turkey”  alerjisine dair daha pek çok somut örnek verilebilir…  Ne ki,  amacım ve misyonum burada kitap yazmak değil, sınırlı bir köşe yazısı sunmaktır…
Alerjik tiplere de acil şifa dileklerimle efendim… Sıkıntıları gerçekten büyüktür…

Klinik vaka Türkiye alerjisi
Yorum Yap

Yorumlar kapalı.