“Efsaneler Yuvası Aziz’lerin Evi Yıkıntıya Dönüştü” başlıklı yazımda her biri kendi alanında birer efsane olan Mehmet Aziz ve onun kızları Kâmran Aziz ile Türkân Aziz’in toplumsal kültürümüzü zenginleştirip onurlandıran kimliklerine bir kez daha değinmiş ve şimdilerde yıkıntıya dönüşmekte olan Lefkoşa Köşklüçiftlik’teki evlerinin anılarını yaşatabilme adına korumaya alınıp müzeleştirilmesi gereğine parmak basmıştım…
Parmak bastım da ne oldu?.. Kayda değer pek bir şey olmadı… Artık vefasızlık ve umursuzluğun sarmalına girmiş bir toplumda yaşıyoruz ne yazık…
*
Kültür Dairesi Müdürü Şirin Zaferyıldızı Zaimağaoğlu’ları attığı mesajda “Bu konuyu uygun olduğunuz bir zamanda lütfen konuşabilir miyiz?” dedi. Ve söz konusu evin sorumluluğunun ilgili terekeye ait olduğunu belirtti… Haklıdır… Böyle bir konuda adım atabilmek için ilgili terekenin iradesi büyük önem taşır…
Peki ilgili terekenin durumu ve iradesi ne?…
Mehmet Aziz’in büyük dayısı olduğunu gönderdiği mektupta açıklayan emekli mimar ve bugünün turizmcisi Hasan Emirali, ilgili terekenin dağılmış durumda olduğundan ve hatta içinden bir başka terekenin çıktığından söz etti… Büyük dayısı Mehmet Aziz Bey’in uluslararası üne sahip bir sağlıkçı olduğunu anımsatan Emirali, son olarak Finlandiya’dan gelen ve onun hakkında belgesel hazırlayan bir televizyon ekibinin programına katıldığını ifade etti… Çekilen belgeselin Finlandiya’daki televizyon kanalında yayınlandığını ve KKTC’nin tanıtımının da yapıldığını belirten Emirali, bu efsane ailenin bıraktığı kültür mirasına ülkemiz adına mutlaka sahip çıkılması gerektiği görüşünde… Akabinde tereke mensuplarından Tomris Güven Hanımefendi tarafından telefonda birkaç kez arandım… Söz konusu Finlandiya televizyon ekibinin onu da ziyaret etmiş olduğunu öğrendim böylece… Bu arada, kendisiyle temasa geçen bir fotoğrafçı ile birlikte Aziz’lerin evine gittiğini ve çeşitli fotoğraflar çekildiğini bildirdi… Fotoğrafçının kimliği hakkında bilgi edinemedim… Terekenin tek mensubunun kendisi olmadığını belirten Tomris Güven duruma dair yazılı bir açıklamayı tarafıma gönderebileceğini de belirtti… Okurlarımla paylaşmak üzere bekliyorum… Mehmet Aziz ve onun kızları Kâmran ile Türkân Aziz birer efsane kimlik… Literatüre geçen ünleri Kıbrıs kültür tarihinin ve Kıbrıs coğrafyasının dışına taştı… Dillerde ve belleklerde dolaşan, güncelliğini hep koruyan melodik tınıları nedeniyle bu efsane üçlüden en fazla Kâmran Aziz’in anımsanması ise çok doğaldır…
*
Bizim nesil Kâmran Aziz’i ta çocukluk yaşlarımızdan başlayarak bir “müzik ilâhesi” olarak tanımıştır… O günlerde önce İngiliz koloni yönetiminin, daha sonra da Türk – Rum ortaklık cumhuriyetinin sesli yayın kurumu olan radyonun Pazar programlarını iple çekerdik… Neden mi?.. Çünkü “Kâmran Aziz ve Arkadaşları” adlı canlı müzik programının yayın günüydü Pazar sabahları. Yalnız Kıbrıs Türk halkı değil, Rum, Ermeni ve Maronit halkları da Kâmran Aziz’in hayranıydı… Radyoda onun onlarca bestesiyle zenginleşen inanılmaz güzellikte bir müzik şöleniydi sunulan çünkü…
Diyebilirim ki, Kıbrıs’ın pek çok insanı ilk toplu müzik kültürünü önce Abdülazim Aziz Bey’le başlayan ve Kâmran Aziz ekolüyle zenginleşen o şölenlerden almıştı…
“Kıbrıs’ım”, “Kıbrıs’ım Sana Ne Oldu”, “Kıbrıs Zeybeği”, “Al Yemeni Mor Yemeni”, “Seni Orakta Gördüm”, “Gelin Geliyor Gelin”, “Orak Zamanı Geldi” gibi Kıbrıs otantiğinin sesi olan Kâmran Aziz besteleri, ta o günlerden beri kulaklarımızda ve yüreklerimizde yankılanmaktadır.
Genç kızların eğitim bile alamadığı 1950’li yıllarda Abdülazim Aziz, Jale Derviş, Zeki Taner, Fikret Özgün, Vecihi Turgay ve Ahmet Anlar gibi müzik sevdalılarıyla ilk batı müziği topluluğu olan “Kâmran Aziz ve Arkadaşları”nı tamamen amatör bir ruhla müzik tarihine geçirdi.
Kâmran Hanım, bu arada o yıllarda büyük beğeni toplayacak olan ilk bestelerini de yapmaya başlamıştı tabii ki… 50’yi aşkın bestesiyle Kıbrıs Türk folk müziğinin başlamasında öncü rol oynadı. Batı müziğindeki yeteneğini, folk müziğinde de gösterdi…
Akademik eğitimi göz ardı edilemez… Bu ünlü kadın bestecimiz, “Kıbrıs Müzik Okulu”, “London School Of Music” ve “American School of Music”in de özel eğitim sertifikalarının sahibidir.
*
Kâmran Aziz ve arkadaşları performanslarını çok özel etkinliklerde halk önünde de yılda birkaç kez sunar ve büyük yankı yaratan o konserler yılın önemli olayları arasına girerdi…
Eczacılar Birliği’nin bazı balolarında da Kâmran Aziz’i eczacı meslektaşı Fatma Azgın’la birlikte düetlerde ve klasikleşen tangoların şahane yorumlarında anımsarım… Akerdeonuyla bütünleştiğinde ise bir başka olurdu… Akerdeonu doğal bir organı gibiydi kucağında… Müzik alanındaki başarısı çeşitli ödüllerle, ama en önemlisi halkının takdiriyle taçlandırıldı.
Mesleği eczacılıktı… O meslekte de tıpkı müzikte olduğu gibi tarih yazmıştı. Çünkü yanında genç eczacıların yetiştiği, Kıbrıs’ın ilk eczacılarından ve Kıbrıs Türk Eczacılar Birliği’nin de kurucularındandı… Müzik eğitimine piyano çalmayı öğrenerek 8 yaşında başlayan 1922 doğumlu Kâmran Aziz, American Academy Lefkoşa’dan mezun oldu.
*
Kâmran Aziz, 1944’te tamamladığı farmakoloji eğitiminin ardından ilk Kıbrıslı Türk kadın eczacılardan biri olarak 1997’ye kadar hizmet verdiği Aziz Eczanesi’ni başkentimizin Atatürk Meydanı’nda açmış ve orada uzun yıllar topluma hizmet vermişti… Kıbrıs Türk Eczacılar Birliği’nin kurucuları arasında yer alan Kâmran Aziz’in çoktan kapanmış olan eczanesindeki eşyaları, şükürler olsun ki, kurucusu olduğu Eczacılar Birliği binasında müze olarak düzenlenen bölümde koruma altına alınarak sergilenmektedir. Aziz’lerin müzeleştirilmesi gereken evlerinin son durumu ise, maalesef malûm!..
Ahmet Tolgay
Diğer Yazıları
Köşe Yazarı
Yorumlar kapalı.